Peygamberimiz, Gadir Hum'da Allah'ın emrini (Maide, 67) tebliğ etmiş ve bütün sahabelerden, "Benden sonra sizin hidayet önderiniz, yöneticiniz, devlet başkanınız Ali'dir" (kabul ediyor musunuz, evet) biatini (sözünü, tasdikini, kabulünü) almış ve Medine'ye dönmüştü.
Efendimizin hastalığı şiddetlenmeye başlamıştı ki, bir emirle ordunun toplanmasını istedi ve o orduya 18 yaşındaki Usame'yi komutan tayin etti.
Allah Resulü, Usame'yi babasının şehit olduğu beldeye (Mute Savaşı) göndermek istiyor ve bir an önce yola çıkması için emir veriyordu.
Peygamberimizin son ordusunun komutanı Usame idi. Peki, bu ordunun askerleri kimlerdi? Kısa cevap; İmam Ali'den başka Medine'nin önde gelen bütün isimlerini Hz. Peygamber, Usame'nin emrine vermiş, asker tayin etmişti.
Bu isimlerden bazıları şunlardır; Ebu Bekir, Ömer b. Hattap, Ebu Ubeyde, Sa'd b. Ebi Vakkas, Said b. Zeyd ve daha niceleri…
Ordu, Peygamberimizin emrini ağırdan alıyor, bir türlü harekete geçmiyordu. Hatta bazı askerler, Peygamberin atadığı komutanı tartışmaya açtılar.
Diğer taraftan Hz. Peygamberin hastalığı iyice şiddetlenmişti. Buna rağmen ordunun Medine'den ayrılmadığını gören Allah Resulü, hanesinden çıkarak, askerleri teşvik eden konuşmalar yaptı, onlarla ilgilendi ve kendi mübarek eliyle sancağı bağlayıp Üsame'ye verdi.
Sonra şöyle buyurdu: "Gazan Allah'ın adıyla ve Allah'ın yolunda olsun. Allah'ı inkâr edenle savaş. Ben, seni bu ordunun komutanı kıldım."
Ordu içinde Peygamberin sancağı bizzat eliyle vermesini ve emrini, gözleriyle gördükleri, kulaklarıyla işittikleri halde hâlâ tartışma ve itirazlar devam ediyordu.
Bu durumu gören Hz. Peygamber (s.a.v) hasta haliyle tekrar mescide giderek (vefatından 2 gün önce) minbere çıkmış ve şu konuşmayı yapmıştı:
"Ey insanlar! Usame'yi, komutan yapmamla ilgili bazılarınızdan bana ulaşan sözler de ne? Şimdi Usame'yi komutan yapmama itiraz ettiğiniz gibi daha önce de babasını komutan yapmama itiraz etmiştiniz. Allah'a yemin ederim ki o, komutanlığa lâyık biriydi. Ondan sonra da oğlu buna lâyıktır" dedi.
Bu konuşmanın ardından insanlar, Peygamberimizle (s.a.v) vedalaşıp, ordunun konuşlandığı Cüref'e (Medine'nin hemen dışındaki bir bölgenin ismi) hareket ettiler.
Hz. Peygamber (s.a.v) devamlı olarak, "Usame'nin ordusunu donatın! Usame'nin ordusunun hazırlıklarını tamamlayın! Usame'nin ordusunu hemen gönderin! Ondan geri kalana Allah lânet etsin" diye tekrarlıyordu.
Anladığınız üzere Peygamberimiz, sahabenin ileri gelenlerini Medine'den uzaklaştırmak istiyordu. Orduyu bunun için hazırlatmıştı. Bir an önce hareketini emretmişti ama gökteki yıldızlara benzetilen o kişiler, Peygamber emrine itaat etmedikleri gibi bir de O'nun komutanını tanımama girişiminde bulunmuşlardı.
Durum ortadaydı. Ne Ebu Bekir, ne Ömer b. Hattap, ne Ebu Ubeyde, ne Sa'd b. Ebi Vakkas, ne Said b. Zeyd ve ne de diğer önde gelen sahabeler açık emir ve Peygamber lanetine rağmen ne kendileri hareket ediyor ve ne de ordunun hareket etmesi için itibarlarını kullanıyorlardı.
Yüce Allah'ın (c.c) kesin itaat etmemizi emrettiği, sözüne garanti verdiği Hz. Peygamber (s.a.v) ise sürekli olarak aynı cümleleri tekrarlıyordu;
"Usame'nin ordusunu donatın! Usame'nin ordusunun hazırlıklarını tamamlayın! Usame'nin ordusunu hemen gönderin! Ondan geri kalana Allah lânet etsin."
Ne hazindir ki! Anlı, şanlı, toz kondurulmayan sahabeler lanetlenmeyi bile göze alarak Hz. Peygambere itaat etmedi.
Neden?
Şeyh Müfid el-İrşad'da şöyle yazar:
"Bir sabah hastalık, Efendimizi sardığı sırada Bilal gelerek, "namaz vaktidir" dedi. Bu söz Efendimize duyurulunca, "Bir başkası namazı kıldırsın. Ben, kendimle meşgulüm" buyurdu.
Hz. Aişe, "Ebubekir'e emir buyurun (namaz kıldırsın)" diyerek ileri atılırken, Hz. Hafsa da, "Ömer'e emir verin" diyordu.
Resûlullah daha hayatta iken bu ikisinin babalarını yüceltmek için bunca hırslı davrandıklarını görünce, "Kendinize gelin, sizler (bu hâlinizle) Yusuf Peygamberin etrafını saran kadınlar gibisiniz" buyurdu.
(Efendimiz bu sözleriyle belki de bu iki zevcesinin Yusuf Peygamberin etrafını saran kadınlar gibi hırslı olduklarını anlatmaya çalışmıştır).
Sevgili Peygamberimiz, Aişe ile Hafsa'nın konuşmalarından bu iki kişinin emrini dinlemeyip Usame ile yola çıkmadıklarını anlayarak herhangi bir karışıklık çıkmaması için ve muhtemel şüpheleri gidermek için mescide yöneldi.
Hastalığın etkisi ile o kadar güçsüzleşmişti ki, normal olarak ayaklarına basıp yürüyemiyordu. Ali b. Ebu Talib ve Fazl b. Abbas koltuğuna girmiş, ayaklarını yerde sürüyerek mescide girdi.
(devam edecek…)
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024