O gerçektir, apaçıktır
Sıfatların tanımaktan aciz kaldığı, azametini akılların kavrayamadığı ve böylece mülkünün sonuna erişilemediği Allah'a hamd olsun
07.06.2025 00:16:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





"Sıfatların tanımaktan aciz kaldığı, azametini akılların kavrayamadığı ve böylece mülkünün sonuna erişilemediği Allah'a hamd olsun.
O gerçektir, apaçıktır. Gözlerin gördüğü şeylerden daha gerçek ve daha apaçıktır. Akıllar, O'nu sınırlarıyla kavrayamazlar ki, bir şeye benzetebilsinler.
O belirli bir ölçüye göre zihinlerde tahayyül edilmez ki, örnek verilsin. Mahrukatı hiç bir şeyi örnek almadan, hiç bir kılavuzun kılavuzluğunu almadan, hiç bir yardımcının yardımını görmeden yaratmıştır. Emriyle yaratılışı tamamlamış, kendisine boyun eğdirmiş, itirazsız icabet ettirmiş, tartışmasız boyun eğdirmiştir.
Allah'ın şu yarasaların yaratılış hikmetlerinden bize gösterdiği şeyler, onun harikulade yaratışına ve sanatının inceliklerine örneklik teşkil eder. Her şevi harekete geçiren ışık yarasayı hapseder. Bütün canlıları hareketsiz kılan karanlıklar da onu harekete geçirir.
Nasıl da aydınlatıcı güneşten yardım alamıyor, yollarına koyulamıyor, güneşin ışıklarıyla hedefine ulaşamıyor ve hiç bir yeri göremiyorlar? Yarasalar ışığın parlamasıyla aydınlattığı yerlere gitmekten nasıl aciz kalıyorlar?
Güneşin ışınlarının parlamasıyla gizlendikleri yerlerde hiç bir yere gidemeden nasıl da gizleniyorlar! Gündüz onların göz kapaklarını göz bebeklerinin üzerine sarkıtmış; gece ise, rızık aramak için onlara bir lamba olmuş; ne gecenin karanlığı onun görmesini engelleyebiliyor, ne de zifiri karanlıklar gece yol almalarına engel oluyor.
Güneş ışıklarını ortaya saçıp sabahın aydınlığı ortalığı bürüyünce ve güneş parıltıları kelerlerin yuvalarına kadar girince yarasaların göz kapakları kapanır ve onlar gecenin karanlıklarında topladıkları yiyeceklerle yetinirler.
Geceyi yarasalara aydınlık ve geçim vakti, gündüzü de durak ve dinlenme kılan ve ihtiyaç halinde kendilerine göklere uçtukları etten kanatlar yaratan Allah ne de münezzehtir! O kanatlar kamışı ve tüyü olmayan iki kulak memesi gibidirler.
Damar yerlerini da apaçık görebilirsin. İki kanadı var; ne kırılacak kadar ince ve ne de ağırlık edecek kadar kalındırlar. Yavrusu kendisine yapışmış, kendisine sığınmış bir şekilde uçuyor.
Durduğunda o da duruyor, havalandığında o da havalanıyor. Yavrusu, azaları tamamlanıncaya, kanadan kendisini harekete geçirebilecek hale gelinceye, yaşam yollarını öğreninceye, kendisi için faydalı olanı bilinceye kadar anasından ayrılmıyor. Başkasından kopya etmeden her şeyi emsalsiz bir mükemmellikte yaratan Allah ne yücedir!
Basra balkına hitap etmekte ve gelecekten haber vermektedir.
"O zaman (fitneler zamanında) kendini aziz ve yüce olan Allah'a vermeye güç vetiren, öyle yapsın. Eğer bana itaat ederseniz Allah'ın izniyle meşakkatli ve acılarla dolu da olsa bile, sizi cennet yoluna götürürüm.
Ama o kadın ise, kadınların reylerine kapıldı, gönlündeki kin boyuna kaynayan demirci kazanı gibi kaynamaktadır. Bana yapağını bir başkasına yapması istense yapmazdı. Yine de ben ona önceki gibi hürmet ederim. Hesap, yüce Allah'a aittir.
...(İslami) Yol, apaçık bir yol ve apaydın bir meşaledir. Salih amel imana; iman, salih amellere delalet eder. İlim, imanla yaşatılır. İlimle, ölümden korkulur. Dünya ölümle biter. Ahiret, dünya ile kazanılır.
Kıyametle cennete yaklaşılır ve Cehennem azgınlara zahir olur. Halk için Kıyamet dışında dur durak yoktur; telaş içinde varacakları o son noktaya doğru koşuştururlar.
...Halk kabirlerinden çıkıp varacakları son noktaya varırlar. Her evin (cennet ve cehennemin) bir ehli vardır; değiştirilmez ve başka bir yere nakledilmezler.
Marufu emredip, münkerden nehyetmek Allah'ın huylarından iki huydur; bunlar ne kimseye ecelini yaklaştırır, ne de hiç bir rızkını azaltır. Tutunulacak sağlam bir ip, aydınlatıcı bir nur, şifalı bir kaynak, susamışların susuzluğunu gideren, ona sarılıp tutanı koruyan ve asılanı kurtaran Allah'ın kitabına sarılın.
Eğrilmediği için düzeltilmesi, sapmadığı için özür dilemesi gerekmez. Çok okunmaktan, çok dinlenmekten yıpranmaz. Onunla konuşan doğru konuşur; onunla amel eden kazanır."
Birisi kalkıp, "Ey mü'minlerin emiri, bize fitneden haber ver; Resulullah'a bunu sordun mu?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle buyurdu:
"Noksan sıfatlarından münezzeh olan Allah katından "Elif, Lam Mim. İnsanlar inandık demekle sınanmadan bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar!"(Rum: 1-2) ayeti indiğinde anladım ki, Resulullah (s.a.a) aramızdayken bize fitne inmez.
"Ey Allah'ın Resulü, Allah'ın bu ayetle sana haber verdiği fitne nedir?" dedim.
"Ey Ali ümmetim benden sonra fitneye düşecektir." dedi. "Ya Resulullah, Uhud günü Müslümanlardan bir grup şehid olmuş, bense şahadete erişememiştim ve bu bana pek ağır gelmişti de "Müjdelerim seni, şahadet arkandadır." dememiş miydin" diye sordum.
"Evet dediğin gibidir! O zaman nasıl sabredeceksin?" deyince de, ben "Ey Allah'ın Resulü bu sabır yeri değil; müjde ve şükür yeridir." dedim. O da "Ey Ali! Bu kavim mallarıyla aldanacak, dinleriyle Rablerine minnet etmeye kalkışacak, rahmetini dileyecek, azabından emin olacak.
Haramını yalana şüpheler ve gaflete düşürücü isteklerle helal kılarlar. Böylece içkiye nebiz (şıra), rüşvete hediye, faize alışveriş adını takarak helal sayarlar." buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü, bu çağda onları hangi konağa indireyim? Dinden dönmüş mü sayayım; fitneye düşmüş mü sayayım?" dedim. O da "Fitneye düşmüş kabul et" buyurdu. Nehc'ul Belaga 155-156 Hutbe
O gerçektir, apaçıktır. Gözlerin gördüğü şeylerden daha gerçek ve daha apaçıktır. Akıllar, O'nu sınırlarıyla kavrayamazlar ki, bir şeye benzetebilsinler.
O belirli bir ölçüye göre zihinlerde tahayyül edilmez ki, örnek verilsin. Mahrukatı hiç bir şeyi örnek almadan, hiç bir kılavuzun kılavuzluğunu almadan, hiç bir yardımcının yardımını görmeden yaratmıştır. Emriyle yaratılışı tamamlamış, kendisine boyun eğdirmiş, itirazsız icabet ettirmiş, tartışmasız boyun eğdirmiştir.
Allah'ın şu yarasaların yaratılış hikmetlerinden bize gösterdiği şeyler, onun harikulade yaratışına ve sanatının inceliklerine örneklik teşkil eder. Her şevi harekete geçiren ışık yarasayı hapseder. Bütün canlıları hareketsiz kılan karanlıklar da onu harekete geçirir.
Nasıl da aydınlatıcı güneşten yardım alamıyor, yollarına koyulamıyor, güneşin ışıklarıyla hedefine ulaşamıyor ve hiç bir yeri göremiyorlar? Yarasalar ışığın parlamasıyla aydınlattığı yerlere gitmekten nasıl aciz kalıyorlar?
Güneşin ışınlarının parlamasıyla gizlendikleri yerlerde hiç bir yere gidemeden nasıl da gizleniyorlar! Gündüz onların göz kapaklarını göz bebeklerinin üzerine sarkıtmış; gece ise, rızık aramak için onlara bir lamba olmuş; ne gecenin karanlığı onun görmesini engelleyebiliyor, ne de zifiri karanlıklar gece yol almalarına engel oluyor.
Güneş ışıklarını ortaya saçıp sabahın aydınlığı ortalığı bürüyünce ve güneş parıltıları kelerlerin yuvalarına kadar girince yarasaların göz kapakları kapanır ve onlar gecenin karanlıklarında topladıkları yiyeceklerle yetinirler.
Geceyi yarasalara aydınlık ve geçim vakti, gündüzü de durak ve dinlenme kılan ve ihtiyaç halinde kendilerine göklere uçtukları etten kanatlar yaratan Allah ne de münezzehtir! O kanatlar kamışı ve tüyü olmayan iki kulak memesi gibidirler.
Damar yerlerini da apaçık görebilirsin. İki kanadı var; ne kırılacak kadar ince ve ne de ağırlık edecek kadar kalındırlar. Yavrusu kendisine yapışmış, kendisine sığınmış bir şekilde uçuyor.
Durduğunda o da duruyor, havalandığında o da havalanıyor. Yavrusu, azaları tamamlanıncaya, kanadan kendisini harekete geçirebilecek hale gelinceye, yaşam yollarını öğreninceye, kendisi için faydalı olanı bilinceye kadar anasından ayrılmıyor. Başkasından kopya etmeden her şeyi emsalsiz bir mükemmellikte yaratan Allah ne yücedir!
Basra balkına hitap etmekte ve gelecekten haber vermektedir.
"O zaman (fitneler zamanında) kendini aziz ve yüce olan Allah'a vermeye güç vetiren, öyle yapsın. Eğer bana itaat ederseniz Allah'ın izniyle meşakkatli ve acılarla dolu da olsa bile, sizi cennet yoluna götürürüm.
Ama o kadın ise, kadınların reylerine kapıldı, gönlündeki kin boyuna kaynayan demirci kazanı gibi kaynamaktadır. Bana yapağını bir başkasına yapması istense yapmazdı. Yine de ben ona önceki gibi hürmet ederim. Hesap, yüce Allah'a aittir.
...(İslami) Yol, apaçık bir yol ve apaydın bir meşaledir. Salih amel imana; iman, salih amellere delalet eder. İlim, imanla yaşatılır. İlimle, ölümden korkulur. Dünya ölümle biter. Ahiret, dünya ile kazanılır.
Kıyametle cennete yaklaşılır ve Cehennem azgınlara zahir olur. Halk için Kıyamet dışında dur durak yoktur; telaş içinde varacakları o son noktaya doğru koşuştururlar.
...Halk kabirlerinden çıkıp varacakları son noktaya varırlar. Her evin (cennet ve cehennemin) bir ehli vardır; değiştirilmez ve başka bir yere nakledilmezler.
Marufu emredip, münkerden nehyetmek Allah'ın huylarından iki huydur; bunlar ne kimseye ecelini yaklaştırır, ne de hiç bir rızkını azaltır. Tutunulacak sağlam bir ip, aydınlatıcı bir nur, şifalı bir kaynak, susamışların susuzluğunu gideren, ona sarılıp tutanı koruyan ve asılanı kurtaran Allah'ın kitabına sarılın.
Eğrilmediği için düzeltilmesi, sapmadığı için özür dilemesi gerekmez. Çok okunmaktan, çok dinlenmekten yıpranmaz. Onunla konuşan doğru konuşur; onunla amel eden kazanır."
Birisi kalkıp, "Ey mü'minlerin emiri, bize fitneden haber ver; Resulullah'a bunu sordun mu?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle buyurdu:
"Noksan sıfatlarından münezzeh olan Allah katından "Elif, Lam Mim. İnsanlar inandık demekle sınanmadan bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar!"(Rum: 1-2) ayeti indiğinde anladım ki, Resulullah (s.a.a) aramızdayken bize fitne inmez.
"Ey Allah'ın Resulü, Allah'ın bu ayetle sana haber verdiği fitne nedir?" dedim.
"Ey Ali ümmetim benden sonra fitneye düşecektir." dedi. "Ya Resulullah, Uhud günü Müslümanlardan bir grup şehid olmuş, bense şahadete erişememiştim ve bu bana pek ağır gelmişti de "Müjdelerim seni, şahadet arkandadır." dememiş miydin" diye sordum.
"Evet dediğin gibidir! O zaman nasıl sabredeceksin?" deyince de, ben "Ey Allah'ın Resulü bu sabır yeri değil; müjde ve şükür yeridir." dedim. O da "Ey Ali! Bu kavim mallarıyla aldanacak, dinleriyle Rablerine minnet etmeye kalkışacak, rahmetini dileyecek, azabından emin olacak.
Haramını yalana şüpheler ve gaflete düşürücü isteklerle helal kılarlar. Böylece içkiye nebiz (şıra), rüşvete hediye, faize alışveriş adını takarak helal sayarlar." buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü, bu çağda onları hangi konağa indireyim? Dinden dönmüş mü sayayım; fitneye düşmüş mü sayayım?" dedim. O da "Fitneye düşmüş kabul et" buyurdu. Nehc'ul Belaga 155-156 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.