Ülkemizde "ben takım tutmuyorum" diyenlerin sayısı çok ama çok azdır. Herkesin tuttuğu bir takım vardır. Ama ne acıdır ki, ülkemizde ki futbol taraftarının belkide yüzde sekseni üç büyükler diye tarif edilen İstanbul takımlarınındır. Kalan kesimin önemli bir bölümü Trabzonsporun, kalanı da diğer kulüplerindir. Hemen hemen her sezon bu büyük dediğimiz kulüplerden biri veya ikisi sendromlar yaşarlar. Bu sezon Galatasaray ve Beşiktaş'ın durumu ortada. Kendi öz kaynaklarını geliştirme yerine milyonlarca doları yabancılara verip, başlarına da bir çok kaliteli yerli teknik adamımız olmasına rağmen tercihini yine yabancıdan yana kullanan bu takımlar adeta taraftarlarını kahretti. Onu getirdiler, bunu gönderdiler ama başarı bir türlü gelmedi. Bir tarafta harcanan milyonlarca dolar. Diğer tarafta mutsuz taraftar kitleleri. Tam karşılarında da zenginliklerinden, konumlarından hiçbir şey kaybetmeyen başkan ve yönetim tayfası. Şampiyonluğa ise iki takım oynuyor bu sezon. İtiraf etmeseler de başarı için kendilerinden çok rakibinin zafiyetini ve rakibe karşı diğer takımların galibiyetini bekliyorlar. Birde işin medya boyutu var. Hem Anadolu kulüplerinin başarısının engellenmesinde, hem de insanların bu takımlara (üç büyüklere) taraftar olmasında medya büyük rol oynamıştır. Eğer medya bu kulüplere ve onların futbolcularına gösterdikleri ilgiyi bir Eskişehirspor'a, bir Gaziantep'e, bir Kayseri'ye, Ankaragücü'ne vs. gösterseler inanın bu ülkede üç büyük değil çok büyükler olurdu. Benim Adanalım, Ankaralım, Artvinlim, Kayserilim vs. İstanbul takımlarının yerine kendi bölgesinin takımlarını tutardı. Emin olun bu tablo oluşsa lig daha renkli ve heyecanlı, sporumuz daha başarılı olur. Milli takımımız her zaman bizi sevindirirdi. Ama olmuyor işte. Sahne kurucular (medyası, yöneticileri, rant sahipleri) tercihlerini İstanbul'dan yana kullanıyorlar. Lig başlıyor, üç büyükler artı Trabzonspor liderliğe oynayacak, diğer takımlar taşeronluk yapacak. (arada istisnalar oluyor) Aksini iddia eden var mı?Gelelim siyasete; Özal'ın, yasaklı siyasetçilerin tekrar siyasete dönmelerinden ötürü iktidarı garanti altına alabilmek için getirdiği yüzde on barajı malum. Özal'dan çok ayrı çizgilerde olduğunu söyleyen malum partiler bile bu barajı makul bir seviyeye çekemediler, çekmediler. Koltuklarını kaybetmekten korktular ve kendilerinin olmayan oylarla vekil çıkarıp, iktidar ya da muhalefet oldular. Neyse?Futboldaki üç büyükler gibi Mecliste de üç parti var. Seçime ise yanılmıyorsam 15 parti girecek. Maddi imkanlar kimin elinde? Bu üç partinin. Medya kimin yanında? Bu üç partinin, özellikle iktidarın. Yüzde on barajı kimi koruyor? Bu üç partiyi. Habire transferleri kim yapıyor? Bu üç parti. Peki bu üç partinin Türkiye'yi şampiyonluğa taşıyacak bir modelleri, bir projeleri var mı? Yok. Peki, milletin gündeminde nasıl yer buluyorlar? Ya karşılıklı atışma, ya tersten merdivene binme, ya attan düşme. Son günlerde de aşırma projelerle. Milletin alternatifi yok mu? Var. Ama halk adeta film seyreder mantığı ile medyanın önüne koyduğu artistlerden birine sahipleniyor. O kadar.Bir siyasetçi yaptığı işin görev ve sorumluluklarını yerine getirirse partisi, o siyasetçiden vazgeçer mi? Geçmez. İyi oynayan topçuyu takımı kadro dışı bırakabilir mi? Bırakamaz. O zaman 2007'de seçtiğimiz Meclis'in yüzde 53'ü neden kadro dışı bırakıldı? (AKP, MHP, CHP ve BDP'de 284 vekil, listelere giremeyerek Meclis'e veda etti. AKP'de mevcut grubun yüzde 56'sına denk gelen 185, CHP'de mevcut grubunun yüzde 63'üne denk gelen 64, MHP'de mevcut grubunun yüzde 38'ine denk gelen 27 milletvekili listeye giremedi. BDP de 8 milletvekilini yeniden aday göstermedi.)Bu üç parti özellikle iktidar, halkın önüne sözde halk için bu kadro dışı bırakmaların sebeplerini anlatsalar da beni ikna edemezler. Hani dedik ya; başarılı olandan, görev ve sorumluluklarını yerine getirenden vazgeçilir mi?Bu tabloyu iyi süzelim. 2007'de seçtiğimiz milletvekilleri sınıfta kalmıştır, başarısız olmuştur ve bu halkın artık başarırsızlığa tahammülü yoktur. Eğer bu sınıfta kalan kadroların sahiplerini biz tekrar iktidar yaparsak küme düşmemiz kaçınılmazdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Gazze’de ‘Şükür Namazı’ ne zaman? / 22.08.2025
- 17 Ağustos’u hepsi unuttu / 20.08.2025
- Hünkar’ın huzurunda büyük terbiyesizlik / 19.08.2025
- Kuran’ı hayatımızdan çıkardık / 18.08.2025
- AKP’nin derin Bartholomos sessizliği -2- / 17.08.2025
- AKP’nin derin Bartholomeos sessizliği -1- / 16.08.2025
- Halkın iktidarı zenginlerin medarı iftiharı / 15.08.2025
- Komisyoncudan çok komisyoncu oldular / 14.08.2025
- Gazze mitingleri / 13.08.2025
- Öcalan’a ‘katil’ denilmesi doğru değil mi? / 11.08.2025
- 17 Ağustos’u hepsi unuttu / 20.08.2025
- Hünkar’ın huzurunda büyük terbiyesizlik / 19.08.2025
- Kuran’ı hayatımızdan çıkardık / 18.08.2025
- AKP’nin derin Bartholomos sessizliği -2- / 17.08.2025
- AKP’nin derin Bartholomeos sessizliği -1- / 16.08.2025
- Halkın iktidarı zenginlerin medarı iftiharı / 15.08.2025
- Komisyoncudan çok komisyoncu oldular / 14.08.2025
- Gazze mitingleri / 13.08.2025
- Öcalan’a ‘katil’ denilmesi doğru değil mi? / 11.08.2025