Hükümet bitmiş durumda... Ayakta kalabilmek için dışarıdan dilenen 12 milyar dolar deyim yerindeyse, kasıtlı çıkartılan yangına atılacak birkaç damla su gibi eriyip gideceği baştan belli bir şey... Bununla birlikte Btılı uluslararası kapitalist sömürgeci güçlerin globalizmin bir unsuru olarak; parça parça ülkenin yer üstü ve yer altı zenginliklerini, maddi birikimlerini, endüstriyel büyük işletmelerini, iletişimin can damarı telekomünikasyonunu hasılı; memleketin şimdiye kadar ne kadar olgunlaşmış meyveleri varsa hepsini haraç mezat toplamaya başlamış durumdalar...
Diğer yandan ekonomiyi asıl ayakta tutan üretimin gerçekleştiği reel sektör adeta bir rulet masasına dönüştürülerek bir bir fabrikalar, atolyeler kapattırılıyor, yüz binlerce işçi her sektörden işten çıkartılıyor memlekete hiç karşılaşmadığı derecede kötü anlar yaşatılıyor... Yetkililer kısa vadede halka, "gelen bu yaz ile güney sahillerine hücum edecek turistlerle Hazinenin dolarla dolup ekonominin yola gireceği" gibi görülmeyecek altın kıymetinde sözler saçarak; nasıl da acz içerisinde çaresiz kaldıklarını göstermeleri daha bir karıştırıyor işi.
Oysa içine sürüklendiğimiz "global bunalımda" ilk tespit: Bu bunalımın sadece ekonomik olmadığı olmalıdır. Acılı tecrübelerden sonra öğrenmiş bulunuyoruz ki; içinde yaşatıldığımız ekonomik sistem son derece nazik, alt parçaları gerçeklerle birbirine bağlı olmayan ve basit bir dış müdahale ile hemen çökebilecek bir sistemdir. Bu bunalımı köklüce yani politik deyimle radikal çözecek "yeni ekonomi", bu kaçınılmaz "acı hakikat"i görmezden gelemez! Öncelikle bunun çaresine bakılmalı ve aşikar bu "acı hakikat" neyi gerektiriyorsa o yapılmalıdır.
Demek istediğimiz şudur; herhangi bir hükümet ya da bir parti veya bir şirket tarafından, içinde bulundukları bunalımı tedavi edecek ekonomik programlarının, etkin bir biçimde uygulayabilmek için önceden doğru yaptırımlar içerip içermediğini bilmek zorundadırlar. Yani uygulamada, içinde yaşadığımız cemiyetimizin, toplumsal hayatımızın ve sosyal yapımızın nasıl etkileneceğinin hesabının çok iyi yapılması gerekir.
Kestirme, anlık ekonomik kazançlar uğruna, orta-uzun vadede ülkenin dahili ve harici siyasi yapısının, sosyal bütünlüğünün, kültürel birliğinin ve maddi zenginliğinin telafisi imkansız zararlarla yıkıcı tahribatlara uğratacak programları deneyim lüksüne sahip değildir bu millet!
Bunun öncelikle görülmesi ve bilinmesi gerekir.
Tarih önünde bunu yaparken bunalımı çözmek uğruna seçilen yöntemlerin, ne getirip ne götürdüğünü önceden bilebilecek ve görebilecek basirete ihtiyaç vardır. Çünkü sadece bu şekilde, bunalımı çıkartan Kapitalist Uluslararası Küresel Güçlerin tehlikelerinden memleketi koruyabiliriz. Bunu göremeyen politik irade veya hükümet -adı şu olsun veya olmasın- ne ekonomiyi düzeltebilir ne de toplumun siyasi, sosyal ve kültürel sorunlarını çözmekte başarılı olabilir...
Bunalımdan çıkabilmek için Batılı Kapitalist Sömürgeci Global güçlerin dayattığı "etkin yaptırımlar" uğruna, ekonomik yasa ve politikalara yerleştirilen -mesela telekomünikasyonun düşüncesiz özeleştirilmesi gibi- anlık kazançlı gözüken kestirme çözüm yolları; içine düşürüldüğümüz bunalımı çözemeyeceği gibi, geleceğimizi biçecek çok tehlikeli bumeranglara dönüşmüştür bugün maalesef...
Şurası unutulmamalıdır ki; dünyayı ve kendimizi ne kadar akl-ı selim şekilde anlayabilirsek, içine sürüklendiğimiz bunalımdan çıkabilmek ve dolayısıyla tarihe de, kendi maksatlarımız doğrultusunda, biçim verme imkanımız da o kadar fazla olacaktır. Geleceği kazanmak için, geçmişten ders alıp, kendi tarihi köklerimize karşı gösterdiğimiz hastalıklı ön yargılardan ve özellikle iki yüzyıllık tek taraflı "Batılılaşma" kompleksinden kurtulmak zorundayız.
Geleceğin çehresi Batılılaşmaktan değil, kendi özüne dönüp kendi müktesabatına sahip çıkmakla varolabilecek bir nesille oluşacaktır. Aksi takdirde bugünkü yüzümüz geleceğin aynasında asla kalıcı olarak aksetmeyecektir!
Diğer yandan ekonomiyi asıl ayakta tutan üretimin gerçekleştiği reel sektör adeta bir rulet masasına dönüştürülerek bir bir fabrikalar, atolyeler kapattırılıyor, yüz binlerce işçi her sektörden işten çıkartılıyor memlekete hiç karşılaşmadığı derecede kötü anlar yaşatılıyor... Yetkililer kısa vadede halka, "gelen bu yaz ile güney sahillerine hücum edecek turistlerle Hazinenin dolarla dolup ekonominin yola gireceği" gibi görülmeyecek altın kıymetinde sözler saçarak; nasıl da acz içerisinde çaresiz kaldıklarını göstermeleri daha bir karıştırıyor işi.
Oysa içine sürüklendiğimiz "global bunalımda" ilk tespit: Bu bunalımın sadece ekonomik olmadığı olmalıdır. Acılı tecrübelerden sonra öğrenmiş bulunuyoruz ki; içinde yaşatıldığımız ekonomik sistem son derece nazik, alt parçaları gerçeklerle birbirine bağlı olmayan ve basit bir dış müdahale ile hemen çökebilecek bir sistemdir. Bu bunalımı köklüce yani politik deyimle radikal çözecek "yeni ekonomi", bu kaçınılmaz "acı hakikat"i görmezden gelemez! Öncelikle bunun çaresine bakılmalı ve aşikar bu "acı hakikat" neyi gerektiriyorsa o yapılmalıdır.
Demek istediğimiz şudur; herhangi bir hükümet ya da bir parti veya bir şirket tarafından, içinde bulundukları bunalımı tedavi edecek ekonomik programlarının, etkin bir biçimde uygulayabilmek için önceden doğru yaptırımlar içerip içermediğini bilmek zorundadırlar. Yani uygulamada, içinde yaşadığımız cemiyetimizin, toplumsal hayatımızın ve sosyal yapımızın nasıl etkileneceğinin hesabının çok iyi yapılması gerekir.
Kestirme, anlık ekonomik kazançlar uğruna, orta-uzun vadede ülkenin dahili ve harici siyasi yapısının, sosyal bütünlüğünün, kültürel birliğinin ve maddi zenginliğinin telafisi imkansız zararlarla yıkıcı tahribatlara uğratacak programları deneyim lüksüne sahip değildir bu millet!
Bunun öncelikle görülmesi ve bilinmesi gerekir.
Tarih önünde bunu yaparken bunalımı çözmek uğruna seçilen yöntemlerin, ne getirip ne götürdüğünü önceden bilebilecek ve görebilecek basirete ihtiyaç vardır. Çünkü sadece bu şekilde, bunalımı çıkartan Kapitalist Uluslararası Küresel Güçlerin tehlikelerinden memleketi koruyabiliriz. Bunu göremeyen politik irade veya hükümet -adı şu olsun veya olmasın- ne ekonomiyi düzeltebilir ne de toplumun siyasi, sosyal ve kültürel sorunlarını çözmekte başarılı olabilir...
Bunalımdan çıkabilmek için Batılı Kapitalist Sömürgeci Global güçlerin dayattığı "etkin yaptırımlar" uğruna, ekonomik yasa ve politikalara yerleştirilen -mesela telekomünikasyonun düşüncesiz özeleştirilmesi gibi- anlık kazançlı gözüken kestirme çözüm yolları; içine düşürüldüğümüz bunalımı çözemeyeceği gibi, geleceğimizi biçecek çok tehlikeli bumeranglara dönüşmüştür bugün maalesef...
Şurası unutulmamalıdır ki; dünyayı ve kendimizi ne kadar akl-ı selim şekilde anlayabilirsek, içine sürüklendiğimiz bunalımdan çıkabilmek ve dolayısıyla tarihe de, kendi maksatlarımız doğrultusunda, biçim verme imkanımız da o kadar fazla olacaktır. Geleceği kazanmak için, geçmişten ders alıp, kendi tarihi köklerimize karşı gösterdiğimiz hastalıklı ön yargılardan ve özellikle iki yüzyıllık tek taraflı "Batılılaşma" kompleksinden kurtulmak zorundayız.
Geleceğin çehresi Batılılaşmaktan değil, kendi özüne dönüp kendi müktesabatına sahip çıkmakla varolabilecek bir nesille oluşacaktır. Aksi takdirde bugünkü yüzümüz geleceğin aynasında asla kalıcı olarak aksetmeyecektir!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002