Taif’de, Akabe’de ve Resulüllah’ın hicretinde Hz. Ali
Miladi 620 yılı Resulullah için ard arda kayıpların yaşandığı bir yıl oldu. Oğulları Kasım ve Abdullah’ın vefatının ardından, amcası Ebu Tâlib ve hanımı Hatice’yi kaybeden Resulüllah, adeta ikinci kez öksüz ve yetim kaldı
02.01.2023 20:36:00





Miladi 620 yılı Resulullah için ard arda kayıpların yaşandığı bir yıl oldu. Oğulları Kasım ve Abdullah'ın vefatının ardından, amcası Ebu Tâlib ve hanımı Hatice'yi kaybeden Resulüllah, adeta ikinci kez öksüz ve yetim kaldı.
Bu sebeple bu yıla Hüzün Yılı adı verilmiştir. Ebu Tâlib'in ölümünden sonra Kureyş, Resulüllah'a baskı ve zulümlerini iyice arttırdı.
Mekke'de Kureyş'in saygı duyduğu, çekindiği kimse kalmamıştı. Peygamberimiz bu gerçeği dile getirerek şöyle buyurmuştur:
"Ebu Tâlib, ölünceye kadar Kureyş Bana saldırmaktan çekinirdi."
Kureyş'in baskı ve zulümlerinin iyice arttırması üzerine civardaki kabilelerle temasa geçen Allah Resulü ilk Taif'e giderek işe başladı.
Ancak Taifliler O'nun çağrısına olumlu cevap vermedikleri gibi çocuk ve köleleri kışkırtarak Peygamberimizi taşladılar.
Zeyd b. Hârise ile Hz. Ali kendilerini atılan taşlara siper ederek Peygamberimizi korudular.
İkisi de çeşitli yerlerinden yaralanmışlardı. Buna rağmen Hz. Peygamber'e taşlar isabet etti ve ayaklarından kanlar akıyordu.
Akabe biatlerinde Hz. Ali
Resul-i Ekrem Taif dönüşü, müşriklerin işkence ve zulümlerini arttırmalarından yılmamış Ukaz, Mecenne, Zülmecaz panayırlarına gelen kabileleri İslam'a davet etmeyi sürdürmüştür.
Bi'set'in 11. yılında hac mevsiminde Allah Resulü 6 kişiden oluşan Medineli bir kafile ile görüştü. Medine'nin Hazrec kabilesinden olan bu kafileye Resulüllah İslam'ı anlattı. Onlar da şahadet getirerek Müslüman oldular.
Bir sene sonra aynı yerde buluşmak üzere Allah Resulü'ne söz verip Mekke'den ayrılan Hazrecliler bir yıl sonra Allah Resulü'ne geldiler.
Abdulmuttalib'in evinde gizli bir görüşme gerçekleştirdiler. Bu tarihî ittifak gerçekleştirildiği sırada Hz. Peygamber'in yanında amcası Hz. Hamza, Hz. Abbas ve Hz. Ali bulunuyordu.
Buluşmanın gizliliği için her türlü tedbir alınmıştı. Buna rağmen müşrikler arasında fısıltı halinde haberler kulaktan kulağa dolaşıyordu. Silahlarıyla toplantı yerine geldiler.
Hz. Hamza ve Hz. Ali kılıçlarını çekerek onları karşıladılar. Hz. Hamza'ya toplantının olup olmadığını sordular.
Hz. Hamza öyle bir şey olmadığını söyledi. Kureyşliler bir sonuç alamadan geri döndüler.
Resulüllah'ın hicretinde Hz. Ali
Ebu Tâlib'in ölümünden sonra Kureyş'in Allah Resulü'ne ve Müslümanlara yönelik baskı ve işkenceleri iyice artmıştı. Resulüllah bu şartlar altında on üç yıl mücadele etti.
Allah'ın bir lütfu olarak, bu dönemde Medine'nin Evs ve Hazrec kabileleri İslam'ı kabul etmişlerdi.
Medineli Müslümanlar Resulüllah'a biat ettiler ve kendi kadın ve çocuklarını korudukları gibi Hz. Peygamberi de koruma ve himaye etme sorumluluğunu üstlendiler. Bu olaya İkinci Akabe Biatı denir.
Kureyş'in ileri gelenleri Medine'nin İslam için bir yurt olacağını anlamışlardı. Bu duruma bir çözüm bulmak için Darü'n-Nedve'de toplandılar.
Bu toplantıda bazıları Hz. Peygamberi sürgün etmeyi veya hapsetmeyi teklif ettiyseler de bu teklif kabul görmedi.
Sonunda O'nu öldürmeye karar verdiler. Ancak Hz. Muhammed'i öldürmek kolay değildi.
Sonunda Kureyş'in ileri gelenleri, her kabileden bir kişinin seçilmesi ve bu seçilen kişilerin gece yarısı Hz. Peygamberin evine hücum ederek O'nu öldürmeleri kararını aldı.
Her kabileden bir kişi seçilmesinden maksat Haşimoğulları'nın intikam almaya kalkmalarının önüne geçmekti.
Zira bütün kabilelerle savaşmaya güçleri yetmeyeceğinden kan parasına razı olacaklardı. Böylece İslam'ın da kökünü kazımış olacaklardı.
Allah-u Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor. "Hani bir zamanlar kâfir olanlar Seni bağlayıp, hapsetmek yahut öldürmek yahut da yurdundan çıkarmak için düzenlere başvurmuşlardı. Bu düzeni kurarken Allah da düzenlerini bozuyordu. Allah hilekârları cezalandıranların en hayırlısıdır."
Yüce Allah düşmanların bu komplosunu Hz. Peygamber'e bildirdi ve gece Mekke'den çıkmasını emretti.
Bunun üzerine Resulüllah, Hz. Ali'yi çağırarak şöyle buyurdu: "Kureyş müşrikleri, gece yarısı kalabalık bir toplulukla evime saldırarak Beni yatağımdayken öldürme kararı aldılar. Bu yüzden Allah tarafından Mekke'yi terk etmekle görevlendirildim. Bu gece Benim yatağımda yat ve yeşil örtümü üzerine ört. Böylece onlar evde olduğumu zanneder ve Beni takip etmezler."
İmam Ali, denileni yaptı. Kâfirler, Hz. Peygamberin evini akşamdan çembere aldılar. Kırk kişilik grup evi o derece denetim altında tutuyordu ki, bir sinek dahi uçmuyordu.
Tarihçiler, Hz. Muhammed'in Yasin Suresi'nin sekiz ve dokuzuncu ayetlerini okuyarak bir tanesine dahi fark ettirmeden katillerin arasından çıkıp gittiğini yazıyor.
Katiller, kılıçlarını kınından sıyırarak Hz. Peygamberin evine hücuma geçtiler.
Ancak Hz. Muhammed'in yatağında Hz. Ali'yi görünce şaşkınlıkla sordular, "Muhammed nerede?" Hz. Ali şöyle cevap verdi: "Ben, sizin O'nu gözetleyen bekçiniz miyim? Maksadınız O'nu çıkarmaktı, O da kendiliğinden şehirden çıktı gitti."
Cenab-ı Hak Hz. Ali'nin bu eşsiz fedakârlığını Kur'an'da şöyle ifade etmektedir:
"İnsanlardan öyleleri vardır ki (Ali gibi hicret gecesi Peygamberin yatağında yatmak suretiyle) Allah rızasına nail olmak için kendini satar, Allah rızasını alır. Allah kullarını esirger."
Müfessirlerin hemen hepsi, bu ayetin Hz. Ali hakkında indiğini tasdik etmiştir. (Bu konuda ihtilaf var! İbn-i Teymiyye ve Cahiz gibi bazı Sünni âlimler Hz. Ali'nin Hz. Peygamberin yatağında yatmasının bir fazilet olmadığını iddia etmektedir).
Resulüllah, Hz. Ali'ye kendisine emanet edilen şeyleri sahiplerine ulaştırması ve gece yatağına yatmasını söyledikten sonra:
"Sana söylediklerimi yerine getir, Allah ve Resulü'ne hicret etmeye her an hazır ol. Sana göndereceğim yazı eline geçince derhal yola çık" buyurdu.
Hz. Ali Hz. Peygambere şu cevabı verdi: "Ya Resulallah! Kendimi Sana feda edersem Sen kurtulacak mısın?"
Resulüllah, "Evet Rabbim, Bana bunu vaad etti" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ali Allah'a şükrünü eda etti. (Bu olayı çok sayıda âlim nakletmiştir).
Daha sonra Resulüllah Hz. Ali'yi kucakladı ve ikisi de ağlamaya başladı. Hz. Peygamber Hz. Ali'nin tavrına olan sevincinden, Hz. Ali de Resulüllah'dan ayrılacağı için ağlıyordu.
Mekke'den ayrıldıktan sonra Sevr Mağarası'na giden ve orada 3 gün konaklayan Hz. Peygamber yola çıktı ve Rebiü'l-evvel ayının on ikinci günü Medine yakınlarındaki Kuba'ya vardı. Ve birkaç gün orada kaldı.
Ebu Bekir ısrarla Hz. Peygamber'in Yesrib'e hareket etmesini istediği halde Hz. Peygamber bunu kabul etmedi ve Ebu Bekir'e şöyle buyurdu:
"Ali, Beni canıyla korumuştur. O, Ehl-i Beyt'imin en hayırlısıdır. Amcamın oğlu ve kardeşimdir. Ali gelinceye kadar buradan ayrılmayacağım."
Hz. Ali, Mekke'de bütün emanetleri sahiplerine ulaştırdı. Sonra Kâbe'de yüksek sesle şöyle dedi:
"Ey İnsanlar! Emanetini almayan var mı? Vasiyeti olan biri var mı? Resulüllah'ın kendisine bir hususta söz verdiği kimse var mı?" Kimseden ses çıkmayınca, Hz. Ali Mekke'den ayrıldı. Ali b. Ebi Tâlib, Hz. Peygamberin ayrılmasından sonra Mekke'de üç gün kaldı.
Hz. Ali'nin, Hz. Peygamberin yatağına ölümü göze alarak yatması ve canını ortaya koyması eşi görülmemiş bir fazilettir.
İmam Ali'nin bu tarihî hadise hakkında okuduğu bütün şiirler Suyûti tefsirinde geçmektedir. Hz. Ali şöyle diyor:
"Ben canımı yeryüzünün en iyi insanına ve Allah'ın Evi'ni ve İsmail'in taşını tavaf eden büyük bir Zâta siper ettim.
O büyük şahıs Muhammed'dir. Kâfirler, O'nu öldürmek istediklerinde Ben bu işe kalktım.
Fakat Allah O'nu düşmanının şerrinden korudu. Ben yatağında sabahladım. Hep düşmanın Bana saldırmasını bekliyordum. Kendimi ölüm ve esaret için hazırlamıştım."
Ehl-i Beyt ve Sünni âlimlerin naklettiğine göre:
Yüce Allah, o gece iki büyük meleği olan Cebrail ve Mikail'e hitap etti: "Ben ikinizden birine ölümü, diğerine ise hayatı vermeyi kararlaştırsam hanginiz yaşam hakkını diğerine verip ölüme razı olur?"
Her iki melek de ölüme razı olup böyle bir fedakârlıkta bulunmadı. Bunun üzerine Yüce Allah bu iki meleğe hitap etti: "Yeryüzüne inin ve görün ki Ali nasıl ölümü satın almış, kendisini, Peygambere feda etmiş. O zaman Ali'yi düşmanın şerrinden mahfuz kılın."
Bu olayın faziletini Hz. Ali bizzat kendisi de ifade etmektedir. Ömer'in emriyle halife tayini için kurulan şûradaki azalara hitaben şöyle demiştir:
"Ben, siz şûra üyelerine Allah'ı şahit tutuyorum ki, Benden başka kim, Hz. Peygamber Hira Dağı'ndayken yemek götürdü? Benden başka kim, O'nun yatağında yattı ve kendini O'nun musibetine siper etti?" Oradakiler, "Senden başka kimse değildi" dediler." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Bu sebeple bu yıla Hüzün Yılı adı verilmiştir. Ebu Tâlib'in ölümünden sonra Kureyş, Resulüllah'a baskı ve zulümlerini iyice arttırdı.
Mekke'de Kureyş'in saygı duyduğu, çekindiği kimse kalmamıştı. Peygamberimiz bu gerçeği dile getirerek şöyle buyurmuştur:
"Ebu Tâlib, ölünceye kadar Kureyş Bana saldırmaktan çekinirdi."
Kureyş'in baskı ve zulümlerinin iyice arttırması üzerine civardaki kabilelerle temasa geçen Allah Resulü ilk Taif'e giderek işe başladı.
Ancak Taifliler O'nun çağrısına olumlu cevap vermedikleri gibi çocuk ve köleleri kışkırtarak Peygamberimizi taşladılar.
Zeyd b. Hârise ile Hz. Ali kendilerini atılan taşlara siper ederek Peygamberimizi korudular.
İkisi de çeşitli yerlerinden yaralanmışlardı. Buna rağmen Hz. Peygamber'e taşlar isabet etti ve ayaklarından kanlar akıyordu.
Akabe biatlerinde Hz. Ali
Resul-i Ekrem Taif dönüşü, müşriklerin işkence ve zulümlerini arttırmalarından yılmamış Ukaz, Mecenne, Zülmecaz panayırlarına gelen kabileleri İslam'a davet etmeyi sürdürmüştür.
Bi'set'in 11. yılında hac mevsiminde Allah Resulü 6 kişiden oluşan Medineli bir kafile ile görüştü. Medine'nin Hazrec kabilesinden olan bu kafileye Resulüllah İslam'ı anlattı. Onlar da şahadet getirerek Müslüman oldular.
Bir sene sonra aynı yerde buluşmak üzere Allah Resulü'ne söz verip Mekke'den ayrılan Hazrecliler bir yıl sonra Allah Resulü'ne geldiler.
Abdulmuttalib'in evinde gizli bir görüşme gerçekleştirdiler. Bu tarihî ittifak gerçekleştirildiği sırada Hz. Peygamber'in yanında amcası Hz. Hamza, Hz. Abbas ve Hz. Ali bulunuyordu.
Buluşmanın gizliliği için her türlü tedbir alınmıştı. Buna rağmen müşrikler arasında fısıltı halinde haberler kulaktan kulağa dolaşıyordu. Silahlarıyla toplantı yerine geldiler.
Hz. Hamza ve Hz. Ali kılıçlarını çekerek onları karşıladılar. Hz. Hamza'ya toplantının olup olmadığını sordular.
Hz. Hamza öyle bir şey olmadığını söyledi. Kureyşliler bir sonuç alamadan geri döndüler.
Resulüllah'ın hicretinde Hz. Ali
Ebu Tâlib'in ölümünden sonra Kureyş'in Allah Resulü'ne ve Müslümanlara yönelik baskı ve işkenceleri iyice artmıştı. Resulüllah bu şartlar altında on üç yıl mücadele etti.
Allah'ın bir lütfu olarak, bu dönemde Medine'nin Evs ve Hazrec kabileleri İslam'ı kabul etmişlerdi.
Medineli Müslümanlar Resulüllah'a biat ettiler ve kendi kadın ve çocuklarını korudukları gibi Hz. Peygamberi de koruma ve himaye etme sorumluluğunu üstlendiler. Bu olaya İkinci Akabe Biatı denir.
Kureyş'in ileri gelenleri Medine'nin İslam için bir yurt olacağını anlamışlardı. Bu duruma bir çözüm bulmak için Darü'n-Nedve'de toplandılar.
Bu toplantıda bazıları Hz. Peygamberi sürgün etmeyi veya hapsetmeyi teklif ettiyseler de bu teklif kabul görmedi.
Sonunda O'nu öldürmeye karar verdiler. Ancak Hz. Muhammed'i öldürmek kolay değildi.
Sonunda Kureyş'in ileri gelenleri, her kabileden bir kişinin seçilmesi ve bu seçilen kişilerin gece yarısı Hz. Peygamberin evine hücum ederek O'nu öldürmeleri kararını aldı.
Her kabileden bir kişi seçilmesinden maksat Haşimoğulları'nın intikam almaya kalkmalarının önüne geçmekti.
Zira bütün kabilelerle savaşmaya güçleri yetmeyeceğinden kan parasına razı olacaklardı. Böylece İslam'ın da kökünü kazımış olacaklardı.
Allah-u Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor. "Hani bir zamanlar kâfir olanlar Seni bağlayıp, hapsetmek yahut öldürmek yahut da yurdundan çıkarmak için düzenlere başvurmuşlardı. Bu düzeni kurarken Allah da düzenlerini bozuyordu. Allah hilekârları cezalandıranların en hayırlısıdır."
Yüce Allah düşmanların bu komplosunu Hz. Peygamber'e bildirdi ve gece Mekke'den çıkmasını emretti.
Bunun üzerine Resulüllah, Hz. Ali'yi çağırarak şöyle buyurdu: "Kureyş müşrikleri, gece yarısı kalabalık bir toplulukla evime saldırarak Beni yatağımdayken öldürme kararı aldılar. Bu yüzden Allah tarafından Mekke'yi terk etmekle görevlendirildim. Bu gece Benim yatağımda yat ve yeşil örtümü üzerine ört. Böylece onlar evde olduğumu zanneder ve Beni takip etmezler."
İmam Ali, denileni yaptı. Kâfirler, Hz. Peygamberin evini akşamdan çembere aldılar. Kırk kişilik grup evi o derece denetim altında tutuyordu ki, bir sinek dahi uçmuyordu.
Tarihçiler, Hz. Muhammed'in Yasin Suresi'nin sekiz ve dokuzuncu ayetlerini okuyarak bir tanesine dahi fark ettirmeden katillerin arasından çıkıp gittiğini yazıyor.
Katiller, kılıçlarını kınından sıyırarak Hz. Peygamberin evine hücuma geçtiler.
Ancak Hz. Muhammed'in yatağında Hz. Ali'yi görünce şaşkınlıkla sordular, "Muhammed nerede?" Hz. Ali şöyle cevap verdi: "Ben, sizin O'nu gözetleyen bekçiniz miyim? Maksadınız O'nu çıkarmaktı, O da kendiliğinden şehirden çıktı gitti."
Cenab-ı Hak Hz. Ali'nin bu eşsiz fedakârlığını Kur'an'da şöyle ifade etmektedir:
"İnsanlardan öyleleri vardır ki (Ali gibi hicret gecesi Peygamberin yatağında yatmak suretiyle) Allah rızasına nail olmak için kendini satar, Allah rızasını alır. Allah kullarını esirger."
Müfessirlerin hemen hepsi, bu ayetin Hz. Ali hakkında indiğini tasdik etmiştir. (Bu konuda ihtilaf var! İbn-i Teymiyye ve Cahiz gibi bazı Sünni âlimler Hz. Ali'nin Hz. Peygamberin yatağında yatmasının bir fazilet olmadığını iddia etmektedir).
Resulüllah, Hz. Ali'ye kendisine emanet edilen şeyleri sahiplerine ulaştırması ve gece yatağına yatmasını söyledikten sonra:
"Sana söylediklerimi yerine getir, Allah ve Resulü'ne hicret etmeye her an hazır ol. Sana göndereceğim yazı eline geçince derhal yola çık" buyurdu.
Hz. Ali Hz. Peygambere şu cevabı verdi: "Ya Resulallah! Kendimi Sana feda edersem Sen kurtulacak mısın?"
Resulüllah, "Evet Rabbim, Bana bunu vaad etti" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ali Allah'a şükrünü eda etti. (Bu olayı çok sayıda âlim nakletmiştir).
Daha sonra Resulüllah Hz. Ali'yi kucakladı ve ikisi de ağlamaya başladı. Hz. Peygamber Hz. Ali'nin tavrına olan sevincinden, Hz. Ali de Resulüllah'dan ayrılacağı için ağlıyordu.
Mekke'den ayrıldıktan sonra Sevr Mağarası'na giden ve orada 3 gün konaklayan Hz. Peygamber yola çıktı ve Rebiü'l-evvel ayının on ikinci günü Medine yakınlarındaki Kuba'ya vardı. Ve birkaç gün orada kaldı.
Ebu Bekir ısrarla Hz. Peygamber'in Yesrib'e hareket etmesini istediği halde Hz. Peygamber bunu kabul etmedi ve Ebu Bekir'e şöyle buyurdu:
"Ali, Beni canıyla korumuştur. O, Ehl-i Beyt'imin en hayırlısıdır. Amcamın oğlu ve kardeşimdir. Ali gelinceye kadar buradan ayrılmayacağım."
Hz. Ali, Mekke'de bütün emanetleri sahiplerine ulaştırdı. Sonra Kâbe'de yüksek sesle şöyle dedi:
"Ey İnsanlar! Emanetini almayan var mı? Vasiyeti olan biri var mı? Resulüllah'ın kendisine bir hususta söz verdiği kimse var mı?" Kimseden ses çıkmayınca, Hz. Ali Mekke'den ayrıldı. Ali b. Ebi Tâlib, Hz. Peygamberin ayrılmasından sonra Mekke'de üç gün kaldı.
Hz. Ali'nin, Hz. Peygamberin yatağına ölümü göze alarak yatması ve canını ortaya koyması eşi görülmemiş bir fazilettir.
İmam Ali'nin bu tarihî hadise hakkında okuduğu bütün şiirler Suyûti tefsirinde geçmektedir. Hz. Ali şöyle diyor:
"Ben canımı yeryüzünün en iyi insanına ve Allah'ın Evi'ni ve İsmail'in taşını tavaf eden büyük bir Zâta siper ettim.
O büyük şahıs Muhammed'dir. Kâfirler, O'nu öldürmek istediklerinde Ben bu işe kalktım.
Fakat Allah O'nu düşmanının şerrinden korudu. Ben yatağında sabahladım. Hep düşmanın Bana saldırmasını bekliyordum. Kendimi ölüm ve esaret için hazırlamıştım."
Ehl-i Beyt ve Sünni âlimlerin naklettiğine göre:
Yüce Allah, o gece iki büyük meleği olan Cebrail ve Mikail'e hitap etti: "Ben ikinizden birine ölümü, diğerine ise hayatı vermeyi kararlaştırsam hanginiz yaşam hakkını diğerine verip ölüme razı olur?"
Her iki melek de ölüme razı olup böyle bir fedakârlıkta bulunmadı. Bunun üzerine Yüce Allah bu iki meleğe hitap etti: "Yeryüzüne inin ve görün ki Ali nasıl ölümü satın almış, kendisini, Peygambere feda etmiş. O zaman Ali'yi düşmanın şerrinden mahfuz kılın."
Bu olayın faziletini Hz. Ali bizzat kendisi de ifade etmektedir. Ömer'in emriyle halife tayini için kurulan şûradaki azalara hitaben şöyle demiştir:
"Ben, siz şûra üyelerine Allah'ı şahit tutuyorum ki, Benden başka kim, Hz. Peygamber Hira Dağı'ndayken yemek götürdü? Benden başka kim, O'nun yatağında yattı ve kendini O'nun musibetine siper etti?" Oradakiler, "Senden başka kimse değildi" dediler." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.