"Karşımızda siyasi muhatap varsa bizim müzakere edebileceğimiz siyasi muhataplarımız olabilir. Bunlar yerli de olur, uluslararası da olur.”
Bu sözlerin sahibini biliyorsunuzdur, Başbakan Erdoğan.
Önceki gün Lübnan Başbakanı Necip Mikati ile düzenlediği basın toplantısında böyle söyledi Erdoğan.
Neymiş efendim, Türkiye terör örgütü PKK ile ya da Öcalan ile müzakereleri yerli ve yabancı muhataplarla yapabilirmiş.
Bağımsız bir ülkenin başbakanından böylesine bir açıklama, pes doğrusu!
Erdoğan'ın yerli temsilcilerden kastı belli; BDP. (Daha düne kadar "eli kanlı teröristle kucaklaşan siyasetçi olamaz. Teröristle kucaklaşanlarla görüşmem" diyordu ama neyse...)
***
Gelelim müzakere yapılacak yabancı temsilcilere...
Sayın Erdoğan sizce kimi kast ediyor?
İki seçenek var.
1- Barzani,
2- ABD.
PKK için Barzani ve ABD'nin ne ifade ettiğini söylemeye gerek yok sanırım.
"Hâmi" kelimesi herşeyi özetliyor galiba.
Bakın Erdoğan Barzani için ne demişti; "Barzani bizim muhatabımız olamaz… Barzani terör konusunda tavrını çok açık ortaya koymak durumunda. Şu an kendisi terör örgütüne yataklık yapan durumundadır." (29 Ekim 2007)
Bu hatırlatmadan sonra Erdoğan'ın Mikati ile düzenlediği basın toplantısına dönelim ve Barzani ile PKK müzakeresi için söylediği sözlere bakalım:
"Kiminle görüşmemiz gerekiyor derken, burada bizim süreci değerlendirebileceğimiz arkadaşlarımız var. MİT bunun en önemli ayağıdır. Karşımızda siyasi muhatap varsa bizim müzakere edebileceğimiz siyasi muhataplarımız olabilir. Bunlar yerli de olur, uluslararası da olur. Erbil'deki siyasi muhataplardan istifa edeceksek onlarla da görüşürüz. Nitekim görüştük ve görüşüyoruz."
Evet... 4 yıl önce "Barzani bizim muhatabımız olamaz" diyen sayın Erdoğan şimdi de "Erbil'deki siyasi muhataplardan istifa edeceksek onlarla da görüşürüz" diyor.
***
Peki hükümet, ABD ve Barzani ile PKK müzakeresini ne üzerinden yapacak?
Taraflar ne alacak, ne verecek?
Hani başbakanımızın win-win (kazan- kazan) sloganı vardı ya, bu işte tarafların win-win'i ne olacak?
Kısaca özetleyelim.
PKK silah bırakırsa bizim win-win'imiz bu olacak!
Ama bunun bir bedeli var.
Asıl win-win de burada.
Batı beslemesi PKK silah bırakacak ama ne karşılığında?
Cevap belli, federasyon-özerklik karşılığında.
***
Açalım biraz!
Burada sihirli ifade yeni anayasa.
Bu süreci çok yakından takip etmenizi tavsiye ediyorum.
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında Güneydoğu'daki BDP belediyelerinin önü açılacak. (Zaten son büyükşehir yasasıyla önemli bir adım atıldı).
Başkanlık sistemi de bu işin finali olacak.
Meseleyi detaylandırmak mümkün ama işin özeti bu.
Yani klasik bir ver-kurtul taktiği.
PKK'nın amacı zaten bu, istediklerini vererek sorunu çözüyoruz. Harika bir yöntem. Ver-kurtul..
***
Ha bir de 2003 yılında çıkarılan self determinasyon yasası var.
Self determinasyonu “toplumların kendi geleceklerini belirleme" hakkı olarak özetleyebiliriz.
Türkiye'nin 10 yıl önce kabul ettiği yasa aynı zamanda bir BM sözleşmesi.
Bu sözleşmeye göre bir topluluk BM'ye başvurup "biz bağımsız bir devlet olmak istiyoruz bunun için referandum yapmak istiyoruz" deme hakkına sahip.
AKP'miz de tam 10 yıl önce çıkardığı self determinasyon yasasıyla bu işin yolunu açtı.
Yazımızı bir soru ile noktalayalım.
Bugün yaşadıklarımız bugün müzakere yapabiliriz denilen ABD'ye 10 yıl önce verildiği söylenen sözlerin hayata geçirilmesi olabilir mi acaba?
Bu sözlerin sahibini biliyorsunuzdur, Başbakan Erdoğan.
Önceki gün Lübnan Başbakanı Necip Mikati ile düzenlediği basın toplantısında böyle söyledi Erdoğan.
Neymiş efendim, Türkiye terör örgütü PKK ile ya da Öcalan ile müzakereleri yerli ve yabancı muhataplarla yapabilirmiş.
Bağımsız bir ülkenin başbakanından böylesine bir açıklama, pes doğrusu!
Erdoğan'ın yerli temsilcilerden kastı belli; BDP. (Daha düne kadar "eli kanlı teröristle kucaklaşan siyasetçi olamaz. Teröristle kucaklaşanlarla görüşmem" diyordu ama neyse...)
***
Gelelim müzakere yapılacak yabancı temsilcilere...
Sayın Erdoğan sizce kimi kast ediyor?
İki seçenek var.
1- Barzani,
2- ABD.
PKK için Barzani ve ABD'nin ne ifade ettiğini söylemeye gerek yok sanırım.
"Hâmi" kelimesi herşeyi özetliyor galiba.
Bakın Erdoğan Barzani için ne demişti; "Barzani bizim muhatabımız olamaz… Barzani terör konusunda tavrını çok açık ortaya koymak durumunda. Şu an kendisi terör örgütüne yataklık yapan durumundadır." (29 Ekim 2007)
Bu hatırlatmadan sonra Erdoğan'ın Mikati ile düzenlediği basın toplantısına dönelim ve Barzani ile PKK müzakeresi için söylediği sözlere bakalım:
"Kiminle görüşmemiz gerekiyor derken, burada bizim süreci değerlendirebileceğimiz arkadaşlarımız var. MİT bunun en önemli ayağıdır. Karşımızda siyasi muhatap varsa bizim müzakere edebileceğimiz siyasi muhataplarımız olabilir. Bunlar yerli de olur, uluslararası da olur. Erbil'deki siyasi muhataplardan istifa edeceksek onlarla da görüşürüz. Nitekim görüştük ve görüşüyoruz."
Evet... 4 yıl önce "Barzani bizim muhatabımız olamaz" diyen sayın Erdoğan şimdi de "Erbil'deki siyasi muhataplardan istifa edeceksek onlarla da görüşürüz" diyor.
***
Peki hükümet, ABD ve Barzani ile PKK müzakeresini ne üzerinden yapacak?
Taraflar ne alacak, ne verecek?
Hani başbakanımızın win-win (kazan- kazan) sloganı vardı ya, bu işte tarafların win-win'i ne olacak?
Kısaca özetleyelim.
PKK silah bırakırsa bizim win-win'imiz bu olacak!
Ama bunun bir bedeli var.
Asıl win-win de burada.
Batı beslemesi PKK silah bırakacak ama ne karşılığında?
Cevap belli, federasyon-özerklik karşılığında.
***
Açalım biraz!
Burada sihirli ifade yeni anayasa.
Bu süreci çok yakından takip etmenizi tavsiye ediyorum.
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında Güneydoğu'daki BDP belediyelerinin önü açılacak. (Zaten son büyükşehir yasasıyla önemli bir adım atıldı).
Başkanlık sistemi de bu işin finali olacak.
Meseleyi detaylandırmak mümkün ama işin özeti bu.
Yani klasik bir ver-kurtul taktiği.
PKK'nın amacı zaten bu, istediklerini vererek sorunu çözüyoruz. Harika bir yöntem. Ver-kurtul..
***
Ha bir de 2003 yılında çıkarılan self determinasyon yasası var.
Self determinasyonu “toplumların kendi geleceklerini belirleme" hakkı olarak özetleyebiliriz.
Türkiye'nin 10 yıl önce kabul ettiği yasa aynı zamanda bir BM sözleşmesi.
Bu sözleşmeye göre bir topluluk BM'ye başvurup "biz bağımsız bir devlet olmak istiyoruz bunun için referandum yapmak istiyoruz" deme hakkına sahip.
AKP'miz de tam 10 yıl önce çıkardığı self determinasyon yasasıyla bu işin yolunu açtı.
Yazımızı bir soru ile noktalayalım.
Bugün yaşadıklarımız bugün müzakere yapabiliriz denilen ABD'ye 10 yıl önce verildiği söylenen sözlerin hayata geçirilmesi olabilir mi acaba?
Bayram Coşkun / diğer yazıları
- Rest çekerken verilen tavizlerin söylenmesi / 26.09.2022
- ABD ve AB açlıktan kırılıyor! / 23.09.2022
- Kandırıldık / 19.09.2022
- Gariban Türk’e Survivor gibi memleket / 16.09.2022
- Klasik AKP dış politikası / 12.09.2022
- Akıl tutulması / 05.09.2022
- İslam dünyası! / 18.05.2021
- İftar / 07.05.2021
- Çöküş / 03.05.2021
- Tam kapanma dediysek, mesela yani / 30.04.2021
- ABD ve AB açlıktan kırılıyor! / 23.09.2022
- Kandırıldık / 19.09.2022
- Gariban Türk’e Survivor gibi memleket / 16.09.2022
- Klasik AKP dış politikası / 12.09.2022
- Akıl tutulması / 05.09.2022
- İslam dünyası! / 18.05.2021
- İftar / 07.05.2021
- Çöküş / 03.05.2021
- Tam kapanma dediysek, mesela yani / 30.04.2021