Önceleri PKK koordinatörü olarak ifade edilen, gelen tepkilerden dolayı sadece görev adı "Terörle Mücadele Özel Temsilcisi" olarak değiştirilen ABD'li emekli orgeneral Joseph Ralston Türkiye'ye geldi.Sadece görev adının değiştiğini ifade ettik, çünkü Ralston, PKK koordinatörlüğü görevine, başka bir ifadeyle PKK elçiliğine devam ediyor.Türkiye ziyareti öncesi, PKK'nın Mahmur kampında, "genel affın çıkabileceğinin, bu durumda kamptakilerin Türkiye'ye dönebileceğinin" sinyallerini veriyor, Türk yetkililerle görüşürken ise böyle bir şeyin gündeme gelmediğini ifade edip, "Bu Türk halkının işi" diyor.Orada öyle, burada böyle.Yine Ralston, "Mahmur Kampı silahlardan ve PKK'dan arındırıldı. Kampı artık hem Iraklılar hem de ABD'liler koruyor" diyerek, PKK adına hedef saptırıyor.Aslında başka bir açıdan bakıldığında, bu ifade bir çeşit itiraf. "Hem Iraklılar hem de ABD'liler koruyor" derken, buradaki "Iraklılar" ifadesine dikkat. Sakın bu "Iraklılar" bizim Mahmur kampı sakinleri(!) yani eski PKK'lılar olmasın.Neden olmasın? Özellikle Türkmen bölgelerine gönderilen ve tamamı peşmerge olan Irak güvenlik güçlerinin komuta kademesinde Türkiye'den tecrübeli PKK'lılar olduğu haberleri ortalıkta dolaşıyor ve artık bu, gün yüzüne çıkmış bir gerçek olmaya başladı.Yeni Irak Anayasası da bu eski PKK yeni güvenlik gücü olan kişilerin tespit edilmesi durumunda, hatta terör suçu sabit olsa bile geri iade edilmeyeceğini garanti altına alıyor. İşte Sayın Koordinatör Ralston, Irak'ın Kuzeyinde yaşanan bu sıcak gelişmeleri sümenaltı etmek, bizi oyalamakla meşgul.Bizim Terörle Mücadele Temsilcimiz emekli Orgeneral Edip Başer "Belli mesafe alabildiğimizi söyleyebilirim" açıklamaları yaparken, Sayın Ralston oldukça mesafe alındığını şu sözleriyle ispatlıyor:"Başkan (President) Barzani ile görüşmeye devam edeceğim"Ralston, Barzani'ye "Başkan", İngilizce ifadesiyle "President" diyor. Şu koordinatörlük meselesinin geldiği noktaya bakın.Kullandıkları her bir kelimeyi bir maksada binaen kullanan ABD'li yetkililerden biri olan ve bu konuda da yılların tecrübesine sahip Ralston'un bu ifadesine her zamanki gibi "dil sürçmesi" diyenler mutlaka olacaktır. Hatta belki Ralston, eğer siyasilerimizin herhangi bir tepkisi olursa -ki şu ana kadar duymadık- suçu karşıdakilerin sırtına yükleyen, meşhur "pardon, ben yanlış anlaşıldım" standart cevabını verecektir.Fakat hepimiz biliyoruz ki bu ifade sadece temsilci Ralston'un değil, ABD'nin kabul ettiği bir ifadedir. İspat istiyorsanız, ABD Başkanı Bush'un, Barzani ABD'ye ziyaret ettiği vakit, bizim Başbakanımıza fazla gördüğü kırmızı halıyı, onun ayaklarının altına sermesini gösterebiliriz. Barzani, ABD Başkanı tarafından devlet başkanı edasıyla karşılanmıştı. Sayın Başer'in ifade ettiği gibi Kuzey Irak politikasında ve PKK konusunda bayağı bir yol kat ettik, ama geriye doğru.Kuzey Irak'ta oynanan küresel oyun belli. ABD'nin Irak'a saldırdığı ilk 1991 yılında Prof. Dr. Haydar Baş Bey, planlanan bu oyunlardan bahsetmişti.O günkü siyasilerimiz ve bugüne kadar gelenler bu uyarıları hep komplo teorisi olarak ifade edip önemsemediler (Eğer önemseyip de görmezlikten geldilerse buna farklı bir şey denir, neyse).Eğer o gün bu uyarılar dikkate alınsaydı, bugün güneydoğumuz daha güvenli olacaktı. Burnumuzun dibinde, bizim için büyütülen ve terörle yoğrulan bir çıban o gün önlenebilirdi. Şimdi şartlar daha da zorlaştı. Önceleri önemsemediğimiz, büyümesine müsaade ettiğimiz, hatta siyasilerimizin lojistik destek sağladığı tehlikeli oluşum, Irak'ta kurulan kukla yönetim ve onun arkasındaki irade tarafından karşımıza "tek muhatap" olarak çıkarılıyor.İşte "kendi bindiğin dalı kesmek" diye buna derler.Ortadoğu'da bindiğimiz bütün dalların kesilmesine müsaade ediyoruz, aşağı düşerken de yılana tutunmamızı tavsiye ediyorlar.Dün Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i dinlemedik geldiğimiz nokta bu. Bari akıllanıp bugünkü uyarılarını dikkate alalım ki daha büyük felaketlerden kurtulalım.Sayın Baş şu an Kuzey Irak'a girmenin tehlikelerinden bahsediyor. Burada bizler için hazırlanmış büyük bir tuzağın varlığından söz ediyor. Eğer Kerkük'e girilecekse de yalnız başımıza değil, üzerimizdeki menfur hesapların dağılması için BM çatısı altında girilmesi gerektiğini vurguluyor.Her şeyden önemlisi de Sayın Baş asıl çözümün milli birlik ve beraberliğini sağlamış, milli projelerle ayağa kalkmış güçlü bir Türkiye olduğunun altını her fırsatta çiziyor. Bu sefer Prof. Dr. Haydar Baş'ı dinlemekte fayda var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025