Siyasî hayat ve yönetim tarzı
İmam Ebû Ca’fer’in (a.s.) yaşadığı dönemin siyasal ortamı son derece kötüydü. Sadece İmam Cevad (a.s.) için değil, bütün Müslümanlar için... Çünkü İslam âlemi çok büyük sorunlarla boğuşuyordu
30.04.2024 08:00:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam Ebû Ca'fer'in (a.s.) yaşadığı dönemin siyasal ortamı son derece kötüydü. Sadece İmam Cevad (a.s.) için değil, bütün Müslümanlar için... Çünkü İslam âlemi çok büyük sorunlarla boğuşuyordu.
Abbâsîler, amaç ve yöntem olarak Emevî yönetiminin yolunu izliyorlardı. Tarihçi Nicholson, Abbâsî yönetimini bir istibdat rejimi olarak nitelendirir ve Abbâsilerin tıpkı kendilerinden önceki Sasanîler gibi ülkeyi baskıyla yönettiklerini belirtir.
"Hidayet Önderleri" adlı eserde ifade edildiğine göre, "Yöne-tim, Abbâsî sultanlarının ve âmirlerinin arzularına göre şekillenmişti.
İslam dininin prensipleriyle örtüşmesi söz konusu değildi. İdarî, iktisadî ve siyasî uygulamaları, İslam'ın bu alanlarla ilgili olarak koyduğu kurallara tamamen aykırıydı.
Abbâsî sultanları, Müslümanların işlerini baskıyla yürütüyorlardı. Kelimenin tam anlamıyla Müslümanlar üzerinde terör estiriyorlardı. Merhamet ve şefkat nedir bilmezlerdi.
Adaleti egemen kılmak, insanlar arasında hakkı belirleyici hâle getirmek ve insanlara eşit muamelede bulunmak gibi amaçlara yönelik olan İslam'ın koyduğu düzen ve kanunlara tamamen aykırı hareket ediyorlardı."
DAHA ÖNCE YAPILMAMIŞ UYGULAMALAR
Abbâsiler halifelikle ilgili olarak verâset kuralını esas aldıkları için, ümmetin maslahatıyla hiçbir sûrette bağdaşmayan uygulamalara imza attılar:
1- Henüz rüşde ermemiş çocukları halife tayin etmek: Hârun Reşid, oğlu Emin'i veliaht gösterirken çocuk beş yaşındaydı. Me'mun'u veliaht gösterirken, o da on yaşındaydı. Henüz gerekli ilim, hikmet, idarî ve siyasî beceri kazanmamışlardı. Bu yüzden onları saray mensupları yönlendiriyorlardı.
Oysa imamet ve hilâfet, Resûlullah'a (s.a.a.) ait Rabbanî bir makam ve İlâhî bir ahiddir. Bu yüzden bu makama fıtratı dengeli, hayat tarzı sağlıklı, hayatının her alanında çarpıklıktan, hatadan ve sapmadan berî biri çıkabilir. Ta ki ümmeti doğru yola götüren bir öncü işlevini yerine getirebilsin.
Böylece Abbâsîler, İslam'ın koyduğu, "halifelik makamı; hik-met sahibi, korunmuş, sosyal işlerden haberdar, eksiksiz bir dirayeti bulunan, ümmetin her alanda muhtaç olduğu şeyleri en güzel şekilde bilen kimseye aittir" şeklindeki ilkesinden saptılar.
2- Birden çok kişiyi veliaht tayin etmek: Bu, ümmetin birliğinin parçalanması anlamına geliyordu. Hârun Reşid bu uygulamayı başlatan kişidir.
Kendisinden sonra halife olarak oğulları Emin ve Me'mun'un ikisini birden göstermiştir. Böylece oğulları arasında bir mücadele başlatmıştır. Ümmeti de ölümcül krizlerin, tehlikeli fitnelerin girdabına atmıştır.
VEZİRLİK KURUMU
Abbâsî Devleti'nin en hassas kurumlarından biri vezirlikti. Vezirler çoğunlukla istedikleri gibi hareket edebilme yetkisine sahiptiler. Halife, vezire devletin işlerini idare etme yetkisini verirdi. Abbâsî halifesi Mehdî, Ya'kub b. Dâvud'u vezir olarak tayin etmiş, halkın bütün idaresini onun eline vererek, kendisi lezzet dünyasına çekilmişti.
Hârun Reşid'in veziri de Yahya b. Hâlid el-Bermekî idi. Reşid, ona her türlü yetkiyi vermiş, kendisi de lezzet ve şehvet âlemine dalmıştı. Reşid'in Bağdat'taki kızıl geceleri, bunun en somut göstergesidir.
Me'mun zamanında Vezir Fadl b. Sehl'in eli devletin bütün işlerine karışacak şekilde serbest bırakılmıştı. Devlet işlerinde istediği gibi tasarrufta bulunuyordu. Vezir, talan ve rüşvet yoluyla büyük bir servet edinmişti.
Nitekim Di'bil el-Huzaî, Abbâsîler'in vezirlerinden biri olan Fadl b. Mervan'a nasihat etmiş, insanlara ma'ruf ve ihsan esasında muamele etmesini tavsiye ederek kendisinden önce vezirlik makamına kurulan ve kendisinin de adaşı olan, zulmettikleri için de öfkeye ve intikam saldırılarına mâruz kalıp canlarından olan üç vezirden, yani Fadl b. Yahya, Fadl b. Rebi ve Fadl b. Sehl'den ibret almasını telkin etmişti.
Vezirlerin işledikleri ihanetlerin en ilginç olanı ise Abbâsî halifesi el-Muktedirubillah'ın veziri Hakanî'nin bir günde on sekiz kişiyi Kûfe nâzırı olarak tayin etmesi ve her birinden rüşvet almasıdır.
Bunun gibi Abbâsî Devleti'nin vezirlerinin işledikleri daha bir sürü iğrenç, yüz kızartıcı suçlar vardır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Taki eserinden)
Abbâsîler, amaç ve yöntem olarak Emevî yönetiminin yolunu izliyorlardı. Tarihçi Nicholson, Abbâsî yönetimini bir istibdat rejimi olarak nitelendirir ve Abbâsilerin tıpkı kendilerinden önceki Sasanîler gibi ülkeyi baskıyla yönettiklerini belirtir.
"Hidayet Önderleri" adlı eserde ifade edildiğine göre, "Yöne-tim, Abbâsî sultanlarının ve âmirlerinin arzularına göre şekillenmişti.
İslam dininin prensipleriyle örtüşmesi söz konusu değildi. İdarî, iktisadî ve siyasî uygulamaları, İslam'ın bu alanlarla ilgili olarak koyduğu kurallara tamamen aykırıydı.
Abbâsî sultanları, Müslümanların işlerini baskıyla yürütüyorlardı. Kelimenin tam anlamıyla Müslümanlar üzerinde terör estiriyorlardı. Merhamet ve şefkat nedir bilmezlerdi.
Adaleti egemen kılmak, insanlar arasında hakkı belirleyici hâle getirmek ve insanlara eşit muamelede bulunmak gibi amaçlara yönelik olan İslam'ın koyduğu düzen ve kanunlara tamamen aykırı hareket ediyorlardı."
DAHA ÖNCE YAPILMAMIŞ UYGULAMALAR
Abbâsiler halifelikle ilgili olarak verâset kuralını esas aldıkları için, ümmetin maslahatıyla hiçbir sûrette bağdaşmayan uygulamalara imza attılar:
1- Henüz rüşde ermemiş çocukları halife tayin etmek: Hârun Reşid, oğlu Emin'i veliaht gösterirken çocuk beş yaşındaydı. Me'mun'u veliaht gösterirken, o da on yaşındaydı. Henüz gerekli ilim, hikmet, idarî ve siyasî beceri kazanmamışlardı. Bu yüzden onları saray mensupları yönlendiriyorlardı.
Oysa imamet ve hilâfet, Resûlullah'a (s.a.a.) ait Rabbanî bir makam ve İlâhî bir ahiddir. Bu yüzden bu makama fıtratı dengeli, hayat tarzı sağlıklı, hayatının her alanında çarpıklıktan, hatadan ve sapmadan berî biri çıkabilir. Ta ki ümmeti doğru yola götüren bir öncü işlevini yerine getirebilsin.
Böylece Abbâsîler, İslam'ın koyduğu, "halifelik makamı; hik-met sahibi, korunmuş, sosyal işlerden haberdar, eksiksiz bir dirayeti bulunan, ümmetin her alanda muhtaç olduğu şeyleri en güzel şekilde bilen kimseye aittir" şeklindeki ilkesinden saptılar.
2- Birden çok kişiyi veliaht tayin etmek: Bu, ümmetin birliğinin parçalanması anlamına geliyordu. Hârun Reşid bu uygulamayı başlatan kişidir.
Kendisinden sonra halife olarak oğulları Emin ve Me'mun'un ikisini birden göstermiştir. Böylece oğulları arasında bir mücadele başlatmıştır. Ümmeti de ölümcül krizlerin, tehlikeli fitnelerin girdabına atmıştır.
VEZİRLİK KURUMU
Abbâsî Devleti'nin en hassas kurumlarından biri vezirlikti. Vezirler çoğunlukla istedikleri gibi hareket edebilme yetkisine sahiptiler. Halife, vezire devletin işlerini idare etme yetkisini verirdi. Abbâsî halifesi Mehdî, Ya'kub b. Dâvud'u vezir olarak tayin etmiş, halkın bütün idaresini onun eline vererek, kendisi lezzet dünyasına çekilmişti.
Hârun Reşid'in veziri de Yahya b. Hâlid el-Bermekî idi. Reşid, ona her türlü yetkiyi vermiş, kendisi de lezzet ve şehvet âlemine dalmıştı. Reşid'in Bağdat'taki kızıl geceleri, bunun en somut göstergesidir.
Me'mun zamanında Vezir Fadl b. Sehl'in eli devletin bütün işlerine karışacak şekilde serbest bırakılmıştı. Devlet işlerinde istediği gibi tasarrufta bulunuyordu. Vezir, talan ve rüşvet yoluyla büyük bir servet edinmişti.
Nitekim Di'bil el-Huzaî, Abbâsîler'in vezirlerinden biri olan Fadl b. Mervan'a nasihat etmiş, insanlara ma'ruf ve ihsan esasında muamele etmesini tavsiye ederek kendisinden önce vezirlik makamına kurulan ve kendisinin de adaşı olan, zulmettikleri için de öfkeye ve intikam saldırılarına mâruz kalıp canlarından olan üç vezirden, yani Fadl b. Yahya, Fadl b. Rebi ve Fadl b. Sehl'den ibret almasını telkin etmişti.
Vezirlerin işledikleri ihanetlerin en ilginç olanı ise Abbâsî halifesi el-Muktedirubillah'ın veziri Hakanî'nin bir günde on sekiz kişiyi Kûfe nâzırı olarak tayin etmesi ve her birinden rüşvet almasıdır.
Bunun gibi Abbâsî Devleti'nin vezirlerinin işledikleri daha bir sürü iğrenç, yüz kızartıcı suçlar vardır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Taki eserinden)