"Milliyeti nisyan ederek her işimizde
Efkar-ı Freng'e teba'iyyet yeni çıktı"
(Her işimizde milli benliğimizi unutarak; Batı'nın fikirlerine, her şeyine bütünüyle uyma, tam anlamıyla ve hiçbir süzgeçten geçirmeden teslimiyet adeti yeni çıktı) Ziya Paşa merhum, Mesut Yılmaz'ın her fırsata vurguladığı 200 yıllık Batı serüvenimizin en tantanalı zamanında söylüyor bu beyti. Çok uzun bir terkib-i bendin bir tek beyitini alabildim buraya. Ayrıca diğer beyitlerden de bir kaçını seçip bu köşeye taşımayı düşünmüştüm, ancak üzerine alınanlar çıkar diye başka yazılara bırakıyorum şimdilik.
Ziya Paşa dönemindeki hararetli Batılılaşma ya da Avrupalılaşma gayretlerinin en şiddetlisini yaşıyoruz bu günlerde. O zamanlar Türk milletinin tek kurtuluş yönü olarak çizilen Batılılaşma süreci bu günkü siyasilerimiz tarafından daha da somutlaştırılmakta. Artık bu serüvenin bitmesi, yıllarca çekilen firkatin vuslatla sonuçlanması için ciddi adımlar atma gayretinde hükümetimiz ve muhalefetimiz.
'Hayallere ulaşmaya bir adım kaldı', seçilmişlerimize göre. Avrupa hayalinin somuta indirgendiği AB treni kaçmak üzere. Biz o trene atlamaya ramak kalmışken(!), AB karşıtları yüksek perdeden seslenmeye başladılar.
Evet, memleketimizin umumi manzarası bu. Geçen hafta yapılan liderler zirvesinin ardından siyaset, iktidarıyla muhalefetiyle tek yürek tek bilek olmuş durumda. Ortak hedef olarak algılanan AB yolunda 'ne yapsak da treni kaçırmasak' modunda teklifler ve icraatlar ardı ardına geliyor.
Bizde bu telaş sürerken Türkiye'yi büyük bir ilgiyle izleyen AB'den yeni mesajlar geliyor. AB adaylarıyla müzakerelerde gelinen son noktanın ele alındığı ilerleme raporlarında, henüz müzakerelere başlamayan Türkiye'ye de 'reformlara devam' çağrısı yapılıyor.
Türkiye müzakere için bir tarih alamamışken; müzakereci adayı olabilmek için radikal değişiklikler yapıyor, hiçbir kar ve zarar hesabı yapmadan. Bölünme tehlikesine rağmen AB treninin peşinden koşuyor, yakalayamayacağını bile bile.
AB'nin son posta talepleri malum, ülkenin gündeminde. Anadilde öğretim, idamın kaldırılması ve etnik dil(ler)de yayın. Dillerde çünkü bu yayın hakkının sadece Kürtçe'ye hasredilmiş gibi bir izlenim var kamuoyunda. Kendisini bir 'Azınlıklar Birliği' olarak tarif eden AB'ye bakılırsa; Türkiye'de sayısı her geçen gün artan (arkeolojik kazıların seyrine göre daha da artacak olan) etnik unsur dilleri de var. Kürtçe yayın izninin ardından oluşturulacak fiili-yasal durumun ardından Rumca, Süryanice, Asurca, Keldanice, Gürcüce, Çerkezce, Anavutça, Pomakça, Boşnakça, Romence... şimdilik aklıma gelen bunlar. Bu dillerde de eğitim ve öğretim talepleri gelmeyeceğinin garantisi var mı? Ebette yok. Bütün bunlardan sonra ortak dilimizin ne olacağını bilmem sormaya gerek var mı?
Tren kaçıyor bağırışlarına kimler katılmıyor ki? İktidar ve muhalefetin bu kadar ortak paydada toplanacağı kimin aklına gelirdi... Bakalım daha neler göreceğiz.
Bunlardan en dikkati çeken iki parti, AB konusunda önemli hamlelere hazırlanıyor. Tek çatı altındayken kapanma sürecinin ardından mitoz bölünmeye uğrayan siyasi grubun iki yarısı. Kendileri bir elmanın iki yarısı olmadıklarını vurgulasalar da AB konusundaki kararlılıkları bir elmanın olmasa da bir ayvanın iki yarısı olduklarını gösteriyor.
Vaktiyle milletten oy toplama uğruna AB'ne Hıristiyan Kulübü diyenler, şimdilerde çok dinli (kabul ettikleri) Avrupa'da kendilerine yer arıyorlar. 2001 model Tayyip Bey'in söylemlerini çok yadırgamadık aslında. Zira bölünme sonucu Atlantik seanslarında hızlandırılmış kurstan geçtikten sonra tek yol AB olduğunu deklare etmişti. 2001 yılından öncesini kendisi reddettiğine göre doğrultusunu belli etmiş durumda.
AKP, AB yolunda hükümeti samimiyetsiz buluyor, kendi iktidarlarında AB'nin her türlü talebini halisane ve büyük bir cehdle yerine getireceğini söylüyor. Bu amaçla AB yolundaki en önemli engellerden sayılan idam konusunda değişik formüller geliştirerek hükümetin önüne koyuyor. Böylece Tayyip Bey, samimiyetsiz bulduğu Bahçeli'yi by pass ederek kendi samimiyetini koyuyor ortaya.
Hıristiyan Kulübü çığırtkanlarından Saadet Partisi ise ana dilde yayın konusunda bir teklif hazırlayarak meclise getireceğini ve böylece hükümetin önünü açacağını söyledi bu hafta.
İktidar-muhalefet konsensüsü. Hepsinin farklı gerekçesi var ama hepsi aynı uçuruma sürükleme sevdasında Türkiye'yi. Geri dönülmez adımların tetikçiliğine soyunuyorlar. En samimi müttefik olduklarını deklere etmek için çabalıyorlar, siyasi geleceklerini bağladıkları odaklara. Çünkü başka türlü iktidar yüzü göremeyeceklerini biliyorlar. Zira heybelerinde başka bir şey kalmadı.
Millet izliyor, hükümeti muhalefeti. Onun için tüm anketlerde topunu dizsen yüzde on etmiyor. Bu yüzden onlara da aynı ülkü etrafında toplanmak düşüyor.
Efkar-ı Freng'e teba'iyyet yeni çıktı"
(Her işimizde milli benliğimizi unutarak; Batı'nın fikirlerine, her şeyine bütünüyle uyma, tam anlamıyla ve hiçbir süzgeçten geçirmeden teslimiyet adeti yeni çıktı) Ziya Paşa merhum, Mesut Yılmaz'ın her fırsata vurguladığı 200 yıllık Batı serüvenimizin en tantanalı zamanında söylüyor bu beyti. Çok uzun bir terkib-i bendin bir tek beyitini alabildim buraya. Ayrıca diğer beyitlerden de bir kaçını seçip bu köşeye taşımayı düşünmüştüm, ancak üzerine alınanlar çıkar diye başka yazılara bırakıyorum şimdilik.
Ziya Paşa dönemindeki hararetli Batılılaşma ya da Avrupalılaşma gayretlerinin en şiddetlisini yaşıyoruz bu günlerde. O zamanlar Türk milletinin tek kurtuluş yönü olarak çizilen Batılılaşma süreci bu günkü siyasilerimiz tarafından daha da somutlaştırılmakta. Artık bu serüvenin bitmesi, yıllarca çekilen firkatin vuslatla sonuçlanması için ciddi adımlar atma gayretinde hükümetimiz ve muhalefetimiz.
'Hayallere ulaşmaya bir adım kaldı', seçilmişlerimize göre. Avrupa hayalinin somuta indirgendiği AB treni kaçmak üzere. Biz o trene atlamaya ramak kalmışken(!), AB karşıtları yüksek perdeden seslenmeye başladılar.
Evet, memleketimizin umumi manzarası bu. Geçen hafta yapılan liderler zirvesinin ardından siyaset, iktidarıyla muhalefetiyle tek yürek tek bilek olmuş durumda. Ortak hedef olarak algılanan AB yolunda 'ne yapsak da treni kaçırmasak' modunda teklifler ve icraatlar ardı ardına geliyor.
Bizde bu telaş sürerken Türkiye'yi büyük bir ilgiyle izleyen AB'den yeni mesajlar geliyor. AB adaylarıyla müzakerelerde gelinen son noktanın ele alındığı ilerleme raporlarında, henüz müzakerelere başlamayan Türkiye'ye de 'reformlara devam' çağrısı yapılıyor.
Türkiye müzakere için bir tarih alamamışken; müzakereci adayı olabilmek için radikal değişiklikler yapıyor, hiçbir kar ve zarar hesabı yapmadan. Bölünme tehlikesine rağmen AB treninin peşinden koşuyor, yakalayamayacağını bile bile.
AB'nin son posta talepleri malum, ülkenin gündeminde. Anadilde öğretim, idamın kaldırılması ve etnik dil(ler)de yayın. Dillerde çünkü bu yayın hakkının sadece Kürtçe'ye hasredilmiş gibi bir izlenim var kamuoyunda. Kendisini bir 'Azınlıklar Birliği' olarak tarif eden AB'ye bakılırsa; Türkiye'de sayısı her geçen gün artan (arkeolojik kazıların seyrine göre daha da artacak olan) etnik unsur dilleri de var. Kürtçe yayın izninin ardından oluşturulacak fiili-yasal durumun ardından Rumca, Süryanice, Asurca, Keldanice, Gürcüce, Çerkezce, Anavutça, Pomakça, Boşnakça, Romence... şimdilik aklıma gelen bunlar. Bu dillerde de eğitim ve öğretim talepleri gelmeyeceğinin garantisi var mı? Ebette yok. Bütün bunlardan sonra ortak dilimizin ne olacağını bilmem sormaya gerek var mı?
Tren kaçıyor bağırışlarına kimler katılmıyor ki? İktidar ve muhalefetin bu kadar ortak paydada toplanacağı kimin aklına gelirdi... Bakalım daha neler göreceğiz.
Bunlardan en dikkati çeken iki parti, AB konusunda önemli hamlelere hazırlanıyor. Tek çatı altındayken kapanma sürecinin ardından mitoz bölünmeye uğrayan siyasi grubun iki yarısı. Kendileri bir elmanın iki yarısı olmadıklarını vurgulasalar da AB konusundaki kararlılıkları bir elmanın olmasa da bir ayvanın iki yarısı olduklarını gösteriyor.
Vaktiyle milletten oy toplama uğruna AB'ne Hıristiyan Kulübü diyenler, şimdilerde çok dinli (kabul ettikleri) Avrupa'da kendilerine yer arıyorlar. 2001 model Tayyip Bey'in söylemlerini çok yadırgamadık aslında. Zira bölünme sonucu Atlantik seanslarında hızlandırılmış kurstan geçtikten sonra tek yol AB olduğunu deklare etmişti. 2001 yılından öncesini kendisi reddettiğine göre doğrultusunu belli etmiş durumda.
AKP, AB yolunda hükümeti samimiyetsiz buluyor, kendi iktidarlarında AB'nin her türlü talebini halisane ve büyük bir cehdle yerine getireceğini söylüyor. Bu amaçla AB yolundaki en önemli engellerden sayılan idam konusunda değişik formüller geliştirerek hükümetin önüne koyuyor. Böylece Tayyip Bey, samimiyetsiz bulduğu Bahçeli'yi by pass ederek kendi samimiyetini koyuyor ortaya.
Hıristiyan Kulübü çığırtkanlarından Saadet Partisi ise ana dilde yayın konusunda bir teklif hazırlayarak meclise getireceğini ve böylece hükümetin önünü açacağını söyledi bu hafta.
İktidar-muhalefet konsensüsü. Hepsinin farklı gerekçesi var ama hepsi aynı uçuruma sürükleme sevdasında Türkiye'yi. Geri dönülmez adımların tetikçiliğine soyunuyorlar. En samimi müttefik olduklarını deklere etmek için çabalıyorlar, siyasi geleceklerini bağladıkları odaklara. Çünkü başka türlü iktidar yüzü göremeyeceklerini biliyorlar. Zira heybelerinde başka bir şey kalmadı.
Millet izliyor, hükümeti muhalefeti. Onun için tüm anketlerde topunu dizsen yüzde on etmiyor. Bu yüzden onlara da aynı ülkü etrafında toplanmak düşüyor.
Mustafa Çiçek / diğer yazıları
- Birlik çağrısı / 27.10.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014