‘O, Kur’an ve ilim doludur’
O, Allah’ın Resûlü, seçkin kuludur. Kötülüğe, kötülükle mukabele etmez. Affeder, hoş görür. Doğumu Mekke’de olacaktır. Hicreti güzel olacak. Şam onun emrinde olacak. O ve arkadaşları tesettüre riayet edecek. O, Kur’an ve ilim doludur; çevresini aydınlatır
10.07.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri, Peygamber Efendimizin iyi huylarından bazılarını şöyle sıralamıştır:
Peygamberimiz hiç kimseyi azarlamadı. Ancak, bir hatasına kefaret olarak ve acıyarak çıkışırdı.
Ne kadına, ne de hizmetçiye lanet okudu.
Cenk sıkıntısından kurtulmak için biri, Peygamber Efendimize; düşmana lanet okusaydın" dedi. Bunun üzerine, "Ben âleme rahmet olarak gönderildim; lanetçi değil" buyurdu.
Enes, Peygamber Efendimizi anlatırken şöyle der: "Onu peygamber olarak gönderene yemin ederim; yaptığım işlerde, sevmediği bir şey olunca, bunu niçin yaptın, gibi sözlerini işitmedim. Böyle bir sözü bana söylemediği gibi, başkalarına da söylemezdi. Ancak, kaderde böyleymiş, yazılan buymuş, derdi."
İki iş arasında kalınca, kolay tarafını alırdı. Ancak, bir hata korkusu olunca kolay yolu bırakırdı. Hele akrabalardan kesilme korkusu olan bir işe hiç yakın olmazdı.
Akrabaları darıltma korkusu işinde, herkesten daha başka davranırdı.
Kendisine kim bir iş için gelse; bu gelen ister hür kimse, isterse bir erkek köle ya da cariye olsun elinden geldiği kadar ona yardım eder, işini bitirmeye çalışırdı.
Allah Teâlâ O'nu dünyaya göndermeden çok önce, Tevrat'ın ilk satırında şöyle anlatıyordu: "Muhammed, Allah'ın Resulü, seçkin kuludur. O sert ve kaba değildir. O sokaklarda bağırarak dolaşmaz. Kötülüğe, kötülükle mukabele etmez. Affeder, hoş görür. Doğumu Mekke'de olacaktır. Hicreti güzel olacak. Şam onun emrinde olacak. O ve arkadaşları tesettüre riayet edecek. O, Kur'an ve ilim doludur; çevresini aydınlatır."
Kiminle karşılaşsa önce selâm verirdi.
Bir kimse, yapılması kolay olmayan bir iş tevdi edince; yapamam deyip bırakmazdı. Sabreder, karşı taraftan anlayış beklerdi. İşi yarıda bırakan kendisi olmazdı.
Bir kimsenin elini tutunca, karşı taraf elini çekmeden, kendisi bırakmazdı.
Ashabından hangisi ile karşılaşsa, musafaha ederdi. Musafaha ettiği eli kavrar ve biraz kuvvetli sıkardı.
Otururken, kalkarken daima Allah'ı anardı.
Namaz kıldığı zaman yanına biri gelip otursa biraz ara verir, gelene döner, derdini sorar, gereken cevabı verir, savar; sonra namazına devam ederdi.
Çoğu zaman otururken kıbleye dönerdi.
Yanına gelen hemen herkese iyilik ederdi. Aralarında hiçbir akrabalık olmayan çok kimseye üzerinden örtüsünü çıkarır, serer oturturdu. Üzerinde oturduğu minderi de verdiği olurdu; misafir kabul etmeyecek olursa, kabul ettirmeye çalışırdı.
Bir meclisten kalktığı zaman, sübhanallah diye kalkardı. Bazıları da şu duayı okuduğunu kaydederler: "Sübhanekellahümme ve bihamdike eşhedü en lâ ilahe illâ ente vahdeke lâ şerike estağfirüke ve etûbü ileyk/Allah'ım Subhansın. Sana hamd olsun. Ortağın olmadığına, tekliğine ve Senden başka ilâh olmadığına şahadet ederim. Sana döner af talep ederim."
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Peygamberimiz hiç kimseyi azarlamadı. Ancak, bir hatasına kefaret olarak ve acıyarak çıkışırdı.
Ne kadına, ne de hizmetçiye lanet okudu.
Cenk sıkıntısından kurtulmak için biri, Peygamber Efendimize; düşmana lanet okusaydın" dedi. Bunun üzerine, "Ben âleme rahmet olarak gönderildim; lanetçi değil" buyurdu.
Enes, Peygamber Efendimizi anlatırken şöyle der: "Onu peygamber olarak gönderene yemin ederim; yaptığım işlerde, sevmediği bir şey olunca, bunu niçin yaptın, gibi sözlerini işitmedim. Böyle bir sözü bana söylemediği gibi, başkalarına da söylemezdi. Ancak, kaderde böyleymiş, yazılan buymuş, derdi."
İki iş arasında kalınca, kolay tarafını alırdı. Ancak, bir hata korkusu olunca kolay yolu bırakırdı. Hele akrabalardan kesilme korkusu olan bir işe hiç yakın olmazdı.
Akrabaları darıltma korkusu işinde, herkesten daha başka davranırdı.
Kendisine kim bir iş için gelse; bu gelen ister hür kimse, isterse bir erkek köle ya da cariye olsun elinden geldiği kadar ona yardım eder, işini bitirmeye çalışırdı.
Allah Teâlâ O'nu dünyaya göndermeden çok önce, Tevrat'ın ilk satırında şöyle anlatıyordu: "Muhammed, Allah'ın Resulü, seçkin kuludur. O sert ve kaba değildir. O sokaklarda bağırarak dolaşmaz. Kötülüğe, kötülükle mukabele etmez. Affeder, hoş görür. Doğumu Mekke'de olacaktır. Hicreti güzel olacak. Şam onun emrinde olacak. O ve arkadaşları tesettüre riayet edecek. O, Kur'an ve ilim doludur; çevresini aydınlatır."
Kiminle karşılaşsa önce selâm verirdi.
Bir kimse, yapılması kolay olmayan bir iş tevdi edince; yapamam deyip bırakmazdı. Sabreder, karşı taraftan anlayış beklerdi. İşi yarıda bırakan kendisi olmazdı.
Bir kimsenin elini tutunca, karşı taraf elini çekmeden, kendisi bırakmazdı.
Ashabından hangisi ile karşılaşsa, musafaha ederdi. Musafaha ettiği eli kavrar ve biraz kuvvetli sıkardı.
Otururken, kalkarken daima Allah'ı anardı.
Namaz kıldığı zaman yanına biri gelip otursa biraz ara verir, gelene döner, derdini sorar, gereken cevabı verir, savar; sonra namazına devam ederdi.
Çoğu zaman otururken kıbleye dönerdi.
Yanına gelen hemen herkese iyilik ederdi. Aralarında hiçbir akrabalık olmayan çok kimseye üzerinden örtüsünü çıkarır, serer oturturdu. Üzerinde oturduğu minderi de verdiği olurdu; misafir kabul etmeyecek olursa, kabul ettirmeye çalışırdı.
Bir meclisten kalktığı zaman, sübhanallah diye kalkardı. Bazıları da şu duayı okuduğunu kaydederler: "Sübhanekellahümme ve bihamdike eşhedü en lâ ilahe illâ ente vahdeke lâ şerike estağfirüke ve etûbü ileyk/Allah'ım Subhansın. Sana hamd olsun. Ortağın olmadığına, tekliğine ve Senden başka ilâh olmadığına şahadet ederim. Sana döner af talep ederim."
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.