BM başta olmak üzere AB ve NATO gibi uluslararası kurumlar, sadece zayıf devletlerin derdest edilmesi, hizaya çekilmesi ve gerektiğinde parçalanıp yutulmasına onay verme işlevi gören global organizasyonlara dönüştü. Gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerin artık sırtlarını dayayıp kendilerini güvende hissedecekleri adil bir kurum, adil bir organizasyon kalmadı.
BM mi; ABD peş paralık etti. AB mi; Rum lobisi parmağında oynatıyor. NATO mu; rotasını şaşırmış vaziyette. İKÖ mü; zaten esamesi okunmuyor, doğmadan ölmüş? Hepsi ABD'nin emme basma tulumbaları gibi.
Ciddi bir global mekanizma boşluğu var. Ancak hayat boşluk tanımaz. Bırakılan boşluk doldurulur.
ABD bu boşluğu tek başına doldurma planlarını adım adım ilerletiyor.
Bu alanda potansiyel gücü, insan ve tarihsel tecrübe kaynakları itibarıyla baş rol üstlenmesi gereken ülke görünüyor Türkiye. Ancak Türkiye'nin bahtsızlığı, tarih hafızasını yitirmiş, güdümlü, bağımlı ve yüreksiz idarecilerin elinde maalesef gücünü fark edememesidir. Yoksa Balkanlar, Ortadoğu ve Türk dünyamızla olan 'sadece hatıralarımız' bile üç tane BM, beş tane AB, on tane NATO oluşturur.
Ankara'daki tartışmaları gözlemleyin bakalım; böylesi bir ideali, böylesi bir yükü taşıyacak yürek ve omuz görebilir misiniz?
Global eşkiya ve üçbuçuk soysuz, coğrafyamızı hamuduyla götürüyorlar, Kıbrıs'ımızı dalıyla budağıyla yutuyorlar, Ege sularımızın akıbetinin de bunlardan farklı olmayacağını yüzümüze karşı pişkin pişkin söylüyorlar; bunlarla ilgili Ankara'da derdi tasası olan yok. Dert tasa edinmelerini koyduk bir kenara; kimi politikacılarımız, ABD ve AB kara sevdalarını, adeta bu alanlarda müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid etmişler. Gelene ağam gidene paşam çekiliyor. Kimsenin bu konularda kılı kıpırdamadı, kıpırdamıyor.
Kıbrıs'ı Ruma, Kuzey Irak'ı Peşmergeye, milletin kaynaklarını yabancılara peşkeş çekmeye 'kış' diyen yok. Ama iş, incir çekirdeğini doldurmayacak konulara gelince kaplan kesiliyoruz. Bu işte bityenikleri yok mu? İşte bu bityenikleri, Türkiye'nin gücünü, ideallerini, misyonunu, birliğini ve kaynaklarını yok eden bahtsızlıkların en önemlilerindendir.
Türkiye'nin, Ankara'nın, üç kıtada at oynatmış bu aziz milletin 'yönetim seviyesi' bu olmamalı.
Bakınız, Irak 'vahşi işgal'e uğramış. İnsanlar ve medeniyet birikimleri tarumar edilmiş. Rutin beyanatlardan gayrı, ne BM, ne AB, ne NATO hatırı sayılır bir laf etmiş. İş bitmiş. ABD mahallemize yerleşmiş. Bildiği gibi silbaştan parselasyon yapıyor. Hala bir takım aymazlar, bu işi BM yapmalı, bu iş BM'ye bırakılmalı, hani bari kimyasal silahları göstersinler? türünden beyanatlarla gün geçiriyorlar.
BM kim? BM'yi tanıyan kim? BM silah denetçileri şefi Hans Blix kim?
ABD, işgal ederken takmadığı BM'ye, şimdi her şeyiyle konduğu Irak'ı mı teslim edecek? Aklınız alıyor mu?
Efendim, ABD Türkiye'den asker istemişmiş de, biz düşünüyormuşuz. İnsanî yardım konularında da BM'ye mesaj göndermişmiş; onlar da yardım hazırlıları yapıyorlarmış.
Bölgenin parselasyonunda bir çift laf bize de düşer mi diye BM'nin de, Avrupa'nın da, Türkiye'nin de yürekleri kabarıyor.
Kendinizi kandırmayınız beyler?
ABD, bölgeyi koordine edecek güç aramıyor.
Kırık döküğü kaldıracak, hafriyat işleriyle ilgilenecek, cenazeleri gömecek, yaralara pansuman yapacak, sıcak günlerde su dağıtacak... taşeron arıyor.
ABD, hizmetli arıyor; akıldâne değil... Lokomotif değil, vagon arıyor.
Lokomotif nere, vagon nere?
Bölgeyi şekillendirmek nere, etrafı paspas ve tertiplemek işleri nere?
Türkiye'yi, peşine takılacağı lokomotifleri beklemekten çürümeye yüztutmuş bir 'vagon ülke'ye dönüştürdü Ankara.
Türkiye, bu işlerle meşgul edilerek sadece vaktini yitirmiyor; coğrafyasını, misyonunu ve ideallerini kaybediyor. Orta Asya'dan Balkanlara, Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya uzanan çok geniş bir alanda, kendine ait tarihi coğrafyasında çok ama çok büyük bir boşluk bırakıyor. Bunun rüyası bile muhteşem. Sabah akşam Avrupa ve Amerika'nın yalan hülyalarıyla yatarak elimizdeki toprakları ve kaynakları kaybetmektense? Bari, kendi rüyamızla yatıp kalkalım.
Aksi halde bıraktığımız boşluğu, Irak'ta olduğu gibi bazen ABD'nin bizzat kendisi, bazen da İngiltere, İsrail, Ermenistan, PKK, Peşmerge gibi çömezleri münavebeli olarak dolduruyorlar.
İncir çekirdeğini doldurmayacak tartışmalara kilitlenmiş yüreklerle Türkiye, bu yanlış gidişattan kurtulamaz. Dolayısıyla yediden yetmişe hepimizin yüreklerimiz yeniden gözden geçirmemiz, kendi değerlerimizle ve Kuvay-ı Milliye ruhuyla yeniden inşa etmemiz kaçınılmazdır. Yoksa istisnasız cümlemizi mahallenin şamar oğlanına çevirirler ki, hiçbir Türk evladı buna layık değildir.
BM mi; ABD peş paralık etti. AB mi; Rum lobisi parmağında oynatıyor. NATO mu; rotasını şaşırmış vaziyette. İKÖ mü; zaten esamesi okunmuyor, doğmadan ölmüş? Hepsi ABD'nin emme basma tulumbaları gibi.
Ciddi bir global mekanizma boşluğu var. Ancak hayat boşluk tanımaz. Bırakılan boşluk doldurulur.
ABD bu boşluğu tek başına doldurma planlarını adım adım ilerletiyor.
Bu alanda potansiyel gücü, insan ve tarihsel tecrübe kaynakları itibarıyla baş rol üstlenmesi gereken ülke görünüyor Türkiye. Ancak Türkiye'nin bahtsızlığı, tarih hafızasını yitirmiş, güdümlü, bağımlı ve yüreksiz idarecilerin elinde maalesef gücünü fark edememesidir. Yoksa Balkanlar, Ortadoğu ve Türk dünyamızla olan 'sadece hatıralarımız' bile üç tane BM, beş tane AB, on tane NATO oluşturur.
Ankara'daki tartışmaları gözlemleyin bakalım; böylesi bir ideali, böylesi bir yükü taşıyacak yürek ve omuz görebilir misiniz?
Global eşkiya ve üçbuçuk soysuz, coğrafyamızı hamuduyla götürüyorlar, Kıbrıs'ımızı dalıyla budağıyla yutuyorlar, Ege sularımızın akıbetinin de bunlardan farklı olmayacağını yüzümüze karşı pişkin pişkin söylüyorlar; bunlarla ilgili Ankara'da derdi tasası olan yok. Dert tasa edinmelerini koyduk bir kenara; kimi politikacılarımız, ABD ve AB kara sevdalarını, adeta bu alanlarda müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid etmişler. Gelene ağam gidene paşam çekiliyor. Kimsenin bu konularda kılı kıpırdamadı, kıpırdamıyor.
Kıbrıs'ı Ruma, Kuzey Irak'ı Peşmergeye, milletin kaynaklarını yabancılara peşkeş çekmeye 'kış' diyen yok. Ama iş, incir çekirdeğini doldurmayacak konulara gelince kaplan kesiliyoruz. Bu işte bityenikleri yok mu? İşte bu bityenikleri, Türkiye'nin gücünü, ideallerini, misyonunu, birliğini ve kaynaklarını yok eden bahtsızlıkların en önemlilerindendir.
Türkiye'nin, Ankara'nın, üç kıtada at oynatmış bu aziz milletin 'yönetim seviyesi' bu olmamalı.
Bakınız, Irak 'vahşi işgal'e uğramış. İnsanlar ve medeniyet birikimleri tarumar edilmiş. Rutin beyanatlardan gayrı, ne BM, ne AB, ne NATO hatırı sayılır bir laf etmiş. İş bitmiş. ABD mahallemize yerleşmiş. Bildiği gibi silbaştan parselasyon yapıyor. Hala bir takım aymazlar, bu işi BM yapmalı, bu iş BM'ye bırakılmalı, hani bari kimyasal silahları göstersinler? türünden beyanatlarla gün geçiriyorlar.
BM kim? BM'yi tanıyan kim? BM silah denetçileri şefi Hans Blix kim?
ABD, işgal ederken takmadığı BM'ye, şimdi her şeyiyle konduğu Irak'ı mı teslim edecek? Aklınız alıyor mu?
Efendim, ABD Türkiye'den asker istemişmiş de, biz düşünüyormuşuz. İnsanî yardım konularında da BM'ye mesaj göndermişmiş; onlar da yardım hazırlıları yapıyorlarmış.
Bölgenin parselasyonunda bir çift laf bize de düşer mi diye BM'nin de, Avrupa'nın da, Türkiye'nin de yürekleri kabarıyor.
Kendinizi kandırmayınız beyler?
ABD, bölgeyi koordine edecek güç aramıyor.
Kırık döküğü kaldıracak, hafriyat işleriyle ilgilenecek, cenazeleri gömecek, yaralara pansuman yapacak, sıcak günlerde su dağıtacak... taşeron arıyor.
ABD, hizmetli arıyor; akıldâne değil... Lokomotif değil, vagon arıyor.
Lokomotif nere, vagon nere?
Bölgeyi şekillendirmek nere, etrafı paspas ve tertiplemek işleri nere?
Türkiye'yi, peşine takılacağı lokomotifleri beklemekten çürümeye yüztutmuş bir 'vagon ülke'ye dönüştürdü Ankara.
Türkiye, bu işlerle meşgul edilerek sadece vaktini yitirmiyor; coğrafyasını, misyonunu ve ideallerini kaybediyor. Orta Asya'dan Balkanlara, Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya uzanan çok geniş bir alanda, kendine ait tarihi coğrafyasında çok ama çok büyük bir boşluk bırakıyor. Bunun rüyası bile muhteşem. Sabah akşam Avrupa ve Amerika'nın yalan hülyalarıyla yatarak elimizdeki toprakları ve kaynakları kaybetmektense? Bari, kendi rüyamızla yatıp kalkalım.
Aksi halde bıraktığımız boşluğu, Irak'ta olduğu gibi bazen ABD'nin bizzat kendisi, bazen da İngiltere, İsrail, Ermenistan, PKK, Peşmerge gibi çömezleri münavebeli olarak dolduruyorlar.
İncir çekirdeğini doldurmayacak tartışmalara kilitlenmiş yüreklerle Türkiye, bu yanlış gidişattan kurtulamaz. Dolayısıyla yediden yetmişe hepimizin yüreklerimiz yeniden gözden geçirmemiz, kendi değerlerimizle ve Kuvay-ı Milliye ruhuyla yeniden inşa etmemiz kaçınılmazdır. Yoksa istisnasız cümlemizi mahallenin şamar oğlanına çevirirler ki, hiçbir Türk evladı buna layık değildir.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019