AKP'nın son haftalarda politik arenadaki tablosuyla, projesi bulunmayan, yerli duruştan uzak olan, hamuru daha çok Brüksel ve Washington lobilerinde karılmış, mayası oralardan verilmiş ve sonunda AB, ABD ve IMF'in küresel rüzgarlarına kapılmış tüm politik anlayışların ortak kaderini yaşadığını görmemek için âmâ olmak gerek herhalde.
Kurucuları AKP'yi birer birer terkediyor.
Hüseyin Arı partiden ayrıldı. Parti tüzüğünün mimarlarından İbrahim Tatlıcı MKYK'dan istifa etti. Kurucu Mehmet Gazioğlu, genel başkanını "şaibeli" diye niteleyerek istifaya davet etti. Ertuğrul Yalçınbayır, hukukla cedelleşmenin partiye zarar vereceğinin altını çizerek, Erdoğan'ı sağduyuya çağırdı. Burhan Kuzu, geçen hafta Trabzon'da fiyaskoyla sonuçlanan 50-60 kişilik AKP panelinin ardından sukût-i hayale uğramış vaziyette ayakta durmaya çalışıyor. Partinin Ankara Milletvekili Eyüp Sanay, alkol-malkol gibi basit gündemlerle uğraşacağımıza; projemiz yok mu, varsa topluma birkaç çözüm anlatalım, diye feveran ediyor.
Tayyip Erdoğan ise, beğenmeyen çekip gider; bunlar noktasal şeyler, 126 kurucu üyenin hepsi bizimle beraber devam edecek değil ya, diyor. Diyor ama; en yakınındaki kurucu üyeleri, kendisine yakın olduktan sonra "illallah" deyip kaçıyorsa, kendisiyle yola devam etmiyorsa; toplum, neden kendisinin yanında olsun, sorusunu cevapsız bırakıyor. Erdoğan, ağzını açana kapıyı gösteriyor. AKP'nin ilkesizliği ve projesizliği işte burada gün yüzüne çıkıyor. Dolayısıyla Erdoğan sermayeden yiyor.
Gazioğlu'nun eleştirileri, ağır bulunabilir ancak elbette dikkate alınmalı. Danıştay'ın kararlarıyla örtülmemeli. Zira Danıştay, Yargıtay değildir. İnsanlar, Danıştay'ın zırhına bürünerek değil; Yargıtay'ın ve öncesi hukuk sürecinin kararlarıyla "şaibe"den kurtulurlar. Milletvekilliği dokunulmazlığı konusunda güya daraltıcı görüşler sarfedenler, kendileri hukuk önünde hesaba davet edilince neden masa altına gizleniyorlar?
Bu bağlamda Gazioğlu'nun çıkışına partiden ihrac edilecek kadar ağır bir karşılık düşünülmesi, partiiçi demokrasiden çok, parti
içi despotizmin gereği olur. Böyle bir despotizmden, daha çoook gazi ve Gazioğlu çıkar. Ama yok; mesele, Gazioğlu'nun konuşma adabı açısından ele alınacaksa, o noktada sayın Erdoğan, en son rahatsız olması gereken kişidir. Zira Türkiye'nin en hassas süreçten geçtiği bir anda, "Kürdistan devletinden bahis açan Erdoğan silüeti" hala hafızalardadır. Gazioğlu'nu ciddiyetsizlikle suçlayanlar, değil bir devlet, bir köy muhtarlığı ciddiyetine bile sığmayacak böyle bir gafın maalesef ma'luludürler.
AKP noktasında Gazioğlu'ndan önce belki asıl üzerinde düşünülmesi gereken gerçek, Eyüp Sanay'ın çıkışı ve sitemidir. Akol malkol, doğum kontrolü... vs, bunlarla uğraşmak abesle iştigaldir, ülkenin gerçek problemlerini konuşalım; projemiz mojemiz yok mu, onları anlatalım, diyor Sanay. Maalesef AKP'nin vekili, kendi partisinde gündüz vakti mum ışığıyla proje arıyor. Çözüm için etrafına bakınıyor. Sanay, bir bakıma "en büyük sırrı", "maalesef partisinin çözüm ve projesi olmadığını" ifşa ediyor. Biraz daha sağa sola bakınırsa, yakında ona da kapıyı gösterirler.
Aslında Sanay gibi Erdoğan da grup toplantılarında ve gezilerinde aynı sırrı ifşa ediyor. AB ve IMF'nin isteklerini kırbaçsız yerine getirmekten gayrı çözüm olarak ne diyor; hortumcuların önünü keseceğiz. Bu söylemle değil kurucular, bir tane üye dahi Erdoğan'ın yanında durmaz, duramaz, durmuyor. Çünkü millet, artık Türkiye'nin Demirelvari projesiz kof hikayelerle vakit kaybetmeye tahammülü olmadığını biliyor. Eyüp Sanay gibi proje arıyor. Çözüm arıyor. Ükeyi bu hale düşüren iktidar ve muhalefet partilerinden nasıl kaçıyorsa, projesiz partilerden de öyle kaçıyor.
Nereye, kime mi kaçıyor? Adres belli.
Projesi, samimiyeti, dirayeti, yüreği, milli duruşu ve Kuvay-ı Milliye ruhu olana... Hamuru Anadolu'nun has mayası ile mayalanmış olana. Bu millet çook arif çünkü.
Kurucuları AKP'yi birer birer terkediyor.
Hüseyin Arı partiden ayrıldı. Parti tüzüğünün mimarlarından İbrahim Tatlıcı MKYK'dan istifa etti. Kurucu Mehmet Gazioğlu, genel başkanını "şaibeli" diye niteleyerek istifaya davet etti. Ertuğrul Yalçınbayır, hukukla cedelleşmenin partiye zarar vereceğinin altını çizerek, Erdoğan'ı sağduyuya çağırdı. Burhan Kuzu, geçen hafta Trabzon'da fiyaskoyla sonuçlanan 50-60 kişilik AKP panelinin ardından sukût-i hayale uğramış vaziyette ayakta durmaya çalışıyor. Partinin Ankara Milletvekili Eyüp Sanay, alkol-malkol gibi basit gündemlerle uğraşacağımıza; projemiz yok mu, varsa topluma birkaç çözüm anlatalım, diye feveran ediyor.
Tayyip Erdoğan ise, beğenmeyen çekip gider; bunlar noktasal şeyler, 126 kurucu üyenin hepsi bizimle beraber devam edecek değil ya, diyor. Diyor ama; en yakınındaki kurucu üyeleri, kendisine yakın olduktan sonra "illallah" deyip kaçıyorsa, kendisiyle yola devam etmiyorsa; toplum, neden kendisinin yanında olsun, sorusunu cevapsız bırakıyor. Erdoğan, ağzını açana kapıyı gösteriyor. AKP'nin ilkesizliği ve projesizliği işte burada gün yüzüne çıkıyor. Dolayısıyla Erdoğan sermayeden yiyor.
Gazioğlu'nun eleştirileri, ağır bulunabilir ancak elbette dikkate alınmalı. Danıştay'ın kararlarıyla örtülmemeli. Zira Danıştay, Yargıtay değildir. İnsanlar, Danıştay'ın zırhına bürünerek değil; Yargıtay'ın ve öncesi hukuk sürecinin kararlarıyla "şaibe"den kurtulurlar. Milletvekilliği dokunulmazlığı konusunda güya daraltıcı görüşler sarfedenler, kendileri hukuk önünde hesaba davet edilince neden masa altına gizleniyorlar?
Bu bağlamda Gazioğlu'nun çıkışına partiden ihrac edilecek kadar ağır bir karşılık düşünülmesi, partiiçi demokrasiden çok, parti
içi despotizmin gereği olur. Böyle bir despotizmden, daha çoook gazi ve Gazioğlu çıkar. Ama yok; mesele, Gazioğlu'nun konuşma adabı açısından ele alınacaksa, o noktada sayın Erdoğan, en son rahatsız olması gereken kişidir. Zira Türkiye'nin en hassas süreçten geçtiği bir anda, "Kürdistan devletinden bahis açan Erdoğan silüeti" hala hafızalardadır. Gazioğlu'nu ciddiyetsizlikle suçlayanlar, değil bir devlet, bir köy muhtarlığı ciddiyetine bile sığmayacak böyle bir gafın maalesef ma'luludürler.
AKP noktasında Gazioğlu'ndan önce belki asıl üzerinde düşünülmesi gereken gerçek, Eyüp Sanay'ın çıkışı ve sitemidir. Akol malkol, doğum kontrolü... vs, bunlarla uğraşmak abesle iştigaldir, ülkenin gerçek problemlerini konuşalım; projemiz mojemiz yok mu, onları anlatalım, diyor Sanay. Maalesef AKP'nin vekili, kendi partisinde gündüz vakti mum ışığıyla proje arıyor. Çözüm için etrafına bakınıyor. Sanay, bir bakıma "en büyük sırrı", "maalesef partisinin çözüm ve projesi olmadığını" ifşa ediyor. Biraz daha sağa sola bakınırsa, yakında ona da kapıyı gösterirler.
Aslında Sanay gibi Erdoğan da grup toplantılarında ve gezilerinde aynı sırrı ifşa ediyor. AB ve IMF'nin isteklerini kırbaçsız yerine getirmekten gayrı çözüm olarak ne diyor; hortumcuların önünü keseceğiz. Bu söylemle değil kurucular, bir tane üye dahi Erdoğan'ın yanında durmaz, duramaz, durmuyor. Çünkü millet, artık Türkiye'nin Demirelvari projesiz kof hikayelerle vakit kaybetmeye tahammülü olmadığını biliyor. Eyüp Sanay gibi proje arıyor. Çözüm arıyor. Ükeyi bu hale düşüren iktidar ve muhalefet partilerinden nasıl kaçıyorsa, projesiz partilerden de öyle kaçıyor.
Nereye, kime mi kaçıyor? Adres belli.
Projesi, samimiyeti, dirayeti, yüreği, milli duruşu ve Kuvay-ı Milliye ruhu olana... Hamuru Anadolu'nun has mayası ile mayalanmış olana. Bu millet çook arif çünkü.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019