(Dünden devam ediyoruz)
Hz. Peygamberin hastalığı iyice şiddetlenmişti. Buna rağmen ordunun, Medine'den ayrılmadığını gören Allah Resulü, hanesinden çıkarak, askerleri teşvik eden konuşmalar yaptı, onlarla ilgilendi ve kendi mübarek eliyle sancağı bağlayıp, Usame'ye verdi.
Sonra şöyle buyurdu: "Gazan Allah'ın adıyla ve Allah'ın yolunda olsun. Allah'ı inkâr edenlerle savaş. Ben, seni, bu ordunun komutanı kıldım."
Ordu içinde Peygamberin sancağı bizzat eliyle vermesini ve emrini, gözleriyle gördükleri, kulaklarıyla işittikleri halde bazı ünlü sahabeler, Usame'nin komutan atanmasını kabullenemiyor, tartışma ve itirazlara devam ediyorlardı.
Bu durumu öğrenen Hz. Peygamber (sav) hasta haliyle tekrar mescide giderek (vefatından 2 gün önce) minbere çıkmış ve şu konuşmayı yapmıştı:
"Ey insanlar! Usame'yi, komutan yapmamla ilgili bazılarınızdan bana ulaşan sözler de ne? Şimdi Usame'yi komutan yapmama itiraz ettiğiniz gibi daha önce de babasını, komutan yapmama da itiraz etmiştiniz. Allah'a yemin ederim ki o, komutanlığa lâyık biriydi. Ondan sonra da oğlu buna lâyıktır" dedi.
Hz. Peygamber (saav) ise sürekli olarak aynı cümleleri tekrarlıyordu; "Usame'nin ordusunu donatın! Usame'nin ordusunun hazırlıklarını tamamlayın! Usame'nin ordusunu hemen gönderin! Ondan geri kalana, Allah lânet etsin"
Bu konuşmanın ardından insanlar, Peygamberimizle (saav) vedalaşıp, ordunun konuşlandığı Cüref'e (Medine'nin hemen dışındaki bir bölgenin ismi) hareket ettiler. Ama ordu yine hareket etmedi.
Ne hazindir ki! Alnı, şanlı, toz kondurulmayan sahabeler, lanetlenmeyi bile göze alarak Hz. Peygambere itaat etmedi.
Neden?
Şeyh Müfid el-İrşad'da şöyle yazar:
"Bir sabah hastalık, Efendimizi sardığı sırada Bilal gelerek, "namaz vaktidir" dedi. Bu söz Efendimize duyurulunca, "Bir başkası namazı kıldırsın. Ben, kendimle meşgulüm" buyurdu.
Hz. Aişe, "Ebubekir'e emir buyurun (namaz kıldırsın)" diyerek ileri atılırken, Hz. Hafsa da, "Ömer'e emir verin" diyordu.
Resulullah daha hayatta iken bu ikisinin, babalarını yüceltmek için bunca hırslı davrandıklarını görünce, "Kendinize gelin, sizler (bu hâlinizle) Yusuf Peygamberin etrafını saran kadınlar gibisiniz" buyurdu.
Ebu Bekir'in kıldırdığı namaz
Mescitten, Ebu Bekir'in sesini duyan, Sevgili Peygamberimiz o haliyle Ali b. Ebu Talib ve Fazl b. Abbas koltuğuna girmiş, ayaklarını yerde sürüyerek mescide girdi.
Mihrapta olan Ebu Bekir'e, kenara çekilmesi için mübarek eliyle işaret etti. Ebu Bekir kenara çekilince Efendimiz, mihraba geçip yeniden tekbir getirerek namaz kıldırdı. O'nun kaldığı yerden devam ettirmedi.
Bugün bile 'Peygamberimiz Ebu Bekir'in kaldığı yerden devam etti' diyenler var.
Nasıl olabilir ki? Daha atıyorum 5 dakika öncesinde Hz. Bilal'e, "Bir başkası namazı kıldırsın. Ben, kendimle meşgulüm' diyen Efendimiz, neden ayakta duracak takati olmadığı halde mescide gitmiştir?
Asıl soru budur? Bu sorunun cevabı da, Gadir Hum'da verilen sözün tutulmaması, ordunun hareket etmemesi, orduda asker olan Ebu Bekir'in imamlığa geçmesidir.
Namazı tamamladıktan sonra hanesine dönen Sevgili Peygamberimiz Ebu Bekir, Ömer ve onlarla birlikte mescitte olanları huzuruna çağırtarak, "Size, Usame'nin ordusu ile gitmenizi emretmemiş miydim?" buyurdu.
"Evet ya Resulullah, emretmiştin" dediler.
"Peki, niçin emrimi yerine getirmediniz?" buyurdu.
Ebu Bekir, "Ben, gitmiştim fakat sizi bir kez daha görüp ahdimi yenilemek üzere geri döndüm" diye cevap verdi.
Ömer, "Ey Allah'ın Resulü, ben gitmedim. Çünkü Sizin durumunuzu Medine'den gelen süvarilerden öğrenmek istemiyordum" dedi.
Yani Peygamberimizin vefat edeceğini hepsi biliyordu.
Resulullah üç kere, "Katılın Usame'nin ordusuna, ondan geri kalmayın" buyurdu.
Hz. Peygamberin bütün teşvik ve bedduasına rağmen ordu yavaş davranmaya devam ediyordu.
Rebiyülevvel ayının on ikisi, Pazartesi günü Usame, Hz. Peygamber'in huzuruna çıktı.
Peygamber (s.a.a.v) ona, "Yüce Allah'ın bereketiyle yarın erkenden hareket et" buyurarak, hareket etmesini emretti.
Usame, Peygamber'le vedalaşıp ordugâha döndü. Usame ordugâha dönerken Ömer b. Hattab ve birkaç kişi tekrar ordudan ayrılıp Medine'ye geri gitti. (Kaynaklar; Prof. Dr. Haydar Baş'ın Rahmet-el Lil Alemin 2. cilt ve İmam Ali eserleri başta olmak üzere et-Tabakat'ül-Kübra, Tarih-i Taberî'ye, el-Kâmil'e, es-Siret'ül-Halebiyye'ye, es-Siret'üd-Dehlâniyye'ye, Halebî, Buhari, Vâkıdî, el-Megazî, adlı Sünni eserlerin ilgili bölümlerinden derlenmiştir.) (Devam edecek...)
- İsrail için söz tükenmiş yazı bitmiştir / 02.10.2024
- Geleceğimizi de çaldılar / 01.10.2024
- Erdoğan dışarıdan da içeriye oynuyor / 30.09.2024
- Doğu sınırlarımız namustur ya batı sınırlarımız! / 29.09.2024
- ‘Türkiye’nin sorunu artık siyasi parti sorununu aşmıştır’ / 28.09.2024
- Suriyelilerin gitmesini bir de Bilal Erdoğan istemiyor / 27.09.2024
- BTP neden gizlendi, gizleniyor? / 26.09.2024
- Bağımsız Türkiye Partisi neden kuruldu? / 25.09.2024
- İyi bir ekonomist olmadan önce iyi bir insan olmak / 23.09.2024