...Dünden devam
İki kadın aralarında konuşuyorlar...
-Bak Ayşe'yi görüyor musun?
-Evet içim sızlıyor...
-Çoçuğu bu kadar yıldır sırtında taşıyor...
-Ayaklarına bir çare bulunmadı değil mi?
-Nerde... Ahmet varını yoğunu harcadı. Allah için... Binlerce defa babalığının hakkını veriyor... Hele hele Fatma'dan Allah razı olsun. O var ya o... İkinci anasıdır Zehra'nın...
***
Ahmet Bey eve gelmişti. Bugün üzüntülü bir hali vardı. Ayşe kadın çocukların yanında (Hay Allah!. Hala çocuk diyorum Fatma yirmisine girdi... Zaman ne çabuk geçmiş...) bir şey söylemedi. Yatsı namazı için odaya geçen Ahmet'e sordu:
-Ne oldu bugün üzgünsün...
-Sorma Ayşe bugün çok darlık var içimde. Yüküm ağır. Kızıma tekerlekli sandalye alamadım. Yalnızım, dardayım...
-Üzülme Allah bir genişlik lutfetsin. Bu zamana kadar nasıl geldik...
Ahmet o gece üzüntü içerisinde uykuya daldı. Sabah namazına yakın sevinçle uyandı. Hemen Ayşe Hanımı uyandırıp:
-Ayşe Ayşe!
-Hayırdır İnşaallah. Ne oldu?
-Bir rüya gördüm.
-Hayrola nasıl bir rüya?
"Hayır içinde olasın" dedikten sonra başladı anlatmaya:
"Yüzünü tam göremediğim biri gelip sırtımı sıvazladı ve:
-Ne oldu üzüntülüsün
-Evet dedim ve boynumu büktüm.
"La tahzen innellahe meane"
(Mahzun olma, Allah bizimledir) ayetini okuyup kayboldu".
Ayşe Hanım tebessümle, sevinçle Allah gönlümüze ve işimize genişlik verir... deyip kalktılar sabah namazını kıldılar...
***
Günler birbirini kovalarken Ahmet kendisi bir iş kurdu. Bir kaç işçiyle başladığı işinde ilerledi ilerledi maddi kazancı arttı. Sıkı durun "Zehra'nın" arabasına kavuşmasını sizlere bin hikaye ile anlataman. O gün "Zehra" kanatlarına kavuştu. İstediği gibi mutfağa gidecek, istediği gibi kütüphanesine uçabilecek, dışarıya temiz havaya çıkabilecektir.
Ve o evladı sırtında taşıyan mübarek ana'nın ağırlaşan bedeni hafifleyecekti. O mübarek ana ve ablası Hayriye Hanımı da sayarsak tam beş yıl ilkokula yaz da kış da taşımışlardı.
***
Hani bir gün Hayriye Hanım okula taşırken kuduz köpeğin saldırısına uğramışlardı.
Hayriye Hanımı kolundan ve ayağından ısırmıştı da o bütün bedeniyle Fatma'yı örtmüş, benim çiçeğim zarar görmesin demişti...
Hey dünya tahtları, dünya saltanatları Türk kadınının hamiyet dolu yüreklerine hiçbir makamı, mevkiyi denk getiremezsiniz. Bu öyle bir zenginliktir ki düya büyüklüğünde elmasınız olsa satın alınmaz, bu öyle bir huzur çiçeğidir ki komşuluk hatırını, ihlas ve sevgiyle gönlünde tohumlanmış ana çiçeklerden başka bir yerde kokusu bulunmaz.
Hayriye Hanım kuduz aşısı, engin morali ve Allah'ın şifası ile kurtuldu. Kocası öyle bir endişelendi ki:
-Yahu anası var kızı var ne diye koşuyorsun. Az kalsın canından da olacaktın dediğinde,
"Canlar ayrı oldu mu felaketler eksik olmaz. Bin defa köpek ısırsa ben Zehramsız olamam" derdi.
Yıllar sonra anlaşıldı ki Hayriye Hanım rüyasında Fatıma (r.a) annemizi görmüş ve "çiçeğimi gözet" deyip Ahmet Bey'in evini işaret etmiştir.
***
Ahmet'in evinde tatlı bir heyecan var... Niye mi?
Ahmet'in arkadaşı ilçede özürlülerin sorunları ile ilgili bir toplantıyı haber alınca Zehra'nın bu toplantıda konuşma yapması için girişimde bulunmuş. Olumlu cevap alınca ısrarla Ahmet'e, Zehra'nın bu toplantıda konuşma yapmasını ve metnini de kendisinin hazırlamasını söylemiş.
Zehra hazırladığı metni son bir kez gözden geçiriyordu.
Babası:
-Hazır mısın?
-Evet baba...
-Hadi gidiyoruz...
***
Salon hınca hınç doluydu.
Takdim konuşmalarından sonra Zehra kürsüye getirildi.
Toplantıya Kaymakam Bey, Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, gazeteciler ve misafirler katılıyordu. Kimileri merak olsun diye gelmişti.
Ahmet Bey, Ayşe Kadın, ikinci anne ablası Hayriye Hanım, Cemile Hanım, komşular, Zehra'nın arkadaşları bir de süpriz konuk vardı...
devamı yarın...
İki kadın aralarında konuşuyorlar...
-Bak Ayşe'yi görüyor musun?
-Evet içim sızlıyor...
-Çoçuğu bu kadar yıldır sırtında taşıyor...
-Ayaklarına bir çare bulunmadı değil mi?
-Nerde... Ahmet varını yoğunu harcadı. Allah için... Binlerce defa babalığının hakkını veriyor... Hele hele Fatma'dan Allah razı olsun. O var ya o... İkinci anasıdır Zehra'nın...
***
Ahmet Bey eve gelmişti. Bugün üzüntülü bir hali vardı. Ayşe kadın çocukların yanında (Hay Allah!. Hala çocuk diyorum Fatma yirmisine girdi... Zaman ne çabuk geçmiş...) bir şey söylemedi. Yatsı namazı için odaya geçen Ahmet'e sordu:
-Ne oldu bugün üzgünsün...
-Sorma Ayşe bugün çok darlık var içimde. Yüküm ağır. Kızıma tekerlekli sandalye alamadım. Yalnızım, dardayım...
-Üzülme Allah bir genişlik lutfetsin. Bu zamana kadar nasıl geldik...
Ahmet o gece üzüntü içerisinde uykuya daldı. Sabah namazına yakın sevinçle uyandı. Hemen Ayşe Hanımı uyandırıp:
-Ayşe Ayşe!
-Hayırdır İnşaallah. Ne oldu?
-Bir rüya gördüm.
-Hayrola nasıl bir rüya?
"Hayır içinde olasın" dedikten sonra başladı anlatmaya:
"Yüzünü tam göremediğim biri gelip sırtımı sıvazladı ve:
-Ne oldu üzüntülüsün
-Evet dedim ve boynumu büktüm.
"La tahzen innellahe meane"
(Mahzun olma, Allah bizimledir) ayetini okuyup kayboldu".
Ayşe Hanım tebessümle, sevinçle Allah gönlümüze ve işimize genişlik verir... deyip kalktılar sabah namazını kıldılar...
***
Günler birbirini kovalarken Ahmet kendisi bir iş kurdu. Bir kaç işçiyle başladığı işinde ilerledi ilerledi maddi kazancı arttı. Sıkı durun "Zehra'nın" arabasına kavuşmasını sizlere bin hikaye ile anlataman. O gün "Zehra" kanatlarına kavuştu. İstediği gibi mutfağa gidecek, istediği gibi kütüphanesine uçabilecek, dışarıya temiz havaya çıkabilecektir.
Ve o evladı sırtında taşıyan mübarek ana'nın ağırlaşan bedeni hafifleyecekti. O mübarek ana ve ablası Hayriye Hanımı da sayarsak tam beş yıl ilkokula yaz da kış da taşımışlardı.
***
Hani bir gün Hayriye Hanım okula taşırken kuduz köpeğin saldırısına uğramışlardı.
Hayriye Hanımı kolundan ve ayağından ısırmıştı da o bütün bedeniyle Fatma'yı örtmüş, benim çiçeğim zarar görmesin demişti...
Hey dünya tahtları, dünya saltanatları Türk kadınının hamiyet dolu yüreklerine hiçbir makamı, mevkiyi denk getiremezsiniz. Bu öyle bir zenginliktir ki düya büyüklüğünde elmasınız olsa satın alınmaz, bu öyle bir huzur çiçeğidir ki komşuluk hatırını, ihlas ve sevgiyle gönlünde tohumlanmış ana çiçeklerden başka bir yerde kokusu bulunmaz.
Hayriye Hanım kuduz aşısı, engin morali ve Allah'ın şifası ile kurtuldu. Kocası öyle bir endişelendi ki:
-Yahu anası var kızı var ne diye koşuyorsun. Az kalsın canından da olacaktın dediğinde,
"Canlar ayrı oldu mu felaketler eksik olmaz. Bin defa köpek ısırsa ben Zehramsız olamam" derdi.
Yıllar sonra anlaşıldı ki Hayriye Hanım rüyasında Fatıma (r.a) annemizi görmüş ve "çiçeğimi gözet" deyip Ahmet Bey'in evini işaret etmiştir.
***
Ahmet'in evinde tatlı bir heyecan var... Niye mi?
Ahmet'in arkadaşı ilçede özürlülerin sorunları ile ilgili bir toplantıyı haber alınca Zehra'nın bu toplantıda konuşma yapması için girişimde bulunmuş. Olumlu cevap alınca ısrarla Ahmet'e, Zehra'nın bu toplantıda konuşma yapmasını ve metnini de kendisinin hazırlamasını söylemiş.
Zehra hazırladığı metni son bir kez gözden geçiriyordu.
Babası:
-Hazır mısın?
-Evet baba...
-Hadi gidiyoruz...
***
Salon hınca hınç doluydu.
Takdim konuşmalarından sonra Zehra kürsüye getirildi.
Toplantıya Kaymakam Bey, Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, gazeteciler ve misafirler katılıyordu. Kimileri merak olsun diye gelmişti.
Ahmet Bey, Ayşe Kadın, ikinci anne ablası Hayriye Hanım, Cemile Hanım, komşular, Zehra'nın arkadaşları bir de süpriz konuk vardı...
devamı yarın...
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021