Trump'tan İsrail işgaline barış kılıfı
ABD Başkanı Trump'ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile açıkladığı sözde Orta Doğu barış planı, Filistin tarafının haklarını hiçe sayan tek taraflı yaklaşımıyla dikkati çekiyor. Yüzyılın Anlaşması adıyla lanse edilen plan, İsrail işgaline kılıf olmaktan öteye gitmiyor
29.01.2020 16:00:00
YENİ MESAJ / DETAY HABER
ABD Başkanı Donald Trump, aylardır merakla beklenen Yüzyılın Anlaşması adıyla lanse edilen 'Orta Doğu Barış Planı'nın ayrıntılarını önceki gün açıkladı.
Trump'ın bu planı İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile birlikte Beyaz Saray'da açıklaması, yanında Filistin'i temsil eden hiç kimsenin olmaması bu barış planının hangi tarafın çıkarlarını koruyor olduğunu anlamak için yeterli bir fotoğraftı. İsrail'in Filistin topraklarındaki işgaliyle başlayan İsrail-Filistin sorununu sözde çözmek amacıyla oluşturulduğu iddia edilen plan, meseleyi çözmekten ziyade İsrail işgalini meşrulaştırmayı amaçlayan bir kılıf niteliğinde.
Tek taraflı bir yaklaşımla hazırlanan plan, Kudüs'ün statüsü, Filistinli mültecilerin durumu ve yasa dışı Yahudi yerleşim yerleri gibi konularda İsrail'i bilinen planlarını Filistinlilere dayatıyor. Sözde barış planını ABD'li iki üst düzey isim hazırladı. Bunlardan biri Trump'ın damadı ve danışmanı Jared Kushner, diğeri ise eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Jason Greenblatt.
Her iki ismin de Yahudi asıllı olması dikkat çekiyor. ABD tarafından Filistin'e dayatılan sözde barış planını meşru göstermek için Beyaz Saray'da kurgulanan tiyatroda Orta Doğulu figüranlar da rol aldı. Bu kapsamda Arap ülkeleri arasında ABD'nin emir erleri konumundaki bazı ülkelerin büyükelçileri de Trump-Netanyahu tiyatrosunun sergilendiği Beyaz Saray'daydılar.
Sözde barış planının açıklandığı toplantıya Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Umman'ın Washington büyükelçilerinin de katıldı. 181 sayfalık sözde barış planı, "siyasi çerçeve" ve "ekonomik çerçeve" şeklinde iki ana başlık altında sunuldu.
Planın hem İsrail hem de Filistin tarafı için önemli kazanımlar getirdiğini iddia eden Trump, sıkça Netanyahu'yu ve ABD'nin İsrail'e desteğini övdüğü konuşmasında, planın Filistin tarafına nasıl barış getirdiğini izah edemedi.
İsrail her istediğini alıyor
İsrail'in istisnasız her talebini yerine getiren Trump planı, Kudüs konusunda İsrail'e istediğini verirken, Filistinlilerin 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulması şartını hiçe sayıyor.
Safsata planda, Kudüs, İsrail'in 'bölünmez' başkenti olarak kabul edilirken, Kudüs ile işgal altındaki Batı Şeria arasında yer alan Ayrım (Utanç) Duvarı'nın Filistin tarafında kalan Kudüs'ün kenar mahallelerindeki bir bölgenin gelecekte kurulacak Filistin devletinin başkenti olması öngörülüyor. Plan kapsamında İsrail, 'gelecekte kurulacak' Filistin devletinin koşullarını müzakere etmeye hazır olduğunu beyan ederken, Trump, amaçlarının birer ulus devlet olarak İsrail ve Filistin devletlerinin tanınması olduğunu savunuyor.
Trump'ın sözde barış planında, yasa dışı Yahudi yerleşim birimleri sorununa da Filistinlilerin taleplerine kulak tıkanarak İsrail'in istediği şekilde 'çözüm önerisi' getiriliyor. ABD'nin sözde barış planı kapsamında, Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin 'İsrail toprağı' olması öngörülüyor. ABD'nin planı aynı zamanda İsrail'in, Ürdün Vadisi üzerindeki hâkimiyetini sürdüreceğini de ifade ediyor.
Filistinli mültecilere geri dönüş hakkı yok!
Trump planı, İsrail'in 1948'den bu yana yerlerinden ettiği 6 milyonu bulan Filistinli mültecilerin geriye dönüş haklarını da ellerinden alıyor.
Netanyahu, sözde barış planının açıklandığı basın toplantısında yaptığı konuşmada, "Filistinli mültecilerin sorunu İsrail dışında çözülmelidir" diyerek, İsrail işgaliyle yerlerinden edilen Filistinliler için geri dönüş hakkı beklentilerine kapıları kapattı.
Plana göre Mescid-i Aksa'nın statüsü değişmeyecek, İsrail bu bölgenin güvenliğini sağlamaya ve Müslümanların Mescid-i Aksa'daki ibadetlerini yapmasını temin etmeyi sürdürecek. ABD'nin tek taraflı planı, İsrail'in "egemen bir ülke" olarak Akdeniz'deki sınırlarını da tanıyor.
Gazze'deki insanlık dışı ablukanın da devamını öngören plan, Gazze'deki Hamas etkisinin tamamen sona erdiği güne kadar bu bölgeye yardım yapılmamasını da öngörüyor.
Filistin'in güvenliği ABD'ye veriliyor
Sözde Orta Doğu barış planı, Filistin'e, bağımsız devlet olabilmesinde gerekli koşulları yerine getirebilmesi amacıyla 4 yıllık süre öngörüyor.
Bu süre zarfında İsrail tarafı ise yeni yerleşim yeri inşasına başlamayacağını taahhüt ediyor. Plan, bu 4 yıllık sürede Filistin'den İsrail işgaline direnişin sembolü haline gelen Hamas etkisinden Gazze'nin arındırmasını istiyor.
Aynı şekilde Filistin'in tamamen "silahsızlandırılması" ve sadece kolluk kuvvetlerine sahip olması öngörülen planda, Filistin'in bölgesel tehditler karşısında savunulmasında ABD'nin rol oynamaya hazır olduğu ifadesi yer alıyor. Planın "ekonomik çerçeve" bölümünde ise daha ziyade Filistin halkının ekonomisini iyileştirmek amacıyla hazırlandığı belirtilen ana başlıklar mevcut. Buna göre Filistin ekonomisini kalkındırma amacına dayalı toplam 50 milyar dolarlık ekonomik paketi öngörülen plan, çevre ülkelerle çok sayıda ekonomik projenin gerçekleştirilmesini öneriyor.
İsrail ilhaka başlıyor
Plan açıklandıktan kısa süre sonra ABD'nin İsrail Büyükelçisi David Friedman, İsrail'in Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini "ilhak" etmek için beklemesine gerek olmadığını açıkladı. İsrail Başbakanı Netanyahu da planın açıklanmasından sonra basına verdiği demeçte, yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin ve Ürdün Vadisi'nin "İsrail'e ilhakını" pazar günü kabine toplantısında oylamaya sunacağını belirtti.
En ağır darbe
Sözde barış planı İsrailliler tarafından da sevinçle karşılanırken, tepki gösteren Filistinliler Batı Şeria'nın farklı bölgelerinde sokaklara döküldü.
İsrail'in siyasi iddialarının tamamını kabul eden ve işgali meşrulaştıran plan, Filistin tarafını yok sayan yaklaşımıyla başta Filistin yönetimi, Türkiye, Ürdün, İran ve Yemen gibi ülkelerden tepki alırken, Birleşmiş Milletler de halen iki devletli çözüm yaklaşımına bağlı olduğunu açıkladı.
ABD Başkanı Trump'ın ABD Büyükelçiliğini Kudüs'e taşımak gibi, İsrail konusunda daha önce attığı adımlar da dikkate alındığında, söz konusu planın "Orta Doğu barışına vurulmuş en ağır darbe" olarak niteleniyor.
ABD Başkanı Donald Trump, aylardır merakla beklenen Yüzyılın Anlaşması adıyla lanse edilen 'Orta Doğu Barış Planı'nın ayrıntılarını önceki gün açıkladı.
Trump'ın bu planı İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile birlikte Beyaz Saray'da açıklaması, yanında Filistin'i temsil eden hiç kimsenin olmaması bu barış planının hangi tarafın çıkarlarını koruyor olduğunu anlamak için yeterli bir fotoğraftı. İsrail'in Filistin topraklarındaki işgaliyle başlayan İsrail-Filistin sorununu sözde çözmek amacıyla oluşturulduğu iddia edilen plan, meseleyi çözmekten ziyade İsrail işgalini meşrulaştırmayı amaçlayan bir kılıf niteliğinde.
Tek taraflı bir yaklaşımla hazırlanan plan, Kudüs'ün statüsü, Filistinli mültecilerin durumu ve yasa dışı Yahudi yerleşim yerleri gibi konularda İsrail'i bilinen planlarını Filistinlilere dayatıyor. Sözde barış planını ABD'li iki üst düzey isim hazırladı. Bunlardan biri Trump'ın damadı ve danışmanı Jared Kushner, diğeri ise eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Jason Greenblatt.
Her iki ismin de Yahudi asıllı olması dikkat çekiyor. ABD tarafından Filistin'e dayatılan sözde barış planını meşru göstermek için Beyaz Saray'da kurgulanan tiyatroda Orta Doğulu figüranlar da rol aldı. Bu kapsamda Arap ülkeleri arasında ABD'nin emir erleri konumundaki bazı ülkelerin büyükelçileri de Trump-Netanyahu tiyatrosunun sergilendiği Beyaz Saray'daydılar.
Sözde barış planının açıklandığı toplantıya Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Umman'ın Washington büyükelçilerinin de katıldı. 181 sayfalık sözde barış planı, "siyasi çerçeve" ve "ekonomik çerçeve" şeklinde iki ana başlık altında sunuldu.
Planın hem İsrail hem de Filistin tarafı için önemli kazanımlar getirdiğini iddia eden Trump, sıkça Netanyahu'yu ve ABD'nin İsrail'e desteğini övdüğü konuşmasında, planın Filistin tarafına nasıl barış getirdiğini izah edemedi.
İsrail her istediğini alıyor
İsrail'in istisnasız her talebini yerine getiren Trump planı, Kudüs konusunda İsrail'e istediğini verirken, Filistinlilerin 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulması şartını hiçe sayıyor.
Safsata planda, Kudüs, İsrail'in 'bölünmez' başkenti olarak kabul edilirken, Kudüs ile işgal altındaki Batı Şeria arasında yer alan Ayrım (Utanç) Duvarı'nın Filistin tarafında kalan Kudüs'ün kenar mahallelerindeki bir bölgenin gelecekte kurulacak Filistin devletinin başkenti olması öngörülüyor. Plan kapsamında İsrail, 'gelecekte kurulacak' Filistin devletinin koşullarını müzakere etmeye hazır olduğunu beyan ederken, Trump, amaçlarının birer ulus devlet olarak İsrail ve Filistin devletlerinin tanınması olduğunu savunuyor.
Trump'ın sözde barış planında, yasa dışı Yahudi yerleşim birimleri sorununa da Filistinlilerin taleplerine kulak tıkanarak İsrail'in istediği şekilde 'çözüm önerisi' getiriliyor. ABD'nin sözde barış planı kapsamında, Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin 'İsrail toprağı' olması öngörülüyor. ABD'nin planı aynı zamanda İsrail'in, Ürdün Vadisi üzerindeki hâkimiyetini sürdüreceğini de ifade ediyor.
Filistinli mültecilere geri dönüş hakkı yok!
Trump planı, İsrail'in 1948'den bu yana yerlerinden ettiği 6 milyonu bulan Filistinli mültecilerin geriye dönüş haklarını da ellerinden alıyor.
Netanyahu, sözde barış planının açıklandığı basın toplantısında yaptığı konuşmada, "Filistinli mültecilerin sorunu İsrail dışında çözülmelidir" diyerek, İsrail işgaliyle yerlerinden edilen Filistinliler için geri dönüş hakkı beklentilerine kapıları kapattı.
Plana göre Mescid-i Aksa'nın statüsü değişmeyecek, İsrail bu bölgenin güvenliğini sağlamaya ve Müslümanların Mescid-i Aksa'daki ibadetlerini yapmasını temin etmeyi sürdürecek. ABD'nin tek taraflı planı, İsrail'in "egemen bir ülke" olarak Akdeniz'deki sınırlarını da tanıyor.
Gazze'deki insanlık dışı ablukanın da devamını öngören plan, Gazze'deki Hamas etkisinin tamamen sona erdiği güne kadar bu bölgeye yardım yapılmamasını da öngörüyor.
Filistin'in güvenliği ABD'ye veriliyor
Sözde Orta Doğu barış planı, Filistin'e, bağımsız devlet olabilmesinde gerekli koşulları yerine getirebilmesi amacıyla 4 yıllık süre öngörüyor.
Bu süre zarfında İsrail tarafı ise yeni yerleşim yeri inşasına başlamayacağını taahhüt ediyor. Plan, bu 4 yıllık sürede Filistin'den İsrail işgaline direnişin sembolü haline gelen Hamas etkisinden Gazze'nin arındırmasını istiyor.
Aynı şekilde Filistin'in tamamen "silahsızlandırılması" ve sadece kolluk kuvvetlerine sahip olması öngörülen planda, Filistin'in bölgesel tehditler karşısında savunulmasında ABD'nin rol oynamaya hazır olduğu ifadesi yer alıyor. Planın "ekonomik çerçeve" bölümünde ise daha ziyade Filistin halkının ekonomisini iyileştirmek amacıyla hazırlandığı belirtilen ana başlıklar mevcut. Buna göre Filistin ekonomisini kalkındırma amacına dayalı toplam 50 milyar dolarlık ekonomik paketi öngörülen plan, çevre ülkelerle çok sayıda ekonomik projenin gerçekleştirilmesini öneriyor.
İsrail ilhaka başlıyor
Plan açıklandıktan kısa süre sonra ABD'nin İsrail Büyükelçisi David Friedman, İsrail'in Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini "ilhak" etmek için beklemesine gerek olmadığını açıkladı. İsrail Başbakanı Netanyahu da planın açıklanmasından sonra basına verdiği demeçte, yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin ve Ürdün Vadisi'nin "İsrail'e ilhakını" pazar günü kabine toplantısında oylamaya sunacağını belirtti.
En ağır darbe
Sözde barış planı İsrailliler tarafından da sevinçle karşılanırken, tepki gösteren Filistinliler Batı Şeria'nın farklı bölgelerinde sokaklara döküldü.
İsrail'in siyasi iddialarının tamamını kabul eden ve işgali meşrulaştıran plan, Filistin tarafını yok sayan yaklaşımıyla başta Filistin yönetimi, Türkiye, Ürdün, İran ve Yemen gibi ülkelerden tepki alırken, Birleşmiş Milletler de halen iki devletli çözüm yaklaşımına bağlı olduğunu açıkladı.
ABD Başkanı Trump'ın ABD Büyükelçiliğini Kudüs'e taşımak gibi, İsrail konusunda daha önce attığı adımlar da dikkate alındığında, söz konusu planın "Orta Doğu barışına vurulmuş en ağır darbe" olarak niteleniyor.