İster zorla, ister daha değişik yöntemlerle olsun, insanları köleleştirmek, en büyük zulüm ve en büyük insanlık suçudur. Bu gerçeğe rağmen sömürücüler, Amerika ve Avrupa'ya milyonlarca insanı getirip köleleştirmişlerdir. Aslında köle ticareti, soykırımın alâsıdır. Ama sömürücüler, hâlâ bunu soykırım saymıyorlar. Çünkü fırsat buldukça, aynı köleleştirmeyi sürdürüyorlar. Daha yeni, The Sunday Telegraph gazetesi, çoğu bebek yüzlerce küçük çocuğun aileleri tarafından insan kaçakçıları ve suç örgütlerine satıldığını yazdı. Gazete, Nijerya'nın Lagos kentinde yapılan operasyonlar sonucunda çökertilen uluslararası kaçakçıların, yılda 500 köle çocuk satın almayı ve bu çocukları 'modern köle' yapmayı amaçlandıklarını belirtti. Modern köle ne demek? Köleliğin başına modern eki konulunca, köleliğin anlamı mı değişiyor? Sömürücüler, işte böyledir. Kötülük yaparlar, utanmadan onu iyilik olarak sunmaya çalışırlar. Bu konuda, Amerikalı Yahudi David Horowitz'in siyah Amerikalılara söylediği şu sözler tam bir ibret vesikasıdır: "Siz köle olduğunuza şükredin, memnun olun. O sayede Afrika'daki sefil hayattan kurtuldunuz. Amerika'da medeniyet ışığına kavuştunuz" Böyle bir inanca sahip olanlardan, yani kendinden başkasını insan görmeyenlerden, insana saygı ve insan hakkı beklenir mi? Bekleyenlere yazıklar olsun. Sömürücüler, sömürmeyi bir hak ve bir kutsal görev biliyorlar. İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband, bu inançlarını, şu sözlerle açıklıyor: "İstediğimiz ve aklımıza yattığı anda, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir ülkeyi ve yönetimi devirmek, orayı işgal etmek, kendi düşüncelerimizi oradakilere zorla kabul ettirmek gibi bir hakkımız, hatta bir ruhani kutsal görevimiz var. Bundan vazgeçmedik". Vazgeçmediklerini ve vazgeçmeyeceklerini biliyoruz. Bir de, onları dost kabul edenler bilse. Sömürmeyi bir inanç haline getiren sömürücüler, insanları köleleştirip sattıkları gibi, bazı toprakları da üzerindeki halklarla birlikte satmaktadırlar. Örneklerden biri Hint Okyanusu'nda Ekvator'a yakın olan Diego Garcia adasıdır. Bu adada çoğu Afriklı kölelerin soyundan gelen 1800 kişi yaşamakta idi. İngiliz toprağı kabul edilen bu ada, Amerikalılara satıldı. Amerikalılar adayı alınca, yerli halkı oradan sürgün ettiler. Ada halkı mücadele etti, fakat sonuç alamadı. Amerikalılar adada askeri üs kurdular. Adanın yerlileri, atalarının mezarlarını ziyaret etmek için müracaat ettiler. Amerikalılar, buna da izin vermediler. Dediler ki: "Ada terörle mücadelede önemli bir merkezdir. Sizin orayı ziyaret etmeniz bu açıdan sakıncalıdır". John Perkins, bu olay hakkında şunu der: "ABD askeri üssü kurulmak üzere seçilmiş bir ada üstünde insanlar ikamet edemezdi" (Bkz. Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları-2, s.268). Perkins şöyle devam eder: "Adalıların çoğu ite kaka komşu adalı Seyşeller'e gönderildi.... Washington ada karşılığında Britanya'ya 11 milyon dolarlık Polaris denizaltı teknolojisi verdi. Ada sakinlerin hayatları ve evlerinin bedeli böylece kişi başı 600 dolar etmiş oldu" (A.g.e., s.269).İnsan satın almak, toprak satın almak, sömürücülerin değişmeyen taktiğidir. Siyonizm'in babası sayılan Dr. Theodor Herzl, Filistin topraklarını Sultan Abdülhamid'den istemedi mi? Sultan Abdülhamid vermeyince, verecek kişileri satın aldılar. "İkinci Dünya Savaşı'nın sona erdiği günlerde, Başkan Rozvelt, Suudi Arabistan Kralı Abdüzaziz el-Suud ile görüştü. Rozvelt, Suudi Kral'a, Hitler ve Nazilerin zulmüne uğramış Yahudilerin bir vatana ihtiyaçları olduğunu söyledi. 'Filistin'e ne dersiniz?' diye sordu. Kral, ona 'Yahudilere Filistinliler zulmetmedi. Naziler zulmetti. Nazilerin yaptığından dolayı Filistinlilerin cezalandırılması yanlıştır. Bir halkın elinde vatanlarını koparıp diğer bir halka vermeye ben taraftar değilim' demişti" (Bkz. Grace Hallsell, Tanrı'yı Kıyamete Zorlamak, s. 108). Kral böyle dedi, ama para etmedi. Etmezdi, çünkü ülkeleri ve halkları topyekün satan ABD, uşaklarını, ajanlarını satmaz mı? Nitekim satıyor da. Öyleyse, en iyisi, en doğrusu, insana en yakışanı satılık olmamaktır. Satılık olanı, satan da, alan da bulunur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018