Ebedi aleme yolcu ettiğimiz ama sadece zahiri olarak ayrıldığımız Hocam'la çok güzel bir hayat yaşadık.
O bizim babamızdı, anamızdı, abimizdi, yarimizdi, en yakın, hatta bize bizden yakın arkadaşımızdı.
Sohbet ederdi, dinlerdi, istişare ederdi, size değer verirdi, onure ederdi, bir yanlış gördüğünde ikaz ederdi, yol açardı, zor anlarınızda sürekli yanınızda olurdu.
Düğününüzde, cenazenizde, hastalığınızda, sıkıntılarınızda asla sizi yalnız bırakmazdı.
Herkesle tek tek ilgilenir, kişilerin eğitimi için neye ihtiyacı varsa ona göre davranırdı.
Bu sebeple yüzbinlerce seveninin Hocamla birçok unutulmayacak anısı vardır.
O halkın adamıydı, Hakk'ın adamıydı.
Halka Hakk'ı sevdirirdi, Hakk'a da halkı sevdirirdi.
Halk ile Hak arasında mükemmel bir köprüydü.
1981 yılında Ali Gedik Hocam vasıtasıyla O'nu uzaktan tanımıştım.
Henüz 11 yaşlarındaydım.
Hocamın çok sevdiği Ali Hocam, benim imam hatipte öğretmenimdi.
Zaman zaman onun arabasıyla okula gider gelirdim.
Haydar Hocamla bilfiil tanışmam 1984 yılındaydı. Yani 14 yaşımda...
Haydar Baş Hocama hayatımda bir kere soru sordum.
O'nunla tanıştığım ilk yıllarda bir gün oldukça kalabalık bir sohbet ortamında, "Bana istediğiniz soruyu sorabilirsiniz" dedi.
Ben de O'ndan aldığım cesaretle, "Hocam" dedim, "Biz sizin yanınızdayken, Allah'a yakın oluyoruz, ibadetlerimizde duyarlı oluyoruz, sizden uzaklaşıp akrabalarımızın yanına döndüğümüzde bütün bu güzellikleri kaybediyoruz. Ne yapmamız lazım" dedim.
Hafif bir tebessümle şöyle cevap verdi:
"Evladım kalp bir depoya benzer. Azalarımız ise onun musluklarına... Nasıl depoda ne varsa musluklardan o akarsa, kalbinde ne varsa azalarından da o gözükür.
Depoda pislik varsa musluklardan pislik akar, su varsa su, süt varsa süt akar.
Yani kalbinde kötülük varsa, kibir varsa, haset varsa, azalarında o gözükür. Ama iyilik varsa, nur varsa, azalarında o gözükür.
Eğer kalbinde nur olmasını azalarında da nurun görülmesini istiyorsan Allah'ı çokça anmalısın. Allah'ın anıldığı meclislerde çokça olmalısın.
O zaman göreceksin ki, gittiğin ortamlarda bir şey anlatmana da gerek kalmayacak.
İnsanlar sana bakarak, senin halinden istifade edecek."
Bu nasihatı asla unutmadım ve benim yol haritam oldu.
Ve bu sorudan sonra, O'nunla geçirdiğim 36 yıllık ömürde bir daha soru sorma gereği de duymadım.
Çünkü o bütün sorularımın cevabını bulabileceğim bir kapı açmıştı bana...
O'nun sohbetleri, yaşantısı, hayatının her karesi, bizlere kazandırdığı ölçüler zaten soracağım bütün soruların cevabıydı.
Bir gün Bayrampaşa'dan bir arkadaşımı Hocam'la tanıştırmaya götürdüm.
Hocam'ın bulunduğu yere kadar bana birçok soru sordu.
Dedim ki bu sorularının hepsine bu ziyaretten sonra cevap vereceğim.
Hocam'ın bulunduğu yere vardık. Arkadaşlara sohbet ediyordu. Bizler de iştirak ettik.
Sohbet çıkışında arkadaşa, "şimdi şu soracağın soruları sor" dedim.
Dedi ki, "Gerek yok. Haydar Hoca bütün sorularımın cevabını tek tek zaten verdi. Adeta bana konuştu."
Hocamın böyle bir özelliği de vardı.
Kalabalık ortamlarda bile genele konuşurdu ama oradan ayrılan herkes "Haydar Hoca bana konuştu" derdi.
İşte kuşatıcılık bu, işte gerçek eğitimcilik bu, liderlik bu...
İnsanı tanımayan, kadrosunun halini tek tek bilmeyen bir lidere lider denir mi hiç...
Bir gün Haznedar'daki evine ziyarete gittim.
Ama o kadar dertliydim ki, içim yanıyordu.
Dışarıdan belli etmemeye çalışıyordum.
Hocam arkadaşlarla sohbet ediyordu.
Ben odaya girdim ve arkadalarda müsait bir yere oturdum.
Hocam beni gördü ve "Evladım sen gel yanıma, yanımda otur" dedi.
Öyle mutlu oldum ki, içimde dert mert kalmadı.
Uzakta ya da yakında olman fark etmez halden anlayan bir insandı.
Sizin dediklerinizi çok iyi dinlerdi ama söyleyemediklerinizi de dinlerdi.
İyi bir şey yaptığınızda kendinize mal edeceğinizi anladığı an size yüz vermezdi.
Çünkü kendi nefsinize mal edeceğiniz iyilikten size hiçbir şey kalmaz.
Allah için bir şey yaptığınızda, nefsinize mal etmediğinizde, mahzun olduğunuzda, gerçekten mütevazi olduğunuzda sizi el üstünde tutar, en arkada olsanız dahi en öne alırdı.
Arkadaşlarla olan irtibatınıza çok önem verirdi.
Arkadaşların birbirine olan sevgisi, yardımlaşmaları, beraber doğru adımlar atmaları O'nu çok mutlu ederdi.
O'nu en çok yoran şey, arkadaşların arasındaki sürtüşmelerdi.
Bazen şartlar gereği, eğitimin gereği bazı kişilere kızması, fırça atması gerekirdi; kızdıktan sonra kendisi, kızdığı kişiden daha fazla üzülürdü.
Bir babanın oğluna kızması gibi...
Bugün de böyle yazalım dedik.
Her yönüyle o kadar güzel bir insandı ki anlatmak mümkün değil...
Güzel ahlakı bir elbise gibi giymiş bir insandan bahsediyoruz.
Hocam sohbetleriyle, ortaya koyduğu eserleriyle bizlere mükemmel bir miras bıraktı.
Bizler bu mirasa sahip çıkmak, yaşamak ve yaşatmakla mükellefiz.
Allah O'nun bize kazandırdıklarını korumayı ve bu sorumluluğumuzda muvaffak olmayı nasip eylesin.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024