İnsanların genelde yediği, içtiği; aldığı, sattığı; gezdiği, gördüğü yerlerin dışında fazla bir şeyle pekte ilgilendikleri söylenemez. İlgili oldukları konuları bile ancak kendilerine yetecek kadar öğrenirler. Şehirde yaşayan köydekinden; köyde yaşayan şehirdekinden çokta fazla haberdar değildir. İlgisi, menfaati kadardır. O zaman da "gözden ırak olan; gönülden ırak olur" düsturu tecelli etmiş; birbirinden habersiz ve ilgisiz bir toplum meydana gelmiştir. Toplumda cereyan eden bu durum, en hassas konularda bile kendini göstermiş. Komşuluk ilişkileri bile bozulmuştur. Vatan, millet sevgisi dendiği zaman hiç kimse mangalda kül bırakmaz. Yolunda fedakarlık denince de kaç kişi kalır bilinmez. Ülkesini ve milletini sevdiğini iddia eden, mutlaka o uğurda fedakarlık edebilmelidir.Prof. Dr.
Haydar Baş bir makalelerinde, "İman bir iddiadır. İbadetler ise onun ispatıdır" tespitiyle iddia sahibinin mutlaka iddiasını ispat etmesinin gereğini ortaya koymuştur. Yani, insanın iddiasında ne kadar samimi olup olmadığını; ispat edince değer bulacağı haber verilmiştir.Hikaye edilir: Leyla Mecnun'a haber salar, "Mecnun eğer beni sevdiğini iddia ediyorsa kolunu kessin ve bana yollasın" diye.Mecnun hemen bıçağa sarılır kolunu kesmeğe teşebbüs eder. Birde bakar ki kol kendinin değil Leyla'nın kolu. Vazgeçer kesmekten ve Leyla'ya haber salar:"Söyleyin Leyla'ya, bende ona kesip gönderecek kol yoktur. " diye... Burada Mecnun Leyla'dan kolunu esirgediği manası çıkarılmasın sakın. Mecnun Leyla'ya öyle aşık olmuş ki kendi kolu, Leyla'nın kolu olmuş.Resulullah'ın (sav) şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: "Bütün mü'minleri birbirlerine merhamette, muhabbette, lütuf ve âtıfet hususlarında sanki bir vücut misâli görürsün. O vücudun bir uzvu hastalanınca, vücudun öbür azaları birbirlerini ,hasta azanın elemine uykusuzlukla, harâretle iştirâke çağırırlar (hasta uzvun elemini paylaşırlar)" (Buhari 1976. hadis). Bu hal; sevginin toplumsal boyutudur. 'Senin derdin, benim derdim' diyebilmektir! Toplumda bu sevgi ve ülfet sağlanmadan hiçbir meselenin hallolmayacağı bilinmesi gerekmektedir. Sen beni, ben seni, anlayacak ve sevecek. Bu kolay bir hadise değildir.Fertlerin bu konuda ciddi bir eğitime tabi tutulması lazımdır. Prof. Dr. Haydar Baş "Bu milletin tarihteki eski kudret ve şerefini bulması için yeniden Kuva-yı Milliye hareketine ihtiyaç vardır" diyerek, başlattığı İkinci Kuva-yı Milliye hareketindeki nükte beklide burada yatmaktadır. Milletin içindeki kuvveti harekete geçirmek. "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" sözündeki gibi...Yine hikaye edilir: Arif bir zat padişahın sarayının damında gürültülü bir vaziyette gezinir. Durumdan rahatsız olunca arif zat yakalanıp getirilir. Padişah sorar "Bre adam damda ne gezersin?". Arif zat ona "devemi kaybettim onu arıyorum" der. Padişah "deve damda mı aranır, sen onu damda mı kaybettin?" Arif zat çok manidar bir sözle padişahı mat eder, "A, padişahım, sen köşkünde sarayında rahat yatağında Mevla'yı ararsın abes olmuyor da ben damda devemi arıyorum neden abes olsun" BTP Liderinin kadrolarına verdiği milli ruh güzel ülkemizi köy köy, dağ taş demeden dolaşıyor. Bu bağlamda geçtiğimiz hafta içerisinde Kuvva neferleriyle birlikte birkaç köy ziyaretine katılma şerefine layık oldum. Oralarda yaşayan insanların yaşadığı şartları görmek ve dertlerini bizatihi dinlemek... Hele hele bunu bir menfaat gözetmeden sadece ve sadece vatan için millet için yapmak inanın insana bir başka haz veriyor.Köy yollarında klimalı araçlar içerisinde bile yorulurken hep Mustafa Kemal'i düşündüm. O bazen küçük bir sandal içinde, bulabilirse bir at sırtında ya da yaya; aç bi-ilaç bir vaziyette dolaşarak, bu aziz vatanı; yeniden bağımsızlığına kavuşturmuştur.Ve anladım ki, sevgi kuru bir iddia değildir. Sevmek, hem de ölesiye sevmek; yolunda ölebilmeyi gerektirir zira; "Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır". Ve yine anladım ki, Kuva-yı Milliye sözle değil fiilledir. BTP saflarında bu çok net anlaşılıyor. Teşekkürler Sayın Haydar Baş Bey, iyi ki varsınız; iyi ki seninleyiz. Çünkü: Kuva-yı Milliye bizim için tarih olmaktan çok; şimdi bir "hâl" oldu. Sayenizde tarih yeniden canlandı ufkumuzda. Biz de seninle ve davanla bütünleştikçe mana kazanıyor; şeref buluyoruz. Kuvva Liderine ve neferlerine selam olsun.
Uğur KEPEKÇİ