Tarihi kaynaklarda "Türk" kelimesinin karşılığı olarak şunları görürüz: "Güç, kuvvet, kudret, hakim güç". Şüphesiz "Türk" kelimesine yüklenen bu manaların temelinde Türklerin yaşantıları ve hayat felsefelerinin ortaya koydukları sosya-kültürel düşünceler vardır.
Türklerin İslamiyet öncesi inanmış olduğu Gök Tengri (Gök Tanrı) dini, tek ilah anlayışında bir dindi. Türkler İslamiyetten öncede bir Allah'ın olduğuna inanıyorlardı. Türkler bu dinden aldıkları anlaşıya göre Gök Tanrı yeryüzünü yönetme görevini (Kut) Türkleri yöneten ve kendi içlerinden çıkardıkları, Türk hanedan mensuplarına vermişti. Türk devletinin ya da sultanının asli görevlerinden en önemlisi Gök Tanrının bu emirleri neticesinde yeryüzünde huzur ve barışı sağlamak, adaleti yeryüzünde hakim kılmaktı. Adaleti hakim kılmanın yolu; hakim olmak ve güçlü olmaktan geçiyordu. Daha sonra bu anlayış İslam düşüncesiyle halifelik makamına dönüştü. Halife zillullah görevini (Allahın gölgesi) üstlenmeye başladı. İşte Türk devletlerinin, yeryüzünde adaletli olmak ve adaleti yeryüzüne eşit dağıtabilmek için güçlü olmaları gerekmekteydi. Zira zayıf insan adaleti dağıtamaz. Adaleti dağıtmanın da tek yolu sürekli zinde asker bulundurmak ve savaşa her an hazır olmaktan geçiyordu.
Türkler savaş için sürekli at besledi. Besledikleri atlar; kıvrak, iyi koşan, bölgenin iklimine uyum sağlayanlardandı. Savaşta at kadar ata binen ve olaylara müdahale eden insan faktörü de önemliydi. Güçlü at ve güçlü binici zafer kazanır bunun tersi ise zafer kazandırır. İnsanın güç kazanmasının yolu da spor ve idman yapmaktan geçiyordu. Spor insanı ruhen ve bedenen yetiştirir.
Türk toplumu tarih boyunca, hayat felsefesinden aldığı "cihan hakimiyeti" anlayışına göre yaşamış olaylara ona göre yön vermişti. Dünyaya hakim olmak isteyen bir toplum bu hakimiyetin getireceği zorluk ve meşakkatlere de katlanmasını bilmeliydi. İşte spor, zorluklara direnç göstermenin öğrenildiği en önemli alandı. Spor bu konuda vazgeçilmez bir devaydı. Spordan kasıt ferdin ruhen ve bedenen eğitilişi, olaylar karşısında güçlü durmasını öğrenmesiydi. Bunun için Türklerin tamamı sporla ilgilendi. Sporu bir eğlence ve seyir maksatlı değil, varolmanın, hakim olmanın yolu olarak düşündüler. Bunun için her fert spor yaptı. Hakim olmak için güçlü olunmalıydı. Ayrıca spor insanları kaynaştıran, birlik ve beraberliği sağlayan çok önemli bir etkendi. Sporla birlik ve beraberliğini sağlamış, güçlü bir iradeye sahip sağlam bir vücut elbette güçlü olarak ortaya çıkacak ve hakim olup adalet dağıtacaktı. Bu anlayış ve güçle atalarımız dünyaya hakim olduğu dünyaya adalet dağıttı. Onun olduğu yerde zulüm olmadı. Kurtla kuzu bir arada yaşadı.
Fakat günümüze gelindiğinde spor gösteri (şov) durumuna geldi. Toplumun değil, fertlerin yaptığı toplumun izlediği bir olay oldu. İnsanların hayata bakışıyla, spora bakışı da değişti. Öldüren, katleden, kıran ve adı spor olan hareketleri sever ve alkışlar duruma geldik. Spor toplumdan ferde indi. Artık birileri bu işi yapıyor. Diğerleri sadece bakıyor. Büyük kapitalist devletler spordaki üstünlüklerini medyanın da desteğini alarak baskı unsuru olarak kullanıyor. Bunu yaparken de fanatik insan kavramıyla insanları uç noktalara itiyor. Spor kimilerinin kötü emelleri doğrultusunda topluma hakim olma ve toplumu yönlendirme adına yaptığı illizyon ışınlarına dönüştü. Gazetecilerin İspanya diktatörüne sordukları şu soru karşısında aldıkları cevap çok ilginçti:
-Bu kadar sene İspanya'yı diktatörlükte nasıl yönettiniz?
- Futbol, müzik ve karnaval!
Günümüz insanı; fanatik, spor yapmayan, spor gösterilerini sadece seyreden, sporda hile ve hakareti hakmış gibi düşünen bir anlayışa geldi. İnsanımızın spordaki anlayışı daraldı. Spordaki daralmayla dünyaya bakışı da daraldı. Dün yirmi milyon km2'ye sahip bir ülkemiz vardı. Bugün bunun 1/30'una sahipiz. Fakat bu toprakları bile tartışmaya açtık. Ülkemizin Doğusu, Güneydoğusu, Egesi, Doğu Karadenizi bugün tartışılır bir duruma geldi. Toplum olarak uyuşuk bir konuma geldik. Dün atalarımız cirit atıyor, ata biniyor ve güreş tutuyordu. Bugün...
Unutmayalım "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur". Büyük devletler güçlü omuzlarda yükselir. "Güçlü mümin zayıf müminden faziletlidir".
Türklerin İslamiyet öncesi inanmış olduğu Gök Tengri (Gök Tanrı) dini, tek ilah anlayışında bir dindi. Türkler İslamiyetten öncede bir Allah'ın olduğuna inanıyorlardı. Türkler bu dinden aldıkları anlaşıya göre Gök Tanrı yeryüzünü yönetme görevini (Kut) Türkleri yöneten ve kendi içlerinden çıkardıkları, Türk hanedan mensuplarına vermişti. Türk devletinin ya da sultanının asli görevlerinden en önemlisi Gök Tanrının bu emirleri neticesinde yeryüzünde huzur ve barışı sağlamak, adaleti yeryüzünde hakim kılmaktı. Adaleti hakim kılmanın yolu; hakim olmak ve güçlü olmaktan geçiyordu. Daha sonra bu anlayış İslam düşüncesiyle halifelik makamına dönüştü. Halife zillullah görevini (Allahın gölgesi) üstlenmeye başladı. İşte Türk devletlerinin, yeryüzünde adaletli olmak ve adaleti yeryüzüne eşit dağıtabilmek için güçlü olmaları gerekmekteydi. Zira zayıf insan adaleti dağıtamaz. Adaleti dağıtmanın da tek yolu sürekli zinde asker bulundurmak ve savaşa her an hazır olmaktan geçiyordu.
Türkler savaş için sürekli at besledi. Besledikleri atlar; kıvrak, iyi koşan, bölgenin iklimine uyum sağlayanlardandı. Savaşta at kadar ata binen ve olaylara müdahale eden insan faktörü de önemliydi. Güçlü at ve güçlü binici zafer kazanır bunun tersi ise zafer kazandırır. İnsanın güç kazanmasının yolu da spor ve idman yapmaktan geçiyordu. Spor insanı ruhen ve bedenen yetiştirir.
Türk toplumu tarih boyunca, hayat felsefesinden aldığı "cihan hakimiyeti" anlayışına göre yaşamış olaylara ona göre yön vermişti. Dünyaya hakim olmak isteyen bir toplum bu hakimiyetin getireceği zorluk ve meşakkatlere de katlanmasını bilmeliydi. İşte spor, zorluklara direnç göstermenin öğrenildiği en önemli alandı. Spor bu konuda vazgeçilmez bir devaydı. Spordan kasıt ferdin ruhen ve bedenen eğitilişi, olaylar karşısında güçlü durmasını öğrenmesiydi. Bunun için Türklerin tamamı sporla ilgilendi. Sporu bir eğlence ve seyir maksatlı değil, varolmanın, hakim olmanın yolu olarak düşündüler. Bunun için her fert spor yaptı. Hakim olmak için güçlü olunmalıydı. Ayrıca spor insanları kaynaştıran, birlik ve beraberliği sağlayan çok önemli bir etkendi. Sporla birlik ve beraberliğini sağlamış, güçlü bir iradeye sahip sağlam bir vücut elbette güçlü olarak ortaya çıkacak ve hakim olup adalet dağıtacaktı. Bu anlayış ve güçle atalarımız dünyaya hakim olduğu dünyaya adalet dağıttı. Onun olduğu yerde zulüm olmadı. Kurtla kuzu bir arada yaşadı.
Fakat günümüze gelindiğinde spor gösteri (şov) durumuna geldi. Toplumun değil, fertlerin yaptığı toplumun izlediği bir olay oldu. İnsanların hayata bakışıyla, spora bakışı da değişti. Öldüren, katleden, kıran ve adı spor olan hareketleri sever ve alkışlar duruma geldik. Spor toplumdan ferde indi. Artık birileri bu işi yapıyor. Diğerleri sadece bakıyor. Büyük kapitalist devletler spordaki üstünlüklerini medyanın da desteğini alarak baskı unsuru olarak kullanıyor. Bunu yaparken de fanatik insan kavramıyla insanları uç noktalara itiyor. Spor kimilerinin kötü emelleri doğrultusunda topluma hakim olma ve toplumu yönlendirme adına yaptığı illizyon ışınlarına dönüştü. Gazetecilerin İspanya diktatörüne sordukları şu soru karşısında aldıkları cevap çok ilginçti:
-Bu kadar sene İspanya'yı diktatörlükte nasıl yönettiniz?
- Futbol, müzik ve karnaval!
Günümüz insanı; fanatik, spor yapmayan, spor gösterilerini sadece seyreden, sporda hile ve hakareti hakmış gibi düşünen bir anlayışa geldi. İnsanımızın spordaki anlayışı daraldı. Spordaki daralmayla dünyaya bakışı da daraldı. Dün yirmi milyon km2'ye sahip bir ülkemiz vardı. Bugün bunun 1/30'una sahipiz. Fakat bu toprakları bile tartışmaya açtık. Ülkemizin Doğusu, Güneydoğusu, Egesi, Doğu Karadenizi bugün tartışılır bir duruma geldi. Toplum olarak uyuşuk bir konuma geldik. Dün atalarımız cirit atıyor, ata biniyor ve güreş tutuyordu. Bugün...
Unutmayalım "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur". Büyük devletler güçlü omuzlarda yükselir. "Güçlü mümin zayıf müminden faziletlidir".
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021