Yazımıza önemli bir tespitle başlayalım.
Batı'nın kurduğu ve şekillendirdiği uluslararası kurumlar, Batılı ülkelerin çıkarlarını korurken, diğer ülkelere bir baskı unsuru olarak kullanılıyor.
Bunun güncel örneğini, 13 Haziran'da İsrail'in saldırılarıyla başlayan ve 24 Haziran'da ateşkesle "şimdilik" son bulan İsrail-İran savaşında, Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nın (UAEA) oynadığı rolde gördük.
UAEA Başkanı Rafael Mariano Grossi, İsrail'in saldırılarından birkaç gün önce, 9 Haziran'da yaptığı açıklamada, İran'ın yüzde 60 saflıkta 400 kilogramın üzerinde zenginleştirilmiş uranyum stokuna sahip olmasının görmezden gelinemeyeceğini belirtti, bunun nükleer silah yapımı için gerekli seviyeye yakın olduğunu ifade etti.
İsrail, Grossi'nin bu açıklamasını delil göstererek, İran'ın İsrail için bir tehdit olduğunu iddia etti ve 13 Haziran'da savaşın düğmesine bastı.
UAEA Başkanı'nın açıklaması, İsrail için bir saldırı gerekçesi oldu, diğer bir ifadeyle Grossi'nin ifadeleri savaşın başlamasına neden oldu.
İşin garip tarafı, savaştan önce bu açıklamaları yapan Grossi, savaşın 7'nci gününde tam tersi bir açıklama yaptı ve "(İran'ın) nükleer silaha ilerlemek için sistematik bir çabası olduğuna dair kanıtımız yok" ifadelerini kullandı.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, UAEA Başkanı Grossi'nin bu son açıklamasını alıntılayarak tepkisini dile getirdi.
Bekayi, bunu söylemek için çok geç olduğunu, Grossi'nin İsrail'in saldırılarından önce yayınlanan UEAE raporunda gerçekleri çarpıttığını ve bu kesinlikle önyargılı raporun E3 ülkeleri olarak adlandırılan İngiltere, Fransa ve Almanya ile ABD tarafından araçsallaştırıldığını söyledi.
Söz konusu raporun İsrail tarafından İran'a "saldırganlık savaşı" başlatmak için kullanıldığını ifade eden Bekayi, "Bu suç teşkil eden savaş sonucu kaç masum İranlının öldürüldüğünü ya da yaralandığını biliyor musunuz?" diye sordu.
Yanıltıcı söylemlerin kötü sonuçları olduğunu hatırlatan İranlı diplomat, bunun aynı zamanda hesap verebilirliği gerektirdiğini kaydetti.
Grossi'nin UAEA'yı "bu adaletsiz saldırganlık savaşının bir ortağı haline getirdiğini" belirten Bekayi, İsrail'in Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'na (NPT) taraf olmadığını hatırlatarak, "UAEA'yı, NPT üyelerinin 4'üncü Madde'den doğan temel hakkından etmek adına NPT üyesi olmayanlar için bir kolaylık aracı haline getirdiniz" diye konuştu.
Yaşanan bu gelişmelerden sonra İran, UAEA ile işbirliğini askıya alınmasını öngören bir tasarı hazırladı. Tasarı, 23 Haziran'da Meclis Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu'ndan geçti ve ardından da İran Meclisi tarafından onaylandı.
Kararın kesinleşmesi için İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi'nin ve İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ın nihai onay vermesi gerekiyor.
Komisyon onayından sonra açıklamada bulunan İran Meclis Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyon Sözcüsü İbrahim Rızai, "Bu plana göre, hükümetin Ajans ile kamera yerleştirme, denetim yapma, müfettiş girişi yapma veya Ajansa rapor sunma gibi her türlü işbirliğini askıya alması gerekiyor. Bu durum, ülkemizin nükleer tesislerinin güvenliği garanti altına alınana kadar devam edecek" demişti.
İranlı yetkililer, İsrail'in saldırılarının ardından UAEA Başkanı Grossi'yi Tel Aviv yönetiminin saldırılarını meşrulaştırmakla suçluyor. Grossi, ne İsrail'in ne de ABD'nin İran'ın nükleer tesislerine saldırılarını kınadı. İran'ın dini lideri Ali Hamaney'in Danışmanı ve eski meclis başkanı Ali Laricani de X hesabından paylaştığı mesajında, "Savaş bitince Grossi'nin hesabını göreceğiz" ifadelerini kullandı.
Bu noktada İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi'nin açıklamaları da dikkat çekici.
Erakçi, "Nükleer tesislere yönelik saldırı, İran'ın gelecekteki yol haritasını ciddi şekilde etkileyecektir" ifadesini kullandı.
Erakçi ayrıca, "Yıllarca dünyaya, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'na (NPT) bağlı olduğumuzu ve bu çerçevede hareket etmek istediğimizi göstermeye çalıştık. Ancak ne yazık ki bu antlaşma, ne bizi ne de nükleer programımızı koruyabildi" değerlendirmesinde bulundu.
İranlı Bakan, ülkesinin nükleer anlaşmada imzası bulunan İngiltere, Almanya ve Fransa ile zaman zaman yaptıkları görüşmelere ilişkin de şunları kaydetti: "İran ile Avrupa arasında süregelen süreci 'müzakere' olarak adlandırmıyorum. Bu, sadece İran ile Avrupa arasında bir görüşmedir. Müzakereler genellikle bir anlaşmaya varmak için yapılır. Ne biz Avrupa ile bir anlaşma peşindeyiz ne de Avrupa'nın böyle bir kapasitesi var. Bizim aradığımız anlaşma, yaptırımların kaldırılmasını içermelidir ki bu Avrupa'nın yetkisinin dışındadır."
Toparlarsak; İran UAEA'nın denetimindeydi, NPT'ye bağlıydı, İsrail ise bunların ikisini de kabul etmiyordu; kontrol altında olmayan İsrail, her an kontrol altında olan İran'a "nükleer" gerekçeyle saldırdı ve bu anlaşmalar, bu uluslararası kuruluşlara bağlılıklar İsrail ve ABD'nin bu saldırılarını durdurmadı.
İşte bütün bu gerçekler, başta yaptığımız tespitin doğruluğunu ispatlıyor.
Türkiye için de bir ders çıkartacak olursak; Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi "Bağımsızlık benim karakterimdir" duruşunu sergilemeden, Prof. Dr. Haydar Baş gibi, "Ne AB, ne ABD tek çözüm bağımsız Türkiye" deyip, bunun ekonomik, siyasi, askeri alt yapısını gerçek manada oluşturmadan asla bir geleceğimiz olmayacaktır.
İsrail-İran savaşında İran'ın maruz kaldığı gerçekler Batı'nın ipiyle kuyuya inilmeyeceğini bir kez daha göstermiştir.
- ABD, İsrail ve İran arasında ‘ilginç’ bir ateşkes / 25.06.2025
- ABD, İran’la müzakere mi istiyor, mütareke mi? / 24.06.2025
- İran, Hürmüz Boğazı kartını kullanır mı? / 21.06.2025
- İsrailli sunucu: “Finalde Türkiye var” / 19.06.2025
- Geçmiş olsun Sayın Ümit Özdağ / 18.06.2025
- İsrail için sadece Tahran değil, Ankara yolu da açıldı! / 17.06.2025
- İsrail zulmünü genişletiyor: Türkiye de hedefte / 14.06.2025
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025