AB'nin Türkiye'ye karşı tavır ve hareketleri
Türkiye Cumhuriyeti, ilanından beri yaklaşık olarak 81 yıl savaşsız geçirmiş bulunmaktadır. Türklerin tarihinde bu kadar uzun bir müddet savaş dışında kalması, bir mucize sayılabilir!
Ancak batı Hıristiyan dünyası devamlı olarak bu durumdan rahatsız olmaktadır. Ulusal birliğimiz üzerinde şiddetli ayrımcılık tohumlarını atmakta ve içimizdeki her türlü ırkçıları teşfik etmektedir.
Bunlar arsında Kürt kardeşlerimizi ilk planda tutmaktadırlar. Onların kurdukları çeşitli örgütler yanında bilhassa PKK'yı çok desteklediler. Onlara yataklık yaptılar. Onlara her türlü yardımı verdiler. 20-30 yıldan beri saldırılarında 35-40 bin kadar şehitimiz oldu. Ama yine de bizi mağlup duruma getiremediler. Yine de ulusal bütünlüğümüzü bozamadılar. Şimdi ise terörle yerine getirmediklirini, demokrasi maskesi ve insan hakları bahanesiyle masa başında, AB'den dikte ettikleri çeşitli yasalarla, kendi ellerimizle bize yaptırmaya çalışmaktadırlar. Bu bakımdan bizim de çok dikkatli olmamız gerekir. Onların tuzak fikirlerine düşmememiz gerekir.
Anadilde yayının özü Kürtçe yayındır
AB, Türkiye'ye dayatma üstüne dayatma uygulamaktadır. Bazı siyasilerimiz buna "dayatma" dememektedir. Onlar buna kibarca "AB'ye uyum yasaları" demektedirler. Şu ana kadar AB, Türkiye'ye tam yedi paket yasa değişikliği göndermiş bulunmaktadır. Onların hepsi Meclisimizden geçti. Şimdi ise AB'ye uyum yasalarının 8. paketi uygulanmaktadır. Her pakette tahminen 8-10 yasa mevcuttur. Hepsi de BM'den yıldırım hızıyla geçmektedir. Hepsi de sözüm ona "Türkiye'nin demokratikleşmesi için" benimsenmektedir. Bazı siyasilerimiz öyle demektedirler.
Son 8. pakette bulunan bu "ana dilde yayın" işte şimdi uygulanmaya başlanmıştır. Sadece Kürtçe üzerine istekler mevcuttu. Ama tatbikatta 4-5 ayrı lehçe ve lisanda yayınlara başlanmış bulunulmaktadır. Hatta bir gün belki de Boşnaklar tarafından hiç istenmeyen, hiç talep edilmeyen bir lisan olan "Boşnakça" ile TRT neşriyata başlamış durumdadır.
İşin enterasan tarafı, şu anda Boşnaklar tarfından "bu durum çok büyük süpiriz oldu" denmesidir. "Acaba bu durumun altında gizli maksatlar mı vardır" diye düşünmektedirler. Mesela Bosna Hersek ve Sancaklılar Derneği "Bizden böyle bir talep gelmedi. Gerçi bizim kendi lisanımızdır. Evde bu lisanı konuşuyoruz. Ama biz Türkiye'ye geldik Türkiye'yi vatan olarak benimsedik ve burada her şeyiyle Türk vatandaşı olduk, şimdi Boşnakça konuşma ve neşriyatı da nereden çıktı?" diyorlar. Biz bölücü değiliz. Irkçılıkla ilgimiz yok. Biz Türk vatandaşı olarak burada bulunuyoruz ve bunun dışında başka bir isteğimiz de yoktur.
İşin enterasan tarafı da budur. Boşnakların lisanı slav lisanlarına çok yakındır. Boşnaklar Türkiye'ye gelmeden önce hiç Türkçe bilmemektedirler. Buraya gelip tüm zorluklara rağmen Türkçe öğrenmekte ve intibak ederek tam bir Türk vatandaşı gibi, Türk vatandaşı olmak istemektedirler.
Bosna ve Hersek'ten Türkiye'ye göç eden yaklaşık olarak 4-5 milyon kadar Boşnak var. Bunların hepsi pırıl pırıl Türk vatandaşı olmuşlardır. Kendilerini tam olarak bu vatanın evladı hissetmektedirler. Çünkü Türkiye'de tam olarak kardeş muamelesi mevcuttur. Kimse kimseye nereden -geldiğin yere göre- ayrımı yapmamaktadır. Herkes eşit vatandaşlık haklarına sahiptir.
Kısacası, Türkiye'de Boşnak sayısı, Bosna'da şu anda yaşayanların yaklaşık olarak iki katına ulaşmış durumdadır. Hele son 1990'lı yıllarda Sırp katliamlarından sonra, Bosna'da müslüman nüfus neredeyse bir kaç milyona inmiş bulunmaktadır.
Şimdi Bosna'da "Kamp David" anlaşmasıyla zorla kabul ettiren 3'lü bir idare mevcuttur. Bosna'da bir boşnak Müslüman, bir Katolik Hırvat ve bir de orada yaşayan Ortodoks Sırp'ın katılmalarıyla (üçlü idare) adeta bir koalisyon idaresi mevcuttur.
O bakımdan Müslüman Bosna'da Müslümanların hakimiyeti büyük çapta tırpanlanmış bulunmaktadır. Kararlarda daima Sırp-Hırvat koalisyonu karşısında yalnız kalma ihtimalleri vardır.
Türkiye Cumhuriyeti, ilanından beri yaklaşık olarak 81 yıl savaşsız geçirmiş bulunmaktadır. Türklerin tarihinde bu kadar uzun bir müddet savaş dışında kalması, bir mucize sayılabilir!
Ancak batı Hıristiyan dünyası devamlı olarak bu durumdan rahatsız olmaktadır. Ulusal birliğimiz üzerinde şiddetli ayrımcılık tohumlarını atmakta ve içimizdeki her türlü ırkçıları teşfik etmektedir.
Bunlar arsında Kürt kardeşlerimizi ilk planda tutmaktadırlar. Onların kurdukları çeşitli örgütler yanında bilhassa PKK'yı çok desteklediler. Onlara yataklık yaptılar. Onlara her türlü yardımı verdiler. 20-30 yıldan beri saldırılarında 35-40 bin kadar şehitimiz oldu. Ama yine de bizi mağlup duruma getiremediler. Yine de ulusal bütünlüğümüzü bozamadılar. Şimdi ise terörle yerine getirmediklirini, demokrasi maskesi ve insan hakları bahanesiyle masa başında, AB'den dikte ettikleri çeşitli yasalarla, kendi ellerimizle bize yaptırmaya çalışmaktadırlar. Bu bakımdan bizim de çok dikkatli olmamız gerekir. Onların tuzak fikirlerine düşmememiz gerekir.
Anadilde yayının özü Kürtçe yayındır
AB, Türkiye'ye dayatma üstüne dayatma uygulamaktadır. Bazı siyasilerimiz buna "dayatma" dememektedir. Onlar buna kibarca "AB'ye uyum yasaları" demektedirler. Şu ana kadar AB, Türkiye'ye tam yedi paket yasa değişikliği göndermiş bulunmaktadır. Onların hepsi Meclisimizden geçti. Şimdi ise AB'ye uyum yasalarının 8. paketi uygulanmaktadır. Her pakette tahminen 8-10 yasa mevcuttur. Hepsi de BM'den yıldırım hızıyla geçmektedir. Hepsi de sözüm ona "Türkiye'nin demokratikleşmesi için" benimsenmektedir. Bazı siyasilerimiz öyle demektedirler.
Son 8. pakette bulunan bu "ana dilde yayın" işte şimdi uygulanmaya başlanmıştır. Sadece Kürtçe üzerine istekler mevcuttu. Ama tatbikatta 4-5 ayrı lehçe ve lisanda yayınlara başlanmış bulunulmaktadır. Hatta bir gün belki de Boşnaklar tarafından hiç istenmeyen, hiç talep edilmeyen bir lisan olan "Boşnakça" ile TRT neşriyata başlamış durumdadır.
İşin enterasan tarafı, şu anda Boşnaklar tarfından "bu durum çok büyük süpiriz oldu" denmesidir. "Acaba bu durumun altında gizli maksatlar mı vardır" diye düşünmektedirler. Mesela Bosna Hersek ve Sancaklılar Derneği "Bizden böyle bir talep gelmedi. Gerçi bizim kendi lisanımızdır. Evde bu lisanı konuşuyoruz. Ama biz Türkiye'ye geldik Türkiye'yi vatan olarak benimsedik ve burada her şeyiyle Türk vatandaşı olduk, şimdi Boşnakça konuşma ve neşriyatı da nereden çıktı?" diyorlar. Biz bölücü değiliz. Irkçılıkla ilgimiz yok. Biz Türk vatandaşı olarak burada bulunuyoruz ve bunun dışında başka bir isteğimiz de yoktur.
İşin enterasan tarafı da budur. Boşnakların lisanı slav lisanlarına çok yakındır. Boşnaklar Türkiye'ye gelmeden önce hiç Türkçe bilmemektedirler. Buraya gelip tüm zorluklara rağmen Türkçe öğrenmekte ve intibak ederek tam bir Türk vatandaşı gibi, Türk vatandaşı olmak istemektedirler.
Bosna ve Hersek'ten Türkiye'ye göç eden yaklaşık olarak 4-5 milyon kadar Boşnak var. Bunların hepsi pırıl pırıl Türk vatandaşı olmuşlardır. Kendilerini tam olarak bu vatanın evladı hissetmektedirler. Çünkü Türkiye'de tam olarak kardeş muamelesi mevcuttur. Kimse kimseye nereden -geldiğin yere göre- ayrımı yapmamaktadır. Herkes eşit vatandaşlık haklarına sahiptir.
Kısacası, Türkiye'de Boşnak sayısı, Bosna'da şu anda yaşayanların yaklaşık olarak iki katına ulaşmış durumdadır. Hele son 1990'lı yıllarda Sırp katliamlarından sonra, Bosna'da müslüman nüfus neredeyse bir kaç milyona inmiş bulunmaktadır.
Şimdi Bosna'da "Kamp David" anlaşmasıyla zorla kabul ettiren 3'lü bir idare mevcuttur. Bosna'da bir boşnak Müslüman, bir Katolik Hırvat ve bir de orada yaşayan Ortodoks Sırp'ın katılmalarıyla (üçlü idare) adeta bir koalisyon idaresi mevcuttur.
O bakımdan Müslüman Bosna'da Müslümanların hakimiyeti büyük çapta tırpanlanmış bulunmaktadır. Kararlarda daima Sırp-Hırvat koalisyonu karşısında yalnız kalma ihtimalleri vardır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006