(dünden devam…)
Bir milletin, bir devletin hayatında oldukça kısa sayılabilecek bir zaman diliminde ne yazık ki servetler, ne yazık ki sermayeler ve ne yazık ki kaynaklar hızlı bir şekilde el değiştirmiş ve değiştirmektedirler.
"Sessiz devrim" dedikleri her halde bu olsa gerek.
Bu ülkeyi gerçekten sevenler, bu milletin dertlerini gerçekten dert edinenler hiç vakit kaybetmeden şu soruya cevap bulmalıdırlar; biz bu duruma nasıl geldik?
Yedi cephede yedi düvelle savaştığımız yıllarda dahi bu kadar borca batmamışken, bu kadar kurum ve kuruluşu, bu kadar kaynağı kaybetmemişken ne oldu da 21. yüzyılın ilk çeyreğini bitirirken her şeyimizi bitirdik, iflas bayrağını çekme aşamasına geldik?
İslam coğrafyasının diğer ülkelerin de ne yazık ki bizden farklı olmadıkları, hatta bazılarının daha da perişan oldukları da gerçeklerden bir gerçek.
Vicdan sahibi, iz'an ve idrak sahibi herkesin ve her kesimin uykularını kaçıracak sorular bunlar.
Yöneticilerini hırs ve ihtirasın yönettiği ülkeler tarih boyunca hep kaybedenlerden olmuşlardır.
Güçlerini kaybetmişler, kaynaklarını kaybetmişler, birlik ve beraberliklerini kaybetmişler sonunda da devletlerini kaybetmişlerdir.
Hırsın ve ihtirasın zebunu olmak kuşkusuz gafletten de öte bir hastalıktır, bir bela ve musibettir ki, atalarımız; "gafleti çok olanın devleti yok olur" diye torunlarını baştan uyarmışlardır.
Hırs ve ihtirasın zebunu olan yöneticiler ne yazık ki yönettikleri ülkelerin tükendiğini, uçuruma yuvarlandığını görmemişler, görememişlerdir.
Şahsi hırsları, şahsi ihtirasları gözlerini sürekli perdelemiş, vicdanlarını karartmış, insaf ve idraklerini kurutmuş ve dumura uğratmış da iş işten geçtikten sonra ancak tehlikenin farkına varabilmişlerdir.
Atalarımızın; "Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur" dedikleri gibi, kendi hırsının ve ihtirasının kölesi durumuna düşmüş olan yöneticiler ne yazık ki özellikle İslam dünyasına çok çok pahalıya mal olmuşlar, büyük büyük faturaların ödenmesine sebep olmuşlardır ve olmaya da devam etmektedirler.
Kendi hırsına ve ihtirasına yenik düşen insanlar her devirde koltuğun kokusunun peşine düşerek, makamın cazibesine kapılarak, mal-mülk edinmenin kara sevdasına tutularak kendi asli vazifelerini unutmuşlar, ihmal etmişler ve nice felaketlerin taşlarını döşemişlerdir.
İslam âleminin mevcut perişan halini düşünürken, dünya Müslümanlarının ve ülkemizdeki dindaşlarımızın hal-i pürmelalini tefekkür ederken sürekli bir Kur'an ayeti ayna olur da karşıma dikilir.
İki milyarlık nüfusu ile topyekûn İslam âlemi, bu ülkeleri yönetenler ve bu ülkelerde yönetilenler, yönetimin herhangi bir kademesinde görev alanlar sabah-akşam bu ayetin karşısına dikilip boylarının ölçüsünü almalı ve "burada anlatılan ben olabilir miyim, biz olabilir miyiz?" diye sormalıdırlar. (devam edecek…)
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024