Tarımda oynanan uluslararası büyük oyunu gören ülkelerin yöneticileri, şartlarına uygun yeni arayışlara yöneldiler. Milli tarım politikası oluşturmak için, siyaset ve bilim adamları seferber oldular. Ülkemizde ise çiftçilerimizin feryatlarına ciddiyetle kulak verilmiyor Çiftçilerimiz her sesini çıkardığında, ithal silâhı ile tehdit ediliyor, bazen de tehdit uygulamaya konuluyor. Tarımda en son düşünülmesi gereken ithalat gerçekleştirilerek, çiftçilerimiz perişan ediliyor. Rusya ve Hindistan gibi ülkelerin bazı tarım ürünlerine ihracat yasağı koyması bile, hükümetimizi uyandırmıyor. Bu yasak gösteriyor ki, her ürünü, her zaman ithal edemeyebilirsiniz. Çünkü hiçbir ülke, kendi halkını aç bırakarak, başka bir ülkeye tarım ürünü ihraç etmez. O bakımdan, asıl olan ülkelerin, kendi halkını besleyecek tarım ürünlerini üretmesidir. Halkının gıda ihtiyacını karşılayacak üretimi yapamayan bir ülke, neyi, ne kadar üretirse üretsin, açlık ve kıtlık tehlikesi altındadır.Liberaller, insanlara fayda sağlamayan, tam aksine zararlı olan, ürünleri bile kâr amacıyla üretmektedirler. Çünkü onlar, ihtiyacı karşılamaya değil, kâra odaklanmaktadırlar. Bu nedenle, insanları açlıktan kurtaracak paradan kat kat fazlasını, insanları öldürmek için silâh üretimine harcamaktadırlar. Liberaller, tarım üretimini dahi, insanları teslim almak ve sömürmek için bir silah olarak kullanmaktadırlar. Afrika kıtasını, bu amaçla açlığa mahkûm ettiler. Onlar Afrika'ya musallat olmadan önce, Afrika'da milyonlarca insan, ürettiği yerli sebzelerden besin ihtiyacını önemli derecede karşılıyordu. Afrikalılara şöyle bir oyun oynadılar: Onları, tüm ürünlerin üretiminden vazgeçirmek ve sadece üzüm yetiştirmek için özendirdiler. Birkaç yıl şarap üretimi için üzümlerini yüksek fiyattan satın aldılar, sonra da terk ederek, yüz üstü bıraktılar. Liberallerin, taktiklerinden biri de budur, yani ülkeleri tek ürüne bağımlı kılmaktır. Gerçekte ise her ülke, üretebildiği kadar, her üründen üretmelidir.Türkiye'nin nüfusu 1927 yılı sayımında 13,5 milyondu. Bunun yüzde 83,7'si kırsal bölgelerde yaşamaktaydı. Çiftçi aile sayısıyla, tarım işletme sayısı hemen hemen eşitti. Bir başka deyişle tarım sektörümüz küçük aile işletmelerine dayanıyordu. Öyle ki, çoğu yörelerimizde çiftçiler iç pazara dahi açılmıyor, yalnızca kendi geçimlik üretimini yapmakla yetiniyordu. Bazılarının hor ve hakir gördüğü bu tarımsal yapı, bugünkünden çok daha bağımsız ve güvenlikli idi. Aile işletmelerinin bu önemini kavrayamayan yöneticilerimiz, ülkemizi büyük bir uçuruma doğru sürüklemektedirler. Son yıllarda, sıkça tarım ve gıda güvenliği konusunda uluslararası düzeyde toplantılar düzenlenmektedir. Bu toplantılarda, yakın gelecekte açlık ve kıtlık döneminin başlayacağı yönünde görüşler ileri sürülmektedir. Bazıları, tarımda verimliliğin sürekli arttığını, bundan dolayı böyle bir şeyin yaşanmayacağını iddia etmektedir. Karşı görüşte olanlar ise, verimliğin petrole dayandığını, petrol rezervlerinin de azaltmakta olduğunu ve sonunda tükeneceğini söylüyorlar. Bu görüşü savunanlardan P.B. Smit ve M. M. Neef, "Ekonominin Gerçek Yüzü" adlı kitaplarında şöyle diyorlar: "Sözde 'yeşil devrim' sırasında geliştirilen ve insanlık tarihinde en büyük nüfus patlamasını mümkün kılan ve beraberinde getiren verimli hububatlar, büyük miktarlarda suni gübre ve ilâç girdisi sayesinde yetiştirilebilmektedir. Bunlar esasen endüstriyel ürünlerdir ve üretimleri petrolden elde edilen enerjiye bağımlıdır. Yani milyarlarca insanın şu an hayatta olması (güneş ışığına ek olarak) geçici olarak petrolden elde edilen fazladan enerji sayesindedir. Bu girdi bittiğinde dünya nüfusunun tamamını beslemek mümkün olmayacak ve kitlesel açlık kaçınılmaz olacaktır." (s.112). Bütün bu tartışmalar ve yaşanan gerçekler, tarımın önemini anlamak için yeterlidir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın 'Milli Ekonomi Modeli'nde ifade ettiği gibi, "tarım stratejik sektördür." Tarıma böyle bakmayan ülkeler, ordusuz ülkeler gibi milli savunmadan yoksundurlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018