"ATAŞ Rafinerisi tıpkı bir yabancı elçiliğin hukuki statüsüne tâbidir. İngiliz elçiliğini işgal edebilirseniz ATAŞ'ı da işgal edebilirsiniz."
-Ahmet Güngör-Gazeteci-
“Kıbrıs Barış Harekâtında (1974-1975) Ataş Rafinerisi uçaklarımıza benzin ve tanklarımıza mogan gazı vermedi. Amerikalı genel müdür, rafineri bakımdadır gerekçesiyle üretimi durdurmuştu. Uçak benzinini ancak Libya’dan alabildik. Tanklarımız Kıbrıs Beşparmak dağları önünde, düşman gözetimi altında, mogan gazı bekliyorlardı. Bir taraftan da Goodyear firması bahaneler ileri sürüyor, uçaklarımızın lastiğini vermiyordu. Lastikleri de Libya’dan alabildik.
Tekrar ediyorum; Birinci Barış Harekâtını yapan kuvvetlerimiz Kıbrıs’ta Beşparmak dağları önünde kalmıştı. Tanklar için mogan gazı yoktu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cahit Kayra, Müsteşar arkadaşım Teoman Köprülüler; ABD’li genel müdürün bakım ve onarım gerekçesine üzülmüşlerdi. Çünkü özel sektörün elindeki Ataş Rafinerisi üretimi durdurmuştu. Mogan gazı üretemem diyordu. Amerikalı genel müdür, “Söylediğiniz gibi Kıbrıs’la savaş halinde değilsiniz, zaten barış hareketi yapıyorsunuz” diyordu. Başka çare kalmamıştı. Müdahale etmemiz gerekmişti. Adana’da Sendika Başkanı Abdullah Kütküt ve Ataş’ta Türk petrol mühendisleri, bakanlıkta petrol mühendisi Nevzat Yıldırım ile beraberindeki yetkililer, Amerikalı genel müdürü ikna edemeyince yönetime el koydular. Türk personel tarafından gece mogan gazı üretildi. Kıbrıs’ta cephede bekleyen kuvvetlerimize ulaştırıldı.
Bu olayın yorum ve değerlendirmesini okuyucularıma bırakıyorum..”
Ulaştırma eski bakanı, bürokrat Selahattin Babüroğlu anılarında Ataş rafinerisini böyle hatırlar. Rafineri 1958 yılında Mersin’de yabancı sermaye tarafından kurulmuştur. Hissedarları %51 Mobil, %27 Shell, %17 BP ve %5 yerli Türk Petrol’dür. O yıllarda bu şirketlerin işlevi ithal ettikleri petrolü Ataş rafinerisinde damıtarak ülke genelinde piyasaya satmaktır. Devletle yaptıkları protokol gereği “gümrüksüz ithalat” belgesine sahiptirler. Yani yaptıkları ithalattan devlet vergi almamaktadır. Buna rağmen sık sık mevcut hükümeti zarar ettikleri gerekçesiyle üretim ve ithalatı durdurmakla tehdit ederler.
Örneğin Yunanistan; 1974 ortalarında ABD’nin güçlü petrol şirketleriyle Ege’deki petrol yatakları için anlaşma yapar. Türkiye’de karşılık vermek gayesiyle Ege denizinde donanma desteğinde petrol arama faaliyetlerine başlayınca Mobil ve BP zarar ettikleri gerekçesiyle ithalatı durdurma kararı alırlar. Zamanın hükümeti dik durarak Ataş rafinerisini “devletleştirme” fikrini ortaya atarak uyarır. Bir süre uyum gösterirler ama kısa bir zaman sonra aynı sorunları sık sık dile getirmeye devam edeceklerdir.
Kıbrıs Barış Harekâtında ise “bakım ve onarım” bahanesiyle üretimi durdururlar. Hâlbuki Türk savaş uçaklarına gereken yakıtı sadece Ataş rafinerisi temin edebilmektedir. Sonuçta; Libya lideri Muammer Kaddafi’nin himmetiyle yakıt temin edilir. Hatta Kaddafi; jet lastiği, roket ve askeri mühimmat yardımında bulunur. Benzer tavrı 1975’te ABD Kongresinin Türkiye’ye silah ambargosu koyması üzerine yine gösterecek ve savaş malzemelerini bir kez daha Türkiye’nin hizmetine verecektir, karşılığında ise herhangi bir şey talep etmeyecektir. Ülkemiz ise gereken jesti bir türlü yerine getiremez…
Ta ki; 2011’de Kaddafi’nin vatanı, Haçlılar tarafından NATO kılıfıyla istila edilirken NATO üyesi Türkiye, ona teşekkür mahiyetinde İzmir’i işgalcilere merkez üssü yapana kadar(!)
-Ahmet Güngör-Gazeteci-
“Kıbrıs Barış Harekâtında (1974-1975) Ataş Rafinerisi uçaklarımıza benzin ve tanklarımıza mogan gazı vermedi. Amerikalı genel müdür, rafineri bakımdadır gerekçesiyle üretimi durdurmuştu. Uçak benzinini ancak Libya’dan alabildik. Tanklarımız Kıbrıs Beşparmak dağları önünde, düşman gözetimi altında, mogan gazı bekliyorlardı. Bir taraftan da Goodyear firması bahaneler ileri sürüyor, uçaklarımızın lastiğini vermiyordu. Lastikleri de Libya’dan alabildik.
Tekrar ediyorum; Birinci Barış Harekâtını yapan kuvvetlerimiz Kıbrıs’ta Beşparmak dağları önünde kalmıştı. Tanklar için mogan gazı yoktu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cahit Kayra, Müsteşar arkadaşım Teoman Köprülüler; ABD’li genel müdürün bakım ve onarım gerekçesine üzülmüşlerdi. Çünkü özel sektörün elindeki Ataş Rafinerisi üretimi durdurmuştu. Mogan gazı üretemem diyordu. Amerikalı genel müdür, “Söylediğiniz gibi Kıbrıs’la savaş halinde değilsiniz, zaten barış hareketi yapıyorsunuz” diyordu. Başka çare kalmamıştı. Müdahale etmemiz gerekmişti. Adana’da Sendika Başkanı Abdullah Kütküt ve Ataş’ta Türk petrol mühendisleri, bakanlıkta petrol mühendisi Nevzat Yıldırım ile beraberindeki yetkililer, Amerikalı genel müdürü ikna edemeyince yönetime el koydular. Türk personel tarafından gece mogan gazı üretildi. Kıbrıs’ta cephede bekleyen kuvvetlerimize ulaştırıldı.
Bu olayın yorum ve değerlendirmesini okuyucularıma bırakıyorum..”
Ulaştırma eski bakanı, bürokrat Selahattin Babüroğlu anılarında Ataş rafinerisini böyle hatırlar. Rafineri 1958 yılında Mersin’de yabancı sermaye tarafından kurulmuştur. Hissedarları %51 Mobil, %27 Shell, %17 BP ve %5 yerli Türk Petrol’dür. O yıllarda bu şirketlerin işlevi ithal ettikleri petrolü Ataş rafinerisinde damıtarak ülke genelinde piyasaya satmaktır. Devletle yaptıkları protokol gereği “gümrüksüz ithalat” belgesine sahiptirler. Yani yaptıkları ithalattan devlet vergi almamaktadır. Buna rağmen sık sık mevcut hükümeti zarar ettikleri gerekçesiyle üretim ve ithalatı durdurmakla tehdit ederler.
Örneğin Yunanistan; 1974 ortalarında ABD’nin güçlü petrol şirketleriyle Ege’deki petrol yatakları için anlaşma yapar. Türkiye’de karşılık vermek gayesiyle Ege denizinde donanma desteğinde petrol arama faaliyetlerine başlayınca Mobil ve BP zarar ettikleri gerekçesiyle ithalatı durdurma kararı alırlar. Zamanın hükümeti dik durarak Ataş rafinerisini “devletleştirme” fikrini ortaya atarak uyarır. Bir süre uyum gösterirler ama kısa bir zaman sonra aynı sorunları sık sık dile getirmeye devam edeceklerdir.
Kıbrıs Barış Harekâtında ise “bakım ve onarım” bahanesiyle üretimi durdururlar. Hâlbuki Türk savaş uçaklarına gereken yakıtı sadece Ataş rafinerisi temin edebilmektedir. Sonuçta; Libya lideri Muammer Kaddafi’nin himmetiyle yakıt temin edilir. Hatta Kaddafi; jet lastiği, roket ve askeri mühimmat yardımında bulunur. Benzer tavrı 1975’te ABD Kongresinin Türkiye’ye silah ambargosu koyması üzerine yine gösterecek ve savaş malzemelerini bir kez daha Türkiye’nin hizmetine verecektir, karşılığında ise herhangi bir şey talep etmeyecektir. Ülkemiz ise gereken jesti bir türlü yerine getiremez…
Ta ki; 2011’de Kaddafi’nin vatanı, Haçlılar tarafından NATO kılıfıyla istila edilirken NATO üyesi Türkiye, ona teşekkür mahiyetinde İzmir’i işgalcilere merkez üssü yapana kadar(!)
Mehmet Maruf / diğer yazıları
- Akrep kıskacı / 05.12.2019
- NATO "güvenilir" midir? / 15.10.2015
- Düşmanı tanımak / 19.01.2014
- Ajax Operasyonu-II / 14.01.2014
- Ajax Operasyonu-I / 13.01.2014
- Ali Napolyon, Hacı Wilhelm ve diğerleri / 30.11.2013
- Batı bizden korkar mı? / 23.11.2013
- Biz ancak bize benzeriz / 17.11.2013
- Biz kimiz? / 14.11.2013
- Bin yıllık korku / 10.09.2013
- NATO "güvenilir" midir? / 15.10.2015
- Düşmanı tanımak / 19.01.2014
- Ajax Operasyonu-II / 14.01.2014
- Ajax Operasyonu-I / 13.01.2014
- Ali Napolyon, Hacı Wilhelm ve diğerleri / 30.11.2013
- Batı bizden korkar mı? / 23.11.2013
- Biz ancak bize benzeriz / 17.11.2013
- Biz kimiz? / 14.11.2013
- Bin yıllık korku / 10.09.2013