Yarın 24 Kasım… Öğretmenler Günü. Günü kutlarken, onlara sevdiğimizi söylerken sorunlarını çözebiliyor muyuz?
Öğretmeni sevmek sorunlarını çözmekle olur.
Gelelim yıldönümüne;
Yeni Türk harflerinin kısa sürede herkese öğretilmesi için açılan Millet Mektepleri'nde Atatürk'ün başöğretmenliği üstlendiği 24 Kasım 1928 tarihinin yıldönümü, 12 Eylül 1980'den sonra Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor.
Bu tarihten önce öğretmenler, çok yaygın olmasa da ilk öğretmen okulunun açıldığı 16 Mart 1848'in yıldönümünü Öğretmenler Günü olarak kutluyordu.
1994 yılından bu yana da ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) ve UNESCO'nun (Birleşmiş Milletler Eğitim ve Kültür Örgütü) ortaklaşa kabul ettiği, Türkiye'nin de imzaladığı Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi yıldönümü 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor.
Özetle, her 24 Kasım'da, 16 Mart'ta ve 5 Ekim'de Öğretmenler Günü kutlanıyor, yaldıza sarılmış laflar ediliyor. Ne var ki, dertlerine deva olunamıyor, sorunları hâlâ çözüm bekliyor. Her zaman ve her konuda olduğu gibi iş yapmak yerine bolca söz ediliyor. Öğretmenin hakkı, hukuku verilmiyor.
Bırakın yeni haklar tanımayı, onların var olan hakları ellerinden alındı, mülklerine el kondu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün özgür kuşakların yetişmesi için öğretmeni yüceltmesi, Milli Eğitim Bakanları Mustafa Necati, Hasan Âli Yücel dönemlerinde alınan somut önlemler öğretmenin toplumdaki saygınlığını artırdı. Öğretmenler de canla başla kimsenin gitmediği yerlerde, güç koşullarda severek çalıştı.
Ne yazık ki daha sonra yanlış politikalarla öğretmenlik mesleğine zarar verildi.
Öğretmenlik mesleğine geçmişte en büyük darbe, öğretmen okullarının kapatılmasıyla vuruldu.
Köy Enstitüleri (1954), öğretmen okulları (1974) en son Anadolu Öğretmen Liseleri (2014) kapatıldı.
Bugün birbirinden habersiz çok sayıda devlet ve vakıf eğitim fakültelerinden öğretmen yetişiyor. Birkaç üniversiteye bağlı eğitim fakültesi dışında bu fakültelerde nitelik, öğretmenlik ruhu verildiğini söylemek güç. Bu fakültelerin aralarında bir eşgüdüm olmadığı gibi gerçekçi bir planlama da yok. Yüzbinlerce öğretmenin atanmayı beklemesi ayrı bir sosyal yara…
Öğretmenlere yapılan başka bir haksızlık da tam örgütlenme özgürlüğünün onlara tanınmamasıdır.
Gelişmiş ülkelerdeki gibi neden öğretmenlerimiz grevli, toplusözleşmeli sendikal haklarına kavuşmasın? Kendi yöneticilerini kendileri seçemesin? Ders kitaplarının, programlarının hazırlanmasında göstermelik değil, gerçek anlamda söz sahibi olmasın?
12 Eylül 1980 askeri darbesinin el koyduğu siyasi partilerin, sendikaların malları geri verildiği halde, Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği'nin (TÖB-DER) mal varlığı öğretmenlere verilmedi.
Günümüze bakıyoruz; ülkede eğitim, yap-boz tahtası gibi. Öğretmenler ise geçim sıkıntısıyla, siyasal baskıyla karşı karşıya… Bir de salgın var! Bu koşullarda neyin kutlamasını yapacağız?
Siyasetçilere sesleniyoruz: Eğitimi ehline yani eğitimcilere bırakın! Milli Eğitim'i siyasal rant uğruna kullanarak kendinize oy verecek seçmen yetiştirmeye kalkışmayın.
Cumhuriyetin altın yıllarını, Başkomutan'dan Başöğretmen'e dönüşen Atatürk'ü örnek alın.
Halka tam bağımsızlığı, milli ekonomiyi öğreten, eğitim ve kültürde örnek olan Prof. Dr. Haydar Baş'ın da gösterdiği yoldan, daha fazla vakit kaybetmeden, yürümeye koyulun.
Gerçek öğretici olan her iki başöğretmenimize de, şu yıldönümünde, şükranlarımızı arz ediyor, Allah'tan (cc) rahmet diliyoruz.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023