Türkiye seçeneksiz değil

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantısı için gidilen New York'tan Türkiye olarak eli boş döndüğümüzü düşünenler, maalesef yanılıyor. 

Maalesef diyorum, çünkü kucağımızda eskisinden daha büyük bir krizle, ABD'yle yeni bir krizli döneme yelken açarak dönmüş olduk.

Hem Merkez Bankası'nın talimatla gerçekleştirdiği faiz indirimi hem de Joe Biden ile ayaküstü dahi görüşülememesi nedeniyle yabancı paralara karşı gardı zaten iyice düşmüş olan Türk lirası yıkıcı bir aparkat darbesi daha aldı.

ABD ziyaretiyle ilgili dün açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "ABD ile iki NATO ülkesi olarak bizim çok daha farklı konumda olmamız gerekir" diyerek, "Daha önce hiçbir ABD lideriyle bu durumu yaşamadım" ifadesini kullandı. Erdoğan, "Amerika terör örgütlerine beklenenin çok çok üstünde destek veriyor. Onlarla mücadele etmesi gerekirken, mücadeleyi bırakıp tam aksine onlara yüklü miktarda silah, araç, gereç veriyor" ifadeleriyle de oldukça sert bir şekilde ABD'ye yüklendi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sert eleştirilerle ABD'yle yaşanan krizi dışa vurduğu sıralarda ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'un terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD'nin ana omurgasını oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri'ne (SDG) 170 milyon dolarlık yardım sağlayacağı ortaya çıktı. Söz konusu para, Pentagon'un dün ABD Kongresi'nde onaylanan 2022 bütçesinin bir parçası.

ABD cephesinden beklemediği ölçüde büyük bir darbe alan ülkemize yaşadıklarımız yetmezmiş gibi dışlayıcı bir başka darbe de Avrupa Birliği'nden (AB) geldi.

AB Komisyonu Komşuluk ve Genişleme Müzakereleri Genel Direktörlüğü (NEAR) yeni bir yapılanmaya giderek, ülkemiz Ortadoğu ve Kuzey Afrika birimine kaydırıldı. 

Yani kapısında onlarca yıldır oyalandığımız AB, bize artık bir Afrika ülkesi, bir Ortadoğu ülkesi muamelesi yapmaya hazırlanıyor.

Bütün bunlar yakınlaşmak için can attığımız Batı bloğunda Türkiye olarak en yakın müttefiklerimiz saydığımız ABD ve AB tarafından dışlandığımızı, hatta hasım olarak görüldüğümüzü gösteriyor. 

Türkiye ne yapmalı?

ABD'yle aramızda PKK/SDG, S400 ve FETÖ elebaşı Gülen'in iadesi gibi çok sayıda çözümü zor kriz bulunuyor. 

AB ile ise başta sığınmacı krizi ve Akdeniz'deki kıta sahanlığı sorunları çözülebilmiş değil. Bu konularda muhataplarımızın istedikleri tavizlere 'evet' demeden sorunların kısa vadede çözümü pek mümkün değil. 

Atlantik ötesi ve Avrupa'yla bu çalkantılı dönemi yaşayan Türkiye aslında seçeneksiz değil.

Zaten gelişmelerin pek çok konuda ortak paydaya sahip olunmasına neden olduğu Rusya ile Türkiye, aralarındaki Suriye gibi pürüzlü konuları çözebilirlerse doğal bir müttefik olabilir. 

Bu noktada 29 Eylül'de Rusya'nın Soçi kentinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında gerçekleşecek zirve çok daha önemli bir hale geldi.

Bu görüşmeyle ilgili dün açıklamalarda bulunan ve "Rusya ile ikili münasebetlerimizi çok daha ileriye taşıma gayretindeyiz. 100 milyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaşmayı hedefliyoruz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Suriye'de rejim maalesef bizim için ülkemizin güneyinde adeta bir tehdit oluşturuyor. Rusya'dan dayanışmamızın bir gereği olarak farklı yaklaşımlar bekliyorum. Bu mücadeleyi de güneyde birlikte yürütmemiz lazım" ifadelerini kullandı.

Erdoğan-Putin görüşmesiyle ilgili Rusya medyasında daha önce çıkan haberlerde ise Putin'in Erdoğan'ın Suriye hükümetiyle diplomatik ilişki kurmaya ikna etmeye çalışacağı yazılmıştı.

Aslın bu iyi bir fırsat Türkiye için. 

New York'ta ayaküstü görüşmeyi bile Türkiye'ye çok gören Biden yönetimine ve ülkemizi Afrika ülkeleri kategorisine alarak aşağılayan AB'ye Suriye'yle yeni bir sayfa açarak Ankara asla unutmayacakları tarihi bir ders verebilir.