"Bu da nereden çıktı, böyle ölçü mü olurmuş?" demeyin. Olur? Olur? Ölçüsüzlük ölçümüz olursa, hayatımızın her noktasında ölçüsüzlüğün varlığını hissederiz. Ölçüsüz ölçüyle ölçmeye kalktığımızda, ömrümüzün ölçüsüz olduğunu görürüz. Bir dönüp bakacağız ki, ölçüsüz yaşamışız. Ölçüsüz yaşantımız, zamanla bizim için ölçü olmuş, yaşadığımız gibi inanmaya başlamışız. Hem de o kadar ölçülü davranmaya çalıştığımız halde.
Ne kadar hayıflansak yeridir. Ve maalesef çözüm de değildir. Öyleyse ölçüsüzlüğü kaldıracak ölçüyü, yeniden ortaya koymak hepimizin görevidir. Yeniden diyorum çünkü ölçü ezelden ebede yüce Rabbimiz tarafından konulmuş, fakat ne hazindir ki, peygamberler tarihinde ve Resûlullah Efendimizden sonra ölçüsüzlükle yer değiştirmiştir. Bize düşen ise ölçünün doğrusunu, önce gönlümüzde, ardından toplumun vicdanında yerine koymaktır.
Ölçümüz yanlış olunca, ölçtüğümüz her şeyin ölçüsü de yanlış olur. Bu da bize, hem milli hem de manevi zarar olarak geri dönecektir. Biz Müslüman Türk milletinin birbirinden ayrılmayan iki yönü vardır. Bunlar, milli ve manevi kimliğimizdir. Bu iki kültürümüz o kadar iç içedir ki, ayrılmaları mümkün değildir. Adeta etle tırnağın dostluğu gibidirler. Ayırmaya kalktığımızda ne tırnak etsiz, ne de et tırnaksız yapamayacaktır. Kültürümüzün de akıbeti aynı olacaktır. Ayırmaya kalktığımız zaman, ortada Türk kültürü kalmayacağı gibi, Türk milleti de kalmayacaktır. İşte tam da bu noktada ölçüsüzlük, birlik ve beraberliğin baş düşmanıdır.
Ölçüsüzlüğü doğru ölçü ile değiştirmek için bu iki kimlik ve kültürümüzü unutmadan tarihi seyrine bakmamız gerekir. Peygamber Efendimizden sonra dinin özü, yaşantısı ve ilmi, Ehl-i Beyt ocağında parlamış, ışığı ise pak neslin temsilcileri ile günümüze kadar gelmiştir. Manevi yönümüzü bu ışığa bakarak bulmalı, ölçüsüz ölçümüzü bu ocak evlatlarının ölçüsüyle düzeltmeliyiz.
Dini hayatımızın güzelliği Peygamber Efendimizle, yeşermesi ise bu güzelliğin uygulandığı Ehl-i Beyt iledir. Resûllah Efendimizin gerek ibadet hayatı ve de gerekse aile hayatı en yakın Ehl-i Beyt tarafından izlenmiş, uygulanmış ve sonraki nesillere aktarılmıştır. Bundan dolayı dini, ilmi, dünyevi ve uhrevi işlerimizde o pak neslin ölçüsünü kullanırsak, Allah bizden razı olacaktır. Müslüman için Allah'ın rızasından
öteye ne var ki?
Aynı ölçü ve değerlendirmeyi, milli kültürümüzde de uygulamak mümkündür. Geçmişte büyüklerimiz bu ölçüyü ihmal etmemişler, gerekenler konusunda canla başla çalışmışlardır. Ölçülerini ayrılıklardan değil, ortak noktalardan başlayarak, tek yürek ve tek bilek olmasını bilmiş, biz torunlarına örnek olmuşlardır. Milli bir davada, kalpler sevip birlik oluşturmadıkça, bedenlerin oluşturduğu fiziki birliğin örümcek ağına benzediğini bildikleri için, önce sevgi ve kardeşlik tohumunu yeşertmiş, ardından birlik ve kardeşlik hasadına başlamışlardır.
Bizim, dedelerimizden ne eksiğimiz var? Yok tabi.. Hatta fazlamız bile var diyelim de ecdadımız gururla seyretsinler bizi. Tarihin her sayfasını birlik ve beraberlik tablolarıyla süsleyen dedelerimizin mayasını, ölçü olarak günümüze tatbik ettiğimizde, inanın o tabloları çizmek için hiçbir engelimiz kalmayacaktır.
Hasta adam gözüyle baktıkları Osmanlı'dan filizlenen, cumhuriyetin mimarı milletimizin kullandığı da bu ölçü ve reçete değil miydi? Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya koyduğu bundan farklı bir ölçü müydü? Nihayet, Müslümanlaştırdıktan sonra, halklara, ben Türküm dedirten Hacı Bektaş Veli'nin sevgi ve kardeşlik ölçüsü bu değil miydi? Milli ve manevi değerler yoğrularak bir bünyenin oluşturulmasını sağlayan bu ölçü ve değerlere, günümüzde ne kadar da ihtiyacımız var. Geçmişimize saygı duyalım, methedelim, hürmet gösterelim de, ya bugün?..
Matematik öğretmeninizi hatırlar mısınız? "Evladım işlemden önce paydaları eşitlememişsin ki, bu işlemden ne bekliyorsun? Önce ortak payda sonra sonuç?" Hatırladınız mı bu sesi?
Büyüklerimizin güzel bi nasihati vardır. ""Âlimin yanında dilini, arifin yanında gönlünü tutacaksın." Peki, büyüğümüz, hem âlim hem de arif olursa? O zaman hem dilimizi hem gönlümüzü tutarak, milli ve dini bütünlüğümüzü tesis adına, birlik, beraberlik ve kardeşlik adına, sivil asker el ele tek yürek tek bilek, bir millet olma adına, son zamanlarda, özellikle seslendirilen mezhep kavgalarına dur demek adına, Ehl-i Beyt ortak payda ve ölçüsünde bir araya gelmeye ne dersiniz?.. Peki öyleyse.. Ortak ölçü ve paydada buluşmak üzere, Allah'a ısmarladık?
Ne kadar hayıflansak yeridir. Ve maalesef çözüm de değildir. Öyleyse ölçüsüzlüğü kaldıracak ölçüyü, yeniden ortaya koymak hepimizin görevidir. Yeniden diyorum çünkü ölçü ezelden ebede yüce Rabbimiz tarafından konulmuş, fakat ne hazindir ki, peygamberler tarihinde ve Resûlullah Efendimizden sonra ölçüsüzlükle yer değiştirmiştir. Bize düşen ise ölçünün doğrusunu, önce gönlümüzde, ardından toplumun vicdanında yerine koymaktır.
Ölçümüz yanlış olunca, ölçtüğümüz her şeyin ölçüsü de yanlış olur. Bu da bize, hem milli hem de manevi zarar olarak geri dönecektir. Biz Müslüman Türk milletinin birbirinden ayrılmayan iki yönü vardır. Bunlar, milli ve manevi kimliğimizdir. Bu iki kültürümüz o kadar iç içedir ki, ayrılmaları mümkün değildir. Adeta etle tırnağın dostluğu gibidirler. Ayırmaya kalktığımızda ne tırnak etsiz, ne de et tırnaksız yapamayacaktır. Kültürümüzün de akıbeti aynı olacaktır. Ayırmaya kalktığımız zaman, ortada Türk kültürü kalmayacağı gibi, Türk milleti de kalmayacaktır. İşte tam da bu noktada ölçüsüzlük, birlik ve beraberliğin baş düşmanıdır.
Ölçüsüzlüğü doğru ölçü ile değiştirmek için bu iki kimlik ve kültürümüzü unutmadan tarihi seyrine bakmamız gerekir. Peygamber Efendimizden sonra dinin özü, yaşantısı ve ilmi, Ehl-i Beyt ocağında parlamış, ışığı ise pak neslin temsilcileri ile günümüze kadar gelmiştir. Manevi yönümüzü bu ışığa bakarak bulmalı, ölçüsüz ölçümüzü bu ocak evlatlarının ölçüsüyle düzeltmeliyiz.
Dini hayatımızın güzelliği Peygamber Efendimizle, yeşermesi ise bu güzelliğin uygulandığı Ehl-i Beyt iledir. Resûllah Efendimizin gerek ibadet hayatı ve de gerekse aile hayatı en yakın Ehl-i Beyt tarafından izlenmiş, uygulanmış ve sonraki nesillere aktarılmıştır. Bundan dolayı dini, ilmi, dünyevi ve uhrevi işlerimizde o pak neslin ölçüsünü kullanırsak, Allah bizden razı olacaktır. Müslüman için Allah'ın rızasından
öteye ne var ki?
Aynı ölçü ve değerlendirmeyi, milli kültürümüzde de uygulamak mümkündür. Geçmişte büyüklerimiz bu ölçüyü ihmal etmemişler, gerekenler konusunda canla başla çalışmışlardır. Ölçülerini ayrılıklardan değil, ortak noktalardan başlayarak, tek yürek ve tek bilek olmasını bilmiş, biz torunlarına örnek olmuşlardır. Milli bir davada, kalpler sevip birlik oluşturmadıkça, bedenlerin oluşturduğu fiziki birliğin örümcek ağına benzediğini bildikleri için, önce sevgi ve kardeşlik tohumunu yeşertmiş, ardından birlik ve kardeşlik hasadına başlamışlardır.
Bizim, dedelerimizden ne eksiğimiz var? Yok tabi.. Hatta fazlamız bile var diyelim de ecdadımız gururla seyretsinler bizi. Tarihin her sayfasını birlik ve beraberlik tablolarıyla süsleyen dedelerimizin mayasını, ölçü olarak günümüze tatbik ettiğimizde, inanın o tabloları çizmek için hiçbir engelimiz kalmayacaktır.
Hasta adam gözüyle baktıkları Osmanlı'dan filizlenen, cumhuriyetin mimarı milletimizin kullandığı da bu ölçü ve reçete değil miydi? Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya koyduğu bundan farklı bir ölçü müydü? Nihayet, Müslümanlaştırdıktan sonra, halklara, ben Türküm dedirten Hacı Bektaş Veli'nin sevgi ve kardeşlik ölçüsü bu değil miydi? Milli ve manevi değerler yoğrularak bir bünyenin oluşturulmasını sağlayan bu ölçü ve değerlere, günümüzde ne kadar da ihtiyacımız var. Geçmişimize saygı duyalım, methedelim, hürmet gösterelim de, ya bugün?..
Matematik öğretmeninizi hatırlar mısınız? "Evladım işlemden önce paydaları eşitlememişsin ki, bu işlemden ne bekliyorsun? Önce ortak payda sonra sonuç?" Hatırladınız mı bu sesi?
Büyüklerimizin güzel bi nasihati vardır. ""Âlimin yanında dilini, arifin yanında gönlünü tutacaksın." Peki, büyüğümüz, hem âlim hem de arif olursa? O zaman hem dilimizi hem gönlümüzü tutarak, milli ve dini bütünlüğümüzü tesis adına, birlik, beraberlik ve kardeşlik adına, sivil asker el ele tek yürek tek bilek, bir millet olma adına, son zamanlarda, özellikle seslendirilen mezhep kavgalarına dur demek adına, Ehl-i Beyt ortak payda ve ölçüsünde bir araya gelmeye ne dersiniz?.. Peki öyleyse.. Ortak ölçü ve paydada buluşmak üzere, Allah'a ısmarladık?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Emanet / diğer yazıları
- Lütfen kütüphanenizin ayarlarıyla oynayın / 20.12.2017
- İnanıyorsak bakalım kendimize / 24.11.2017
- Derdimiz dert etmeye değer mi? / 17.11.2017
- Sünnetullah hiç değişmedi / 15.07.2017
- Galiba kendimizi kandırıyoruz / 19.05.2017
- Kutlu Doğumu kutlu yapmak / 28.04.2017
- Var mısınız Mirac'a? / 23.04.2017
- Ahiret inancında samimiysek... / 13.04.2017
- Vefa ve dostluk / 31.03.2017
- Namazda huşumuz nasıl sizce? / 17.03.2017
- İnanıyorsak bakalım kendimize / 24.11.2017
- Derdimiz dert etmeye değer mi? / 17.11.2017
- Sünnetullah hiç değişmedi / 15.07.2017
- Galiba kendimizi kandırıyoruz / 19.05.2017
- Kutlu Doğumu kutlu yapmak / 28.04.2017
- Var mısınız Mirac'a? / 23.04.2017
- Ahiret inancında samimiysek... / 13.04.2017
- Vefa ve dostluk / 31.03.2017
- Namazda huşumuz nasıl sizce? / 17.03.2017