-Çocuklar hadi gelin.
-Ne var?
-Saklanbaç oynayacağız.
-Tamam. Hadi ilk önce kim sayacak.
Oooo... Portakalı soydum
Başucuma koydum
Ben bir ya-lan-uy-dur-dum.
Duma duma dum
Kırmızı mum!...
-Tamam Mustafa sayacak.
Mustafa yüzünü duvara dönmüş alnını kolu üzerine koymuş saymaya başlayacak.
-Saymaya başlıyorum
Biraz dur...
Tamam.
Az bekle...
-Oldu mu?
-Olmadı.
-Oldu mu?
-Tamam.
-Ben anlamam 100'e kadar sayıyorum.
1, 2, 3......100, önüm arkam-sağım solum sobedir.
Herkes bir tarafa saklanır. Kimi saklandığını zanneder başı gözükür, kiminin sırtı. Kimi tam kendini kamufle etmiştir. Hele duvar dipleri, ağaç arkaları saklanmak için birebir.
Mustafa saymayı bitirmiş dikkatle sağa sola bakıyor. Daha birkaç adım atmıştı ki Ali koştu ve elini duvara vurdu.
-Sobe sobe.
Mustafa, Ali'nin kendisinden hızlı hareketine içinden hayıflansa da şimdi diğer arkadaşlarını bulup sobelemesi lazımdır.
Biraz ileride bahçe kapısının arkasında birisi var. Tamam artık kaçamaz. Bu arada ona bakarken diğerlerini de gözetmeli. Çünkü onlar da sobelemek için Mustafa'yı gafil avlamayı düşünüyorlar. Uzaktan da olsa yerinden kaç adım uzaklaştığına hangi yöne baktığına ve umulmadık ani hareketler hesaplanır da öyle sobeye koşulur.
Evet bu arada ilk sobeleyen Ali de yerinde durmuyor hani. Bakın bakın ne şifreler veriyor.
-Elma dersem çık, armut dersem çıkma.
Bu arada Mustafa, Kazım'ı gördü. Kazım da bunu farkedince hemen yerinden fırlayıp belki Mustafa'dan önce sobelerim diye düşündü. Ama Mustafa çabuktu. Ve önce gelip:
-Sobe sobe dedi.
Kazım ile Ali duvarın üstüne çıkmış fısıltılarla konuşuyorlar ve kaş göz işareti yapıyorlar. Hem de şurada-burada diyerek Mustafa'yı yanıltmaya çalışıyorlar.
Mustafa da "benden bir şey kaçmaz" deyip artık kendisini kimsenin geçip sobe yapamayacağını zannediyordu.
Bu arada hemen saklandığı yerin yakınındaki bahçe duvarından takırtılar geliyordu.
Meğer Hasan ile Hüseyin gizlice yanaşıp gelmişler. Sessizce, bin bir özenle, ayaklarının ucuna basa basa yakına kadar yanaşmışlar. Nereden de önlerine çıktı sac parçaları ve tenekeler... Neyse ayakları takılmıştı canım. Hem belki de Mustafa duymamıştı. Duysa bile gözlerine baka baka bir an şaşırtır ve ondan önce sobeleriz.
Mustafa da yavaş yavaş adımlarla Hasan'ın olduğu tarafa yaklaşıyordu, Hüseyin pürdikkat bekliyordu. Bu arada Ali de; "Bak şurada bir şeyler kıpırdıyor" diyerek yönünü değiştirmeye çalışsa da Mustafa kararını verdi. Duvara doğru yaklaşınca Hüseyin çoktan oradan ayrılmıştı. Hasan ise bekliyordu. Mustafa başını uzatıp Hasan'ı dizleri üstüne çömelmiş, ellerini de dizlerinin üzerine koymuş, adeta nefesini tutmuş halde görünce:
-Hasan deyip koşmaya başlayınca hemen oradan Hüseyin çıkıp sobe dedi. Daha sonra da Mustafa gelip:
-"Sobe sobe" dedi.
Hüseyin yüksek bir sesle:
-Nasıl ama... Bak şimdi... diyerek öyle bir maharetle, övgüyle, heyecanla saklandığı yeri, nasıl hareket ettiğini, nasıl takip ettiğini anlatıyor ki başını sağa sola çeviriyor, ellerini şuraya, buraya işaret ediyordu.
Hasan gelip sessizce oturdu.
Geriye bir kişi kalmıştı. Bu arada çocuklardan biri sobe olmanın da acısıyla Mustafa'ya saklandığı yeri gösterdi. Mustafa da gördü ve sobeledi. Çocuk "Olmaz kabul etmiyorum. Bana ne? Yerimi söylediler" dedi.
-Yok söylenmedi.
-Hayır olmaz.
-Bana ne bana ne...
Balkondan seyrettiğim bu saklanbaç oyununu yıllar önce bizler oynamıştık.
Oyunlar, kurallar, beklentiler, çocukluk dünyasının eşsiz esintileri içinde hatıralarımızda kaldı.
Çocuklarımıza mutlu yarınlar dileğiyle...
-Ne var?
-Saklanbaç oynayacağız.
-Tamam. Hadi ilk önce kim sayacak.
Oooo... Portakalı soydum
Başucuma koydum
Ben bir ya-lan-uy-dur-dum.
Duma duma dum
Kırmızı mum!...
-Tamam Mustafa sayacak.
Mustafa yüzünü duvara dönmüş alnını kolu üzerine koymuş saymaya başlayacak.
-Saymaya başlıyorum
Biraz dur...
Tamam.
Az bekle...
-Oldu mu?
-Olmadı.
-Oldu mu?
-Tamam.
-Ben anlamam 100'e kadar sayıyorum.
1, 2, 3......100, önüm arkam-sağım solum sobedir.
Herkes bir tarafa saklanır. Kimi saklandığını zanneder başı gözükür, kiminin sırtı. Kimi tam kendini kamufle etmiştir. Hele duvar dipleri, ağaç arkaları saklanmak için birebir.
Mustafa saymayı bitirmiş dikkatle sağa sola bakıyor. Daha birkaç adım atmıştı ki Ali koştu ve elini duvara vurdu.
-Sobe sobe.
Mustafa, Ali'nin kendisinden hızlı hareketine içinden hayıflansa da şimdi diğer arkadaşlarını bulup sobelemesi lazımdır.
Biraz ileride bahçe kapısının arkasında birisi var. Tamam artık kaçamaz. Bu arada ona bakarken diğerlerini de gözetmeli. Çünkü onlar da sobelemek için Mustafa'yı gafil avlamayı düşünüyorlar. Uzaktan da olsa yerinden kaç adım uzaklaştığına hangi yöne baktığına ve umulmadık ani hareketler hesaplanır da öyle sobeye koşulur.
Evet bu arada ilk sobeleyen Ali de yerinde durmuyor hani. Bakın bakın ne şifreler veriyor.
-Elma dersem çık, armut dersem çıkma.
Bu arada Mustafa, Kazım'ı gördü. Kazım da bunu farkedince hemen yerinden fırlayıp belki Mustafa'dan önce sobelerim diye düşündü. Ama Mustafa çabuktu. Ve önce gelip:
-Sobe sobe dedi.
Kazım ile Ali duvarın üstüne çıkmış fısıltılarla konuşuyorlar ve kaş göz işareti yapıyorlar. Hem de şurada-burada diyerek Mustafa'yı yanıltmaya çalışıyorlar.
Mustafa da "benden bir şey kaçmaz" deyip artık kendisini kimsenin geçip sobe yapamayacağını zannediyordu.
Bu arada hemen saklandığı yerin yakınındaki bahçe duvarından takırtılar geliyordu.
Meğer Hasan ile Hüseyin gizlice yanaşıp gelmişler. Sessizce, bin bir özenle, ayaklarının ucuna basa basa yakına kadar yanaşmışlar. Nereden de önlerine çıktı sac parçaları ve tenekeler... Neyse ayakları takılmıştı canım. Hem belki de Mustafa duymamıştı. Duysa bile gözlerine baka baka bir an şaşırtır ve ondan önce sobeleriz.
Mustafa da yavaş yavaş adımlarla Hasan'ın olduğu tarafa yaklaşıyordu, Hüseyin pürdikkat bekliyordu. Bu arada Ali de; "Bak şurada bir şeyler kıpırdıyor" diyerek yönünü değiştirmeye çalışsa da Mustafa kararını verdi. Duvara doğru yaklaşınca Hüseyin çoktan oradan ayrılmıştı. Hasan ise bekliyordu. Mustafa başını uzatıp Hasan'ı dizleri üstüne çömelmiş, ellerini de dizlerinin üzerine koymuş, adeta nefesini tutmuş halde görünce:
-Hasan deyip koşmaya başlayınca hemen oradan Hüseyin çıkıp sobe dedi. Daha sonra da Mustafa gelip:
-"Sobe sobe" dedi.
Hüseyin yüksek bir sesle:
-Nasıl ama... Bak şimdi... diyerek öyle bir maharetle, övgüyle, heyecanla saklandığı yeri, nasıl hareket ettiğini, nasıl takip ettiğini anlatıyor ki başını sağa sola çeviriyor, ellerini şuraya, buraya işaret ediyordu.
Hasan gelip sessizce oturdu.
Geriye bir kişi kalmıştı. Bu arada çocuklardan biri sobe olmanın da acısıyla Mustafa'ya saklandığı yeri gösterdi. Mustafa da gördü ve sobeledi. Çocuk "Olmaz kabul etmiyorum. Bana ne? Yerimi söylediler" dedi.
-Yok söylenmedi.
-Hayır olmaz.
-Bana ne bana ne...
Balkondan seyrettiğim bu saklanbaç oyununu yıllar önce bizler oynamıştık.
Oyunlar, kurallar, beklentiler, çocukluk dünyasının eşsiz esintileri içinde hatıralarımızda kaldı.
Çocuklarımıza mutlu yarınlar dileğiyle...
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021