AKP hükümetinin, ülkemizdeki ve bölgedeki “terör belası” bağlamında elini vicdanına koyarak cevaplandırması gereken temel sorular var.
Türk milletinin de cevaplaması gerekiyor tabi…
1- Türkiye veya Ankara’dakiler, kişi veya grupların devletin düzen ve nizamını silah zoruyla değiştirmeye veya ele geçirmeye onay verdi mi?
2- Devletin yönetimini beğenmeyen veya hükümetin icraatlarını benimsemeyen kişi veya grupların, ellerine silah türünden neyi geçirirlerse kapıp “demokrasi naralarıyla” meydanlara inmesine razı mıyız? Ankara’dakiler, Diyarbakır meydanını Tahrir meydanına, Şemdinli sokaklarının Halep sokaklarına döndürülmesine razı oldu mu?
3- İnsan hakları ve demokratik talepler silah ve tedhiş yoluyla devlete dayatılabilir mi? Demokratik açılım veya demokrasi baharından anladığımız bu mudur?
4- Silah zoruyla demokrasi ikame etmek, hangi kitapta yazar?! Düzine düzine insanı katlederek insan hakları ve özgürlük talep etmek, hangi insan hakkı kriterine sığar?
Ankara’dakiler bütün bunlara ona verdi mi?!
En cahilimizin bile, “Böyle şey mi olur, silah zoruyla, terör ve tedhişle hak mı aranır, kardeş kardeşi boğazlayarak demokrasi mi olur” diye kükrediğini duyuyorum.
Dağdaki çobanımıza varıncaya kadar, “olmaz böyle şey, lazım değil böyle kanlı demokrasi” diyor.
Siz de işitiyorsunuz… Vicdanınızın, olmaz böyle özgürlük talebi, olmaz olsun böyle demokrasi, olmaz olsun böyle insan hakkı, diye haykırışını duyuyorsunuz?
PKK terör örgütünün yolu-yöntemi bu değil mi? Suriye’deki muhalif çetelerin yolu- yöntemi bu değil mi?!
Suriye’dekine razıyız, ama PKK’nınkine razı değiliz, demek olur mu?!
O halde Ankara’dakilerden kimler “terör yoluyla demokrasi ikame yöntemi”ne razı, beri gelsin… Millet tanısın!
Türk milletinden kaç kişi böylesi bir teröre ve tedhişe evet diyor?! Onlar da beri gelsin… Görelim, tanıyalım!
Türkiye, PKK terörüne “karşı” vaziyeti ortada iken; Suriye’deki terör ve tedhişte hangi akılla yardım ve yatakçı olabiliyor?
Güneydoğu illerimiz, Suriye’yi kana bulayan silahlı terör çetelerine hangi iz’anla üs yapılabiliyor?!
Silah zoruyla ve kardeş katliamıyla Şam yönetimini değiştirmeye veya ele geçirmeye kalkışan muhalif çetelere hangi kriterle kucak açabiliyor?!
Türkiye’nin bağrına bastığı Özgür Suriye çetesi, silah zoruyla yönetimi ele geçirmeye, değiştirmeye çalışmıyor mu? PKK’dan ne farkı var?!
Suriye’de tezgahlanan terör, PKK terörünün Arap versiyonu değil mi?!
Bugün Şam yönetimine bu tezgâhı kurup kardeşi kardeşe kırdırtan küresel güçlerin, yarın Ankara yönetimini benzer bir tezgâhla karşı karşıya getirmeyeceklerine kim garanti verebilir?
Herkes elini vicdanına koysun; bu sorulara cevap versin…
Eğer, ister Suriye’de, ister bir başka yerde silah zoruyla insan hakları ve özgürlüklerin temin edilmesine razı oldu isek, Şemdinli’deki kalkışmadan kimse ırganmasın… İster Suriye’de, ister bir başka yerde sivil-asker demeden önüne gelen herkesi katlederek devletin düzenini değiştirmeye veya yönetimi ele geçirip “kardeş kanıyla yoğrulmuş kıpkızıl bir demokrasi”yi ikame etmeye evet dediysek; PKK teröründen kimse sızlanmasın!
Şam’daki, Halep’teki patlama ne ise, Hakkâri’deki, Şemdinli’deki patlama da odur. Suriye’deki, Halep’teki, Humus’taki muhalif terör çeteleri ne ise, Şırnak’taki, Hakkâri’deki PKK teröristleri de odur.
Eğer Ankara’dakiler “silah ve baskı yoluyla demokrasi ikame edilmesine razı ise”; sınırın ötesindeki Suriye’deki eli silahlı teröristlere destek verip kucak açanlar, sınırımızın berisindeki PKK’ya da kucak açmak durumundadırlar.
Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir vaziyetin iz’an, iman veya akıl ile alakası olabilir mi?
Buna akıl tutulması bile denmez… Akıl olacak ki tutulsun. Amerika, adeta bunların başlarındaki aklı aldı!
Bu terör odaklarının türetip semirten, ellerine silahı tutuşturup ülke ve bölgemizi teröre boğan küresel güçler bellidir, Amerika, Avrupa ülkeleri ve İsrail’dir. Projenin adı da Büyük Ortadoğu Projesi’dir.
Onların artık burnu bile kanamıyor. Can veren ve her şeyini kaybeden biziz, kaybeden Müslümanlardır!
Ankara’dakilerin ülkemizdeki PKK terörü ve Suriye’deki muhalefet terörü karşısındaki iz’andan, basiretten ve ölçüden mahrum duruşu, maalesef Türkiye’yi ağır bir “iç savaş”a, bölgemizi de “kıyamet savaşları”na doğru sürüklüyor.
Türk milleti, sulh ve sükûnet için önce AKP hükümetini durdurmalıdır. Demokratik tepkisini koymalıdır.
Türk milletinin de cevaplaması gerekiyor tabi…
1- Türkiye veya Ankara’dakiler, kişi veya grupların devletin düzen ve nizamını silah zoruyla değiştirmeye veya ele geçirmeye onay verdi mi?
2- Devletin yönetimini beğenmeyen veya hükümetin icraatlarını benimsemeyen kişi veya grupların, ellerine silah türünden neyi geçirirlerse kapıp “demokrasi naralarıyla” meydanlara inmesine razı mıyız? Ankara’dakiler, Diyarbakır meydanını Tahrir meydanına, Şemdinli sokaklarının Halep sokaklarına döndürülmesine razı oldu mu?
3- İnsan hakları ve demokratik talepler silah ve tedhiş yoluyla devlete dayatılabilir mi? Demokratik açılım veya demokrasi baharından anladığımız bu mudur?
4- Silah zoruyla demokrasi ikame etmek, hangi kitapta yazar?! Düzine düzine insanı katlederek insan hakları ve özgürlük talep etmek, hangi insan hakkı kriterine sığar?
Ankara’dakiler bütün bunlara ona verdi mi?!
En cahilimizin bile, “Böyle şey mi olur, silah zoruyla, terör ve tedhişle hak mı aranır, kardeş kardeşi boğazlayarak demokrasi mi olur” diye kükrediğini duyuyorum.
Dağdaki çobanımıza varıncaya kadar, “olmaz böyle şey, lazım değil böyle kanlı demokrasi” diyor.
Siz de işitiyorsunuz… Vicdanınızın, olmaz böyle özgürlük talebi, olmaz olsun böyle demokrasi, olmaz olsun böyle insan hakkı, diye haykırışını duyuyorsunuz?
PKK terör örgütünün yolu-yöntemi bu değil mi? Suriye’deki muhalif çetelerin yolu- yöntemi bu değil mi?!
Suriye’dekine razıyız, ama PKK’nınkine razı değiliz, demek olur mu?!
O halde Ankara’dakilerden kimler “terör yoluyla demokrasi ikame yöntemi”ne razı, beri gelsin… Millet tanısın!
Türk milletinden kaç kişi böylesi bir teröre ve tedhişe evet diyor?! Onlar da beri gelsin… Görelim, tanıyalım!
Türkiye, PKK terörüne “karşı” vaziyeti ortada iken; Suriye’deki terör ve tedhişte hangi akılla yardım ve yatakçı olabiliyor?
Güneydoğu illerimiz, Suriye’yi kana bulayan silahlı terör çetelerine hangi iz’anla üs yapılabiliyor?!
Silah zoruyla ve kardeş katliamıyla Şam yönetimini değiştirmeye veya ele geçirmeye kalkışan muhalif çetelere hangi kriterle kucak açabiliyor?!
Türkiye’nin bağrına bastığı Özgür Suriye çetesi, silah zoruyla yönetimi ele geçirmeye, değiştirmeye çalışmıyor mu? PKK’dan ne farkı var?!
Suriye’de tezgahlanan terör, PKK terörünün Arap versiyonu değil mi?!
Bugün Şam yönetimine bu tezgâhı kurup kardeşi kardeşe kırdırtan küresel güçlerin, yarın Ankara yönetimini benzer bir tezgâhla karşı karşıya getirmeyeceklerine kim garanti verebilir?
Herkes elini vicdanına koysun; bu sorulara cevap versin…
Eğer, ister Suriye’de, ister bir başka yerde silah zoruyla insan hakları ve özgürlüklerin temin edilmesine razı oldu isek, Şemdinli’deki kalkışmadan kimse ırganmasın… İster Suriye’de, ister bir başka yerde sivil-asker demeden önüne gelen herkesi katlederek devletin düzenini değiştirmeye veya yönetimi ele geçirip “kardeş kanıyla yoğrulmuş kıpkızıl bir demokrasi”yi ikame etmeye evet dediysek; PKK teröründen kimse sızlanmasın!
Şam’daki, Halep’teki patlama ne ise, Hakkâri’deki, Şemdinli’deki patlama da odur. Suriye’deki, Halep’teki, Humus’taki muhalif terör çeteleri ne ise, Şırnak’taki, Hakkâri’deki PKK teröristleri de odur.
Eğer Ankara’dakiler “silah ve baskı yoluyla demokrasi ikame edilmesine razı ise”; sınırın ötesindeki Suriye’deki eli silahlı teröristlere destek verip kucak açanlar, sınırımızın berisindeki PKK’ya da kucak açmak durumundadırlar.
Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir vaziyetin iz’an, iman veya akıl ile alakası olabilir mi?
Buna akıl tutulması bile denmez… Akıl olacak ki tutulsun. Amerika, adeta bunların başlarındaki aklı aldı!
Bu terör odaklarının türetip semirten, ellerine silahı tutuşturup ülke ve bölgemizi teröre boğan küresel güçler bellidir, Amerika, Avrupa ülkeleri ve İsrail’dir. Projenin adı da Büyük Ortadoğu Projesi’dir.
Onların artık burnu bile kanamıyor. Can veren ve her şeyini kaybeden biziz, kaybeden Müslümanlardır!
Ankara’dakilerin ülkemizdeki PKK terörü ve Suriye’deki muhalefet terörü karşısındaki iz’andan, basiretten ve ölçüden mahrum duruşu, maalesef Türkiye’yi ağır bir “iç savaş”a, bölgemizi de “kıyamet savaşları”na doğru sürüklüyor.
Türk milleti, sulh ve sükûnet için önce AKP hükümetini durdurmalıdır. Demokratik tepkisini koymalıdır.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019