12 Eylül 2010 tarihinde yapılan anayasa referandumunu bir hatırlayın.
İktidar ve yandaş medyası sandıktan "evet" çıkartmak için inanılmaz bir kara propaganda başlatmıştı.
O günleri gözünüzün önünde şöyle bir canlandırın.
"Hayır" diyenleri terör örgütü PKK ile aynı safta gösteriyorlar, "bunlar hain" diyorlardı.
Özellikle Pensilvanya grubu bu kara propagandanın merkezi durumundaydı.
***
Halkı ikna ederek sandıktan "evet" çıkardılar.
Yani istediklerini aldılar.
Referandumdan sadece 3 gün sonra terörist başı Öcalan'dan "biz isteseydik hayır çıkardı" açıklaması geldi.
Öcalan'ın 15 Eylül 2010 tarihli açıklaması aynen şöyle; "Biz Türkiye Cumhuriyeti'ne, devletine ve hükümetine demokratik çözümü, demokratik anayasayı dayatmak için boykot kararı aldık, doğrudur. Biz isteseydik bu referandumu kesin kaybederlerdi. Biz 'Hayır' deseydik, bu değişiklik paketinin geçmesi imkansız hale gelirdi. Erdoğan'a son bir şans verdik, bunu iyi görmesi gerekir. Umarım bundan sonra demokratik anayasa ve demokratik çözüm konusunda olumlu gelişmeler olur."
***
Günümüze de ışık tutan bu sözlerle maske düştü, kimin PKK ile aynı safta olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Ama ne fayda!
İş işten geçti, atı alan Üsküdar'ı geçti!
Meğer "hayır" diyenleri "bunlar PKK ile aynı safta" propagandasıyla karalama politikasını PKK ile birlikte geliştirmişler.
***
Bu 3 yıl önceki tabloydu.
Şimdi konjonktür değişti.
O gün PKK ile gizli yapılan ittifaklar artık alenileşti.
Malumunuz olduğu üzere artık PKK ile şeffaf bir müzakere süreci içindeyiz.
Artık neredeyse PKK'ya karşı olmak vatan hainliği sayılacak.
3 yıl önce yaptıkları anayasa değişikliğine karşı çıkanları terör örgütü ile aynı safta gösterenler şimdi yeni anayasayı örgütle yapıyor.
Ne yazık ki geldiğimiz nokta bu.
***
İşte birbirini tamamlayan 2 dikkat çekici açıklama.
1- Terörist başı Öcalan: “Geri çekilmenin hızla gerçekleşmesi ve barışın kalıcı hale gelmesi için ümit ediyorum ki parlamento da aynı hızla üzerine düşen tarihi misyonun gereğini yapacaktır.”
2- Adalet Bakanı Sadullah Ergin; “Çekilme konusunda yasal düzenleme yapılabilir.”
Bu iki açıklama pazarlığı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Aslında ortada müzakere falan yok. Ortada çok açık bir "tak-şak" ilişkisi var.
"Bir taraf 'tak' diye emrediyor, diğer taraf 'şak' diye yerine getiriyor" dersek haksız sayılmayız herhalde.
***
19 Şubat'ta yapılan AKP Grup toplantısında “Biz terörle masaya oturmayız. Terörle müzakere etmeyiz. Devletin kurumlarının devletin elinde olan İmralı’daki terörist başıyla konuşması, asla masaya oturmak da değildir, müzakere de değildir" diyen Başbakan Erdoğan'ın kulakları çınlasın.
***
Hükümetin bu süreçte kullandığı en büyük propaganda taktiği "anaların gözyaşı dinsin."
Analar ağlamasın diye PKK ve Öcalan ne isterse veriyoruz!
Anayasa, başkanlık sistemi, özerklik vs.
Yani bölünme!
Milletin anası asıl bu düzenlemeler hayata geçtiğinde ağlayacak.
***
Bildiğiniz gibi iktidarın sloganlarından biri "çözümsüzlük çözüm değildir"
1-Terör sorununu PKK'nın taleplerine evet diyerek çözmek istiyorlar.
2-Kerkük sorununu Barzani'nin taleplerine evet diyerek çözdüler!
3-Kıbrıs sorununu Rumların taleplerine evet diyerek çözmek istiyorlar.
4- Ege sorununu Yunanistan'ın taleplerine evet diyerek çözmek istiyorlar.
5-Ermeni sorununu Ermenilerin taleplerine evet diyerek çözmek istiyorlar.
Bu mantıkla Türkiye'nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok.
Ver kurtul!
Süper çözüm taktiği doğrusu.
İktidar ve yandaş medyası sandıktan "evet" çıkartmak için inanılmaz bir kara propaganda başlatmıştı.
O günleri gözünüzün önünde şöyle bir canlandırın.
"Hayır" diyenleri terör örgütü PKK ile aynı safta gösteriyorlar, "bunlar hain" diyorlardı.
Özellikle Pensilvanya grubu bu kara propagandanın merkezi durumundaydı.
***
Halkı ikna ederek sandıktan "evet" çıkardılar.
Yani istediklerini aldılar.
Referandumdan sadece 3 gün sonra terörist başı Öcalan'dan "biz isteseydik hayır çıkardı" açıklaması geldi.
Öcalan'ın 15 Eylül 2010 tarihli açıklaması aynen şöyle; "Biz Türkiye Cumhuriyeti'ne, devletine ve hükümetine demokratik çözümü, demokratik anayasayı dayatmak için boykot kararı aldık, doğrudur. Biz isteseydik bu referandumu kesin kaybederlerdi. Biz 'Hayır' deseydik, bu değişiklik paketinin geçmesi imkansız hale gelirdi. Erdoğan'a son bir şans verdik, bunu iyi görmesi gerekir. Umarım bundan sonra demokratik anayasa ve demokratik çözüm konusunda olumlu gelişmeler olur."
***
Günümüze de ışık tutan bu sözlerle maske düştü, kimin PKK ile aynı safta olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Ama ne fayda!
İş işten geçti, atı alan Üsküdar'ı geçti!
Meğer "hayır" diyenleri "bunlar PKK ile aynı safta" propagandasıyla karalama politikasını PKK ile birlikte geliştirmişler.
***
Bu 3 yıl önceki tabloydu.
Şimdi konjonktür değişti.
O gün PKK ile gizli yapılan ittifaklar artık alenileşti.
Malumunuz olduğu üzere artık PKK ile şeffaf bir müzakere süreci içindeyiz.
Artık neredeyse PKK'ya karşı olmak vatan hainliği sayılacak.
3 yıl önce yaptıkları anayasa değişikliğine karşı çıkanları terör örgütü ile aynı safta gösterenler şimdi yeni anayasayı örgütle yapıyor.
Ne yazık ki geldiğimiz nokta bu.
***
İşte birbirini tamamlayan 2 dikkat çekici açıklama.
1- Terörist başı Öcalan: “Geri çekilmenin hızla gerçekleşmesi ve barışın kalıcı hale gelmesi için ümit ediyorum ki parlamento da aynı hızla üzerine düşen tarihi misyonun gereğini yapacaktır.”
2- Adalet Bakanı Sadullah Ergin; “Çekilme konusunda yasal düzenleme yapılabilir.”
Bu iki açıklama pazarlığı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Aslında ortada müzakere falan yok. Ortada çok açık bir "tak-şak" ilişkisi var.
"Bir taraf 'tak' diye emrediyor, diğer taraf 'şak' diye yerine getiriyor" dersek haksız sayılmayız herhalde.
***
19 Şubat'ta yapılan AKP Grup toplantısında “Biz terörle masaya oturmayız. Terörle müzakere etmeyiz. Devletin kurumlarının devletin elinde olan İmralı’daki terörist başıyla konuşması, asla masaya oturmak da değildir, müzakere de değildir" diyen Başbakan Erdoğan'ın kulakları çınlasın.
***
Hükümetin bu süreçte kullandığı en büyük propaganda taktiği "anaların gözyaşı dinsin."
Analar ağlamasın diye PKK ve Öcalan ne isterse veriyoruz!
Anayasa, başkanlık sistemi, özerklik vs.
Yani bölünme!
Milletin anası asıl bu düzenlemeler hayata geçtiğinde ağlayacak.
***
Bildiğiniz gibi iktidarın sloganlarından biri "çözümsüzlük çözüm değildir"
1-Terör sorununu PKK'nın taleplerine evet diyerek çözmek istiyorlar.
2-Kerkük sorununu Barzani'nin taleplerine evet diyerek çözdüler!
3-Kıbrıs sorununu Rumların taleplerine evet diyerek çözmek istiyorlar.
4- Ege sorununu Yunanistan'ın taleplerine evet diyerek çözmek istiyorlar.
5-Ermeni sorununu Ermenilerin taleplerine evet diyerek çözmek istiyorlar.
Bu mantıkla Türkiye'nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok.
Ver kurtul!
Süper çözüm taktiği doğrusu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Bayram Çoşgun / diğer yazıları
- Teröriste kravat taktırınca! / 01.03.2025
- Sosyal medyada İslam’a alçak saldırılar / 22.02.2025
- Artık bu işin suyu çıktı! / 13.02.2025
- CHP, Erdoğan ne isterse veriyor! / 05.02.2025
- Futbol üzerine / 30.01.2025
- SMA hastası çocuklar ve aileleri / 24.01.2025
- Haklı çıkmaya devam ediyor / 16.01.2025
- Ne günlere kaldık! / 06.01.2025
- BOP ve Türkiye / 01.01.2025
- Suriye’de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar / 28.12.2024
- Sosyal medyada İslam’a alçak saldırılar / 22.02.2025
- Artık bu işin suyu çıktı! / 13.02.2025
- CHP, Erdoğan ne isterse veriyor! / 05.02.2025
- Futbol üzerine / 30.01.2025
- SMA hastası çocuklar ve aileleri / 24.01.2025
- Haklı çıkmaya devam ediyor / 16.01.2025
- Ne günlere kaldık! / 06.01.2025
- BOP ve Türkiye / 01.01.2025
- Suriye’de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar / 28.12.2024