logo
29 NİSAN 2024

SURRE ALAYLARI-1

08.02.2003 00:00:00
Tahkim edilen duvar

Kamil BAYRAKTAR

1992 yılı idi. Öğüt dergisinin yayın hayatında bulunduğu dönemdi. Şu anda Meltem TV'de görev yapan Selim Kotil ve Türkiye gazetesinden Ferat Gülver ile birlikte Malezya, Singapur ve Tayland'ı kapsayan bir inceleme-araştırma gezisine gitmiştik. Seyahat ettiğimiz Malezya Havayollarına ait uçak gidişte olduğu gibi dönüşte de Umman'a uğramıştı. Umman, takriben 11 saat süren uçak yolculuğunda tabir-i caizse mola verilen, yakıt ikmali yapılan, ihtiyaç giderilen bir Müslüman Arap ülkesiydi. İşte bu molanın dönüşe rastlayanında ben bir şeyler atıştırmaya giderken Selim Kotil ve Ferat Gülver freeshop'a gitmeyi tercih etmişlerdi. Aperatif bazı şeyler yeme işini bitirip uçağa gidiş kapısına doğru yöneldiğimde Selim Kotil, gümrükten geçmiş bizi bekliyordu. Fakat Ferat Gülver yoktu. Ben de gümrükten geçtim. Selim Kotil bana, "Kamil abi Ferat freeshopta kaldı. Bir zahmet git bak" dedi. Gidip bakmak da gerekiyordu. Çünkü uçağın kalkış anına çok az zaman kalmıştı. Hemen, orada bulunan görevli birine İngilizce olarak, bir arkadaşımın freeshopa gittiğini, geciktiğini söyledim. Gidip bakmak için müsaade istedim. Görevli memur Madrit'e mi, İstanbul'a mı gittiğimizi sordu. "İstanbul'a" dedim. Demekle birlikte de nasıl bir zorluk kapısını çaldığımı anladım. Çünkü görevli izin vermedi. "Gidemezsin" dedi. Kendisine arkadaşımızın İngilizce, Arapça bilmediğini, biraz daha gecikirse burada kalmak gibi bir sonuçla karşılaşacağını, onun için yardımcı olmaları gerektiğini söyledim. Görevli, "Nuh" diyor "Peygamber" demiyordu. Bütün yolcular neredeyse uçağa gitmişler, bir tek biz kalmıştık. Çıkış kapısının kapanmasına an vardı. Her an kapanabilirdi. Görevliye defalarca müracaat etmemize, adeta mekik dokumamıza rağmen bildiğini okumaya devam ediyordu. Bu; biraz ileride bulunan ve amir konumundaki bayanın dikkatini çekmiş olacak ki vaziyeti sordu. Aynı şeyleri ona da anlattık. Kadın ve anne olmanın getirdiği bir rikkatten olsa gerek izin verdi de Ferat Gülver'i bulduk ve uçağa zor yetiştik.

Oradaki memur yapacağını yapmış, bizi epeyce yormuş, belki de üçümüzün de uçağı kaçırması gibi bir sonla karşılaşmak için elinden geleni ardına koymamıştı. Böyle bir tavır takınması "İstanbul'a mı, Madrit'e mi?" sorusuna verdiğimiz "İstanbul'a" cevabındandı. "Madrit'e" deseydik, İspanyol muamelesi görecek böyle bir problemle karşılaşmayacaktık. Yani bir Müslüman Arapın, Müslüman Türk'e olan tipik düşmanlığı, Osmanlı torunu düşmanlığı ile karşı karşıya kalmıştık. Bu Müslüman Arap görevli, sadece Müslüman Türk olduğumuz için işimizi zorlaştırmış, işi yokuşa sürmüştü.

Suud'un anlaşılmaz tavrı

Bizim Umman'da yüz yüze geldiğimiz bu tür bir davranışın, hac mevsiminde hacı adaylarına da reva görüldüğüne dair haberleri hep duymuş olmamız bir yana bu davranışın daha başka sahalardaki yansımalarından da geçilmiyor. Kâbe çevresindeki Osmanlı eseri revakların birer birer yok edilişi, 2. Abdülhamit'in, eşsiz projesi Hicaz demiryoluna ait eserlerin bir bir ortadan kaldırılışını duymayan kalmadı. Bugün Saddam bahanesiyle dünyanın gündeminden hiç düşmeyen Irak'ta bile Osmanlıya ait nice eserlerin yerinde yeller esiyor. Hatta bu tavır Arabistan coğrafyası ile de sınırlı değil. Mesela son Bosna soykırımında yıkılmaya yüz tutmuş ve küçük meblağlarla tamiri mümkün Osmanlı eseri camileri, Suudi Arabistan kökten yıktırıp, çok farklı mimarilerle yeniden inşa ettiği biliniyor. Son olarak da 2002 yılı içinde bu türden bir eyleme daha imza attı Suudi Arabistan ve ünlü Ecyad kalesini yerle bir etti. Geçen yıl hacca gidenler bu Osmanlı eserini görme şerefine nail olan son hacılar olurken, bu yıl gidenler maalesef bundan mahrum kalacaklar. Bütün bunlar, bugünkü Müslüman Arapların Müslüman kardeşleri Türklere olan bakışlarının madde üzerindeki tezahürünü gösteriyor. Peki neden böyle bir tavır sergiliyor Müslüman Araplar? Müslüman Arapların, tarihî Osmanlı eserlerinden bile intikam alacak kadar anlaşılmaz işlere imza atmalarının sebebi nedir? Varsa bu sebep ne kadar geçerli bir sebeptir?

İngilizlerin oynadığı başrol

İslâm'ın insanlığa indiği, Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed'in (sav) ebedî istirahatgâhı Ravza-i Mutahhara ile Müslümanların kıblegâhı Kâbe-i Muazzama'yı bünyesinde barındırdığı için çok büyük önem taşıyan Hicaz bölgesi takriben 4 asır Osmanlı İmparatorluğunun idare ve himayesinde kaldı. Tarihte eşine rastlanmadık tarzda bir insanlık medeniyeti örneği sergileyen bu imparatorluğun "Hadimü'l Haremeyn"liği, kaderin bir tecellisi olarak miadını doldurmaya yüz tuttuğu 19. Yüzyılın sonlarına kadar sürdü. Müslümanların Kıblegâhının, iki cihan serveri Peygamberinin Ravza-i Mutahharasının bulunduğu ve İslam'ın ayak izlerinin, nefesinin, tarihinin, kökünün her karış toprağına nakış nakış işlenmiş olduğu bu coğrafya bizden, 20. Yüzyılın ilk dünya savaşı ile birlikte koparıldı. "Petrol"ün varlığının tespitinin birinci sebep sayılabileceği bu koparma işleminde bugünün ABD'sinin yerindeki İngilizler büyük, hatta başrol oynadı. Öyle ki Müslüman Arap kardeşlerimizin tabir-i caizse kanına girilerek Osmanlı arkadan hançerletildi. Bugün bile göz yaşlarıyla ancak söylenebilen "Burası Yemendir / Gülü çimendir / Giden gelmiyor / Acep nedendir?" misali türküler, dünyaya 600 yıl nizamat vermiş bir imparatorluğun bakiyesi topraklarda yeri, göğü inletir oldu.

Osmanlı "Hakim"liği değil "Hadim"liği seçti

İngilizler, bu arkadan hançerlemeyi, Hampher, Lawrence gibi binlerce misyoner ajanın çalışmasıyla ilmi değil tamamen siyasi mahiyet taşıyan bir mezhep kurmak ve hilafetin Müslüman Arapların hakkı olduğu havucunu uzatmak suretiyle gerçekleştirdi. Diğerleri bir tarafa Osmanlıların bir sömürge imparatorluğu hüviyetiyle Müslüman Arap topraklarını sömürdüğü argümanını da kullandı. Yani iddiaya göre Osmanlı, Hicaz bölgesini de fethettikten sonra kaynaklarını merkeze, İstanbul'a, Anadolu'ya aktarmıştı. Halbuki gerçek tam tersi idi. Bir kere bu bölgelerin o dönemde merkeze aktarılacak bir kaynağı yoktu. İkincisi, asıl Osmanlı, inancının gereği olarak bu bölgelere kaynak aktarmış, dünyanın yatırımını yapmıştı. Bu yatırımın neticesinde ortaya çıkan eserler, petrol nimetini sömürmek için bu bölgeyi Osmanlıdan kopararak kendi inisiyatiflerine alan İngilizler başta olmak üzere Batılıların bir dediğini iki etmeyen zihniyet tarafından yıka yıka bitirilemiyordu. Kaldı ki Osmanlı, bir an bile "hâkim"lik sıfatına rıza göstermeyecek derecede kendini "hâdim" bildiği bu kutsal toprakları nakış nakış eserlerle işlemekle de kalmadı. İki cihan serverinin ırkından, soyundan ve de dininden olma özelliği taşıyan insanların, Müslüman Arap kardeşlerinin de hem midesini, hem gönlünü ihya eden bir icraatı da gerçekleştirdi. Kardeş bildiği Müslüman Araplara yığın yığın akçe gönderdi. Bunu sıradan bir posta işlemi çerçevesinde değil, Kâinatın Efendisinin soyundan gelen insanların gönlüne girme bilinciyle eşine ender rastlanan bir estetikle yaptı. Yukarıdaki iddiayı da ters yüz edecek şekilde, Osmanlının, "Hadimü'l Harameyn" sıfatını taşıdığı dönemde, kardeş bildiği Müslüman Araplar için Mekke ve Medine'ye gönderdiği ve bu "dosya"mıza konu teşkil eden para ve hediyeler, tarihe "surre" olarak geçti.

Dağları delen Ferhatlar ülkesinin hali

Geçmişte, dünyaya nizamat veren bir ecdâdın torunları tarafından kurulan Türkiye, garip bir ülke haline geldi. Esen her rüzgârda savrulan, "Batı ne der? AB ne der? ABD ne der?" dürtüsü ile hareket etmeyi devlet politikası bilen bir ülke haline geldi Türkiye. Türkiye sanki müthiş bir mazisi, tarihi birikimi olan bir ülke gibi değil de köksüz, hafızası yok olmuş bir ülke gibi hareket ediyor. Tarihinin, coğrafyasının, yer altı-yer üstü zenginliklerinin, jeo-stratejik öneminin, insan potansiyelinin, gücünün hemen herkes farkında; farkında olmayan bir tek Türkiye'nin kendisi. Paçalarından korkaklık, ürkeklik, nemelazımcılık, aşağılık kompleksi ile doluluk, günü kurtarmayı esas alan bir anlayışın zebunu olmuşluk akıyor. Tarihte her alanda lokomotiflik yapmış bir ecdadın torunlarının ülkesi, başkalarının lokomotifine vagon olmayı adeta kendine görev biçmiş durumda. Kıbrıs ve Ege başta olmak üzere zerrelerinde dahi haklılık fışkıran davalarında başı dik hareket etmeyi adeta zül addeder konumda. "Dosya"mıza konu olan Surre'nin çağrıştırdığı coğrafya ile aramıza örülen İngiliz duvarını sürüp gidecek bir kader olarak algılıyor.

Müslüman Araplarla arasındaki kardeşlik bağlarını kimlerin kopardığı ortaya çıkmış. Niçin ve hangi araçları kullanarak yaptığı tek tek ortaya serilmiş. Buna rağmen Türkiye hâlâ araya çekilen duvara göre hareket ediyor. Duvarı çekenler de malı götürüyor, sömürüyor, sömürüyor. İşin garip tarafı Türkiye, kardeşleri ile arasına duvar çekenlerin kılıcını çalıyor. Irak'a ne için saldırmak istediği belli olan ABD ve İngiltere'nin savaş borusunu çalma gibi bir yanlışın altına imza atmaktan kaçınmıyor. Adam nehrin doğal akış yönünü değiştiriyor, Türkiye, bu nehrin yönünü doğal yatağına çevirme gücünü kendinde bulamıyor. Şirin'i için dağları delen Ferhat'ın ülkesi yapıyor bunu. Adeta sinirleri alınmış insanlar ülkesi haline gelmiş Türkiye.

İngiliz duvarına "Surre" güllesi

İşte Türkiye'nin, İngiliz oyunu ile gündeme gelen ve günümüzde de devam eden Müslüman Arap kardeşleri ile olan limoni vaziyetin sebebinin Türkiye olmadığını gösterecek gerçeklerden birisidir Surre olayı. Ama, bu olaydan haberdar bile değiliz. Bu gerçek daha nice gerçekler gibi tozlu raflarda tozlanmaya terk edilmiş. Bereket, nice gerçekleri bünyesinde barındıranlar gibi bir pula Bulgaristan'a satılmamış, ama, "işte gerçek bu!" diyecek şekilde de gündeme sokulmamış. Hep gerçeklerin üstünün örtülmesi yeğlenmiş. Ve bu bir alışkanlık, hastalık haline dönüşmüş. Aynı şey "dosya"mıza konu teşkil eden Surre için de geçerli olmakla birlikte, bir isim, İbrahim Ateş, bu gerçeği, tozlu raflardan indirme cesaretini göstermiş. Bugün kayıtdışı ekonomi diye feryad ü figan edilen Türkiye'nin bir öncesi Osmanlı Devleti'nin nasıl bir kayıtlılık örneği sergileyen özellik taşıdığını ortaya koyan yanıyla da istifademize sunmuş. Ama bu fedakar çalışma da bu kez Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Vakıflar Dergisi'nin sahifeleri arasında tozlanma gibi bir kaderle başbaşa bırakılmış. Bize düşen bu sahifelerdeki tozları silmek ve Müslüman Arap ile Müslüman Türk arasına İngiliz tarafından örülen duvarı yıkacak şeylerden sayılabilecek bu gerçeği tekrar dikkatlere sunmak oldu.

Yarın: Emsalsiz Hicaz vizyonu
Üç AB ülkesi vize başvurusu almayı durdurdu
Vizesizi geçtik vizeyle bile hayal!
CNN International’dan İmamoğlu röportajı
'Muhalefetin en iyi umudu'
Trabzonspor'dan muhteşem geri dönüş
Onuachu attığı gollerle yıldızlaştı
Yapılan o zamma tepki gösterdi
Resmen uçuyoruz!
Göztepe yeniden Süper Lig'de
2 senelik hasret bitti
İsrail 'Gazze'deki katliama devam' dedi
Savaşı sürdürme planı onaylandı!
Minik Edanur'un cenazesi ailesine verilmedi
DNA testinin sonucu bekleniyor
Program seçimi ne anlama geliyor?
Özgür Özel’den ‘Asker’ mesajı
'Kaybede kaybede kazanmayı öğrendik'
Seçim zaferinin sırrını açıkladı
İYİ Parti'de kurultay sonrası sular durulmadı
'İstifa furyası olabilir'
Beşiktaş'ta zincirleme trafik kazası
Çok sayıda araç bir birine girdi!
Baş asacı, kapıcı başı, hancı, çamaşırcı
Anadolu'da 4 bin yıl önceki meslekler
İsrail polisi azgınlara koruma sağladı
Yerleşimciler Mescid-i Aksa'yı bastı
Korhan Berzeg’in ölümünde sır perdesi kalkmadı
Eşi ve kızı soruları yanıtsız bıraktı
Üretimi Konya'da yapıldı
Koca Yusuf, Gabar'da petrol arıyor
Üç AB ülkesi vize başvurusu almayı durdurdu
Vizesizi geçtik vizeyle bile hayal!
CNN International’dan İmamoğlu röportajı
'Muhalefetin en iyi umudu'
Trabzonspor'dan muhteşem geri dönüş
Onuachu attığı gollerle yıldızlaştı
Yapılan o zamma tepki gösterdi
Resmen uçuyoruz!
Göztepe yeniden Süper Lig'de
2 senelik hasret bitti
İsrail 'Gazze'deki katliama devam' dedi
Savaşı sürdürme planı onaylandı!
Minik Edanur'un cenazesi ailesine verilmedi
DNA testinin sonucu bekleniyor
Program seçimi ne anlama geliyor?
Özgür Özel’den ‘Asker’ mesajı
'Kaybede kaybede kazanmayı öğrendik'
Seçim zaferinin sırrını açıkladı
İYİ Parti'de kurultay sonrası sular durulmadı
'İstifa furyası olabilir'
Beşiktaş'ta zincirleme trafik kazası
Çok sayıda araç bir birine girdi!
Baş asacı, kapıcı başı, hancı, çamaşırcı
Anadolu'da 4 bin yıl önceki meslekler
İsrail polisi azgınlara koruma sağladı
Yerleşimciler Mescid-i Aksa'yı bastı
Korhan Berzeg’in ölümünde sır perdesi kalkmadı
Eşi ve kızı soruları yanıtsız bıraktı
Üretimi Konya'da yapıldı
Koca Yusuf, Gabar'da petrol arıyor

Almanya ve iki AB ülkesi daha Türkiye'den vize başvurularını durdurdu!

Son yıllarda Türk vatandaşlarına yönelik Schengen başvurularındaki ret oranları tarihin en yüksek seviyelerine ulaşırken, bazı Avrupa ülkeleri, yoğunluğu gerekçe göstererek Türkiye'ye vize başvurularını Mayıs sonuna kadar kapattı.
28.04.2024 22:22:00
Haber Merkezi
Almanya ve iki AB ülkesi daha Türkiye'den vize başvurularını durdurdu!
Almanya ve iki AB ülkesi daha Türkiye'den vize başvurularını durdurdu!
Türkiye'nin Avrupa Birliği ülkeleri ile olan siyasi ilişkilerindeki gerilimlerin yanı sıra, son yıllarda para karşılığı satılan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlıklarının sayısındaki artış, Schengen vizesi başvurularına büyük darbe vurmuş durumda.

Yüzde 20'ye yaklaşan ret oranı ile Türkiye, Avrupa'dan tarih boyunca en fazla ret yediği başvurusu takvimini geçirirken, yaşananlara rağmen AB ülkelerine yönelik talep kesilmiş değil.

TÜRKİYE'DEKİ FİYATLAR VATANDAŞLARI AVRUPA'YA İTİYOR

Türkiye'de yaşanan yüksek enflasyon ortamı nedeniyle, restoran ve kafeler başta olmak üzere tatil köyleri, pansiyon ve otellerin bulunduğu birçok işletme mal ve hizmet bedellerinde rekor seviyelerde artışa giderken, yerli turistler bu duruma Avrupa'ya giderek tepki gösteriyor.

Yaşanan kur şoklarına rağmen Avrupa ülkelerindeki mevcut fiyatların Türkiye'ye kıyasla uygun olduğunu belirten vatandaşlar, Schengen vizesine başvuruda bulunurken, kötü haber 3 Avrupa ülkesinden geldi.

BU ÜLKELERE HAZİRAN AYINA KADAR BAŞVURULAMAYACAK

Halktv.com.tr'nin haberine göre, İspanya, İtalya ve Almanya, yoğun vize başvuru taleplerini gerekçe göstererek Mayıs ayının sonuna kadar randevuları kapattı.

Avrupa'ya gitmek isteyen vatandaşlar, daha uygun randevu tarihi veren ülkelerin listesini merak ederken, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik kısa süreli vize uygulaması da yeni başvuruların yığılmasına neden oluyor.

Schengen Bölgesi'nde bulunan ülkeler, Türk vatandaşlarına genel olarak yalnızca 2 aylık süreyle vize verirken, bu vizeleri yenilemek isteyen vatandaşların talepleri de yeni randevu alınmasını imkansız hale getiriyor.


Hüseyin Baş, Erdoğan'ın 'Vizesiz Almanya' müjdesini hatırlattı

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, vize başvurularını askıya alan ülkeler arasında geçtiğimiz hafta Türkiye'yi ziyaret eden Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in ülkesi Almanya'nın da olduğunu belirterek, Erdoğan'ın görüşmede Almanya'ya vizesiz seyahatin de gündeme geldiğini söylediğini hatırlattı.



İBB çukurunda öldü, cenazesi ailesine verilmedi

Küçükçekmece Menekşe'de İBB'nin çalışması sırasında oluşan su dolu çukura düşerek hayatını kaybeden 5 yaşındaki minik Edanur'un cenazesi ailesine verilmedi
28.04.2024 17:28:00 / Güncelleme: 28.04.2024 17:33:49
İHA
İBB çukurunda öldü, cenazesi ailesine verilmedi
İBB çukurunda öldü, cenazesi ailesine verilmedi
Küçükçekmece Menekşe'de İBB'nin çalışması sırasında oluşan su dolu çukura düşerek hayatını kaybeden 5 yaşındaki minik Edanur'un annesi konuştu. Cezaevinden izinli çıkan ve soluğu Adli Tıp Kurumu'nda alan acılı anne Nurcan Gezer, "Çocuğumu Edirne cezaevinde yanıma almak istedim ancak izin vermediler. Cenazeyi alabilmemiz için DNA testi istiyorlar" ifadelerini kullandı.  

Küçükçekmece Menekşe sahilinde dün teyzesi ve akrabaları ile pikniğe giden 5 yaşındaki Edanur Gezer, İBB çalışması sonucu oluşan su dolu çukura düşerek hayatını kaybetmişti. Minik Edanur'un cenazesi otopsi işlemleri için Adli Tıp Kurumu'na getirildi. Edenur'un anne ve babasının cezaevinde olduğu öğrenildi. Kızının ölümü üzerine cezaevinden izinli çıkan Bulgaristan vatandaşı acılı anne Nurcan Gezer, Adli Tıp Kurumu'na geldi.

Edirne cezaevinden izinli çıktığını anlatan Nurcan Gezer, "Ben cezaevinde çocuğumu yanıma almak istedim. 'Bakacak kimsem yok' dedim ama izin vermediler. Şimdi cenazesini almaya geldim. Kızımın babası Türk vatandaşı. Cenazeyi vermek için DNA testi istiyor savcılık. Ben biran önce kızımın cenazesini almak istiyorum" ifadelerini kullandı.

Kızının teyzesi ile birlikte yaşadığını söyleyen Gezer, "Denize piknik alanına gitmişler. Piknik alanında oynarken çukurun içine düşmüş. Çocuğu göremeyince güvenliğe gitmişler. Güvenlik görevlileri direk kuyuya bakmaya gitmiş. Kardeşim direk suya atlamış çocuğu kurtarmaya çalışmış. Güvenlik hiçbir şey yapmamış. Kızımı en son 1.5 ay Silivri cezaevinde görmüştüm. Edirne'ye nakil olduktan sonra hiç göremedim" şeklinde konuştu.

Minik Edanur'u su birikintisinden çıkartan dayı Selçuk Yaşar ise "Böyle bir şey olamaz. Biz adalet istiyorum. Ben atlayıp çıkardım yeğenimi. Güvenlik hiçbir şey yapmadı. Kucağıma aldığımda gitmişti. Beni yutuyordu çukur beni içine çekecekti. Orada bu alanın çevrilmesi gerekliydi. Etrafında hiçbir şey yoktu. Su üstünü kapatmış. Ailesi perişan durumda. Cenazeye kaldıramıyoruz" diye konuştu.

Minik Edanur'un kimlik belgesinin bulunmadığı, cenazesinin aileye teslim edilebilmesi için DNA testi  sonuçlarının bekleneceği öğrenildi.

Edanur'un su dolu çukurda ölümüyle ilgili soruşturma başlatıldı

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İstanbul Küçükçekmece'de su dolu olan çukura düşerek hayatını kaybeden Edanur'a başsağlığı dileyerek olayla ilgili adli soruşturma başlatıldığını duyurdu.
28.04.2024 16:05:00
Haber Merkezi
Edanur'un su dolu çukurda ölümüyle ilgili soruşturma başlatıldı
Edanur'un su dolu çukurda ölümüyle ilgili soruşturma başlatıldı
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İstanbul Küçükçekmece'de bulunan bir parkın içinde bulunan su dolu çukura düşerek hayatını kaybeden Edanur'a başsağlığı dileyerek olayla ilgili adli soruşturma başlatıldığını duyurdu.

Sosyal medya platformu X üzerinden konuya ilişkin açıklama yapan Bakan Tunç şu ifadelere yer verdi:

'İstanbul Küçükçekmece ilçesi Menekşe Sahil Parkı içinde açıldığı tespit edilen ve içi su dolu olan çukura düşerek hayatını kaybeden Edanur evladımızın ölümü bizleri derinden üzdü. Evladımıza Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum. Olayın hemen ardından Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından adli soruşturma başlatılmıştır. Kusur tespiti için uzman bilirkişi heyeti görevlendirilmiştir. Evladımızın hayatını kaybetmesinde sorumluluğu bulunanlar hakkında adli soruşturma titizlikle yürütülecektir.'

Kelime-i Tevhid yazılı bayrakla yürüyen şahsa müdahale ettiği için tutuklanan kişinin ifadesi ortaya çıktı

Eskişehir'de yapılan Gazze'ye destek yürüyüşünün ardından elindeki 'Kelime-i Tevhid' yazılı bayrakla yürüyen kişiye müdahale ettiği gerekçesiyle tutuklanan şahsın ifadesinde 'Sosyal medyada benim üzerinde bir linç kampanyası var' dediği öğrenildi.
28.04.2024 13:54:00
İhlas Haber Ajansı
Kelime-i Tevhid yazılı bayrakla yürüyen şahsa müdahale ettiği için tutuklanan kişinin ifadesi ortaya çıktı
Kelime-i Tevhid yazılı bayrakla yürüyen şahsa müdahale ettiği için tutuklanan kişinin ifadesi ortaya çıktı
23 Nisan Cumartesi günü Eskişehir Gazze Platformu tarafından İsrail'in saldırısı altındaki Filistin'e destek amacıyla yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüşün ardından 'Kelime-i Tevhid' bayrağıyla yürüyen Y.U. isimli şahsa çevredeki vatandaşlar tarafından tepki gösterildi. Oluşan kargaşa esnasında Y.U.'ya yönelik tehdit ve küfür içerikli saldırı gerçekleştirdiği belirlenen H.K.T. adlı kişi, olaya ait görüntülerin sosyal medyada yer almasının ardından Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma ile gözaltına alındı.

Emniyetteki işlemleri tamamlanan H.K.T., 'Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama' ve 'Nitelikli yağmaya teşebbüs' suçları çerçevesinde adliyeye sevk edildi.

Savcılık ifadesinin ardından Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edilen H.K.T., 'Nitelikli yağmaya teşebbüs' suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi.

'Bayrağın ne olduğunu bilmiyordum'

Sulh Ceza Hakimliği'nde verdiği ifadede müdahale ettiği olaydaki bayrağın üzerinde Kelime-i Tevhid yazdığını bilmediğini belirten H.K.T., suçlamaları kabul etmedi.

Sosyal medyada kendisi üzerinden bir linç kampanyası yürütüldüğünü de belirten H.K.T., ifadesinde şunları söyledi:

'Kamera görüntülerindeki kişi benim, ben olayın sonunda oradaydım. Olay yeri çok kalabalıktı, bende buradan git burası karışacak şeklinde uyarmak için gittim. Ona, 'Burada problem çıkar linç ederler' dedim. Görüntülerde bu kısım kesilmiş ne bayrağı olduğu konusunda bir fikrim yoktu. Benim olayından haberim yoktu. Ben dükkanda müşterimle ilgileniyordum. Kalabalığı gördüm, arkadaşım da kalabalığın içerisindeydi, ben de arkadaşımı kalabalığın arasından çıkarmak için gittim. Şu an sosyal medyada benim üzerinde bir linç kampanyası var. Olay saptırılıyor. O gün Filistin yürüyüşü olduğunu dün akşam öğrendim. Arkadaşın elinde tuttuğu bayrak Tevhid bayrağıymış, bayrağın ne olduğunu bilmiyordum. Tehditvari hiçbir eylemde bulunmadım, orada ortalığı karıştıran başkasıdır. Ben oradaki kimseyi tanımıyorum, 14 yıldır o sokaktayım, şu ana kadar hiçbir problem olmamıştır. Suçlamaları kabul etmiyorum.'
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.