Onlar kendilerini unutmaya hazırdılar
İnsan suresinde ifade edilen ve Ehl-i Beyt'in en son iyilik ve ahlaki dereceye ulaştığını gösteren amel, seçkin ve mümtaz bir ameldir. Öyle ki onlar kendilerini unutmaya ve fedakârlık etmeye dahi hazırdılar. Onlar yetim ve esirler için sevgi, şefkat ve insanseverlik örneğidirler.
09.01.2017 00:00:00
Ehl-i Beyt hakkında İnsan suresinde şöyle buyurulur: "Kendileri ona karşı duydukları ihtiyaca rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler." (İnsan, 8)
Kur'an burada Ehl-i Beyt için daha büyük bir makamı beyan etmektedir. Yani üç gün aralıksız ve hiçbir şey yemeden oruç tuttukları için dayanılmaz bir açlık ile karşı karşıya kalmalarına rağmen onlar başkalarını kendilerine tercih etmiş ve kendilerini Allah'a teslim etmişlerdi.
Bu ayetin bir benzeri de şudur: "Ona olan sevgisine rağmen malı veren." (Bakara, 177)
Hakeza şu ayet: "Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler." (Haşr, 9).
Bu sıfat, önceki sıfatlardan neden daha önemlidir? Zira onların nefsinin kemalini ifade eden ve onların en son iyilik ve ahlaki dereceye ulaştığını gösteren amel, seçkin ve mümtaz bir ameldir. Öyle ki onlar kendilerini unutmaya ve fedakârlık etmeye dahi hazırdırlar. Onlar yetim ve esirler için sevgi, şefkat ve insanseverlik örneğidirler.
İlginç olanı da şudur ki; fedakârlık, kendine tercih etme onlar için farz ve gerekli bir şey değildi. Eğer bu ameli terk etmiş olsalardı yanlış bir şey yapmış sayılmazlardı. Ama onlar sevgi ve şefkatin en bariz örnekleri olmak ve insanlığı en yüce şekilde insanlara göstermek için başkalarını kendilerine tercih ederek açlığa tahammül etmeyi yeğliyorlardı. Bu da Allah'a en yakın kullarının en büyük sıfatlarından sayılmaktadır.
Sonunda ise onlar için başka bir fazilet zikredilmiştir. Bu fazilet ise onların ihlas ve güçlü imanının en büyük şahidi sayılmaktadır. Allah Teâlâ onların lisanından şöyle beyan etmektedir: "Biz size ancak Allah'ın rızası için yedirmekteyiz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne de bir teşekkür." (İnsan, 9). "Çünkü biz asık suratlı zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkmaktayız." (İnsan, 10).
Allah Teâlâ bu cümlelerde kıyamet gününün korkunç ve dehşetli sahnesini canlandırdıktan sonra, birtakım sevindirici müjdeler vermektedir ki, o korkunç günde bu ilahi çehreler ve örnek insanlar her türlü bela ve musibetten emanda olacaklardır. Bu da Allah'ın onları teclil makamında gösterdiği özel bir inayettir.
"Allah onları o günün şerrinden korumuş, mahfuz kılmıştır." Onların çehresinde sevinç ve mutluluk belirtileri ve kalplerinde mutlu olduklarının ifadesi vardır. Yani herkesin rahatsız ve üzgün olduğu o günde bu fazilet örneklerinin parlak çehreleri sevinçli ve nurani olacaktır.
(Kur'an ve Hadisler Işığında Hz. Fâtıma (a.s.), Abdulhüseyin Şerefuddin).
Kur'an burada Ehl-i Beyt için daha büyük bir makamı beyan etmektedir. Yani üç gün aralıksız ve hiçbir şey yemeden oruç tuttukları için dayanılmaz bir açlık ile karşı karşıya kalmalarına rağmen onlar başkalarını kendilerine tercih etmiş ve kendilerini Allah'a teslim etmişlerdi.
Bu ayetin bir benzeri de şudur: "Ona olan sevgisine rağmen malı veren." (Bakara, 177)
Hakeza şu ayet: "Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler." (Haşr, 9).
Bu sıfat, önceki sıfatlardan neden daha önemlidir? Zira onların nefsinin kemalini ifade eden ve onların en son iyilik ve ahlaki dereceye ulaştığını gösteren amel, seçkin ve mümtaz bir ameldir. Öyle ki onlar kendilerini unutmaya ve fedakârlık etmeye dahi hazırdırlar. Onlar yetim ve esirler için sevgi, şefkat ve insanseverlik örneğidirler.
İlginç olanı da şudur ki; fedakârlık, kendine tercih etme onlar için farz ve gerekli bir şey değildi. Eğer bu ameli terk etmiş olsalardı yanlış bir şey yapmış sayılmazlardı. Ama onlar sevgi ve şefkatin en bariz örnekleri olmak ve insanlığı en yüce şekilde insanlara göstermek için başkalarını kendilerine tercih ederek açlığa tahammül etmeyi yeğliyorlardı. Bu da Allah'a en yakın kullarının en büyük sıfatlarından sayılmaktadır.
Sonunda ise onlar için başka bir fazilet zikredilmiştir. Bu fazilet ise onların ihlas ve güçlü imanının en büyük şahidi sayılmaktadır. Allah Teâlâ onların lisanından şöyle beyan etmektedir: "Biz size ancak Allah'ın rızası için yedirmekteyiz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne de bir teşekkür." (İnsan, 9). "Çünkü biz asık suratlı zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkmaktayız." (İnsan, 10).
Allah Teâlâ bu cümlelerde kıyamet gününün korkunç ve dehşetli sahnesini canlandırdıktan sonra, birtakım sevindirici müjdeler vermektedir ki, o korkunç günde bu ilahi çehreler ve örnek insanlar her türlü bela ve musibetten emanda olacaklardır. Bu da Allah'ın onları teclil makamında gösterdiği özel bir inayettir.
"Allah onları o günün şerrinden korumuş, mahfuz kılmıştır." Onların çehresinde sevinç ve mutluluk belirtileri ve kalplerinde mutlu olduklarının ifadesi vardır. Yani herkesin rahatsız ve üzgün olduğu o günde bu fazilet örneklerinin parlak çehreleri sevinçli ve nurani olacaktır.
(Kur'an ve Hadisler Işığında Hz. Fâtıma (a.s.), Abdulhüseyin Şerefuddin).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.