Sosyal olayların dayatması ve zorlaması olmadan, daha doğrusu bir zaruret oluşmadan, kurulan devletler suni devletlerdir. Suni devletler, hem halklarının, hem de bölgelerinin sorun kaynağı olurlar. Suni devletleri, emperyalist devletler, kendilerine hizmet ettirmek için kurarlar veya kurdururlar. Bu devletler, dış müdahale ile kuruldukları ve dış güçlerin desteği ile yaşadıkları için istendiğinde rahatlıkla ortadan kaldırılabilir, sınırları ve rejimleri değiştirilebilir. Kısacası, suni devletler, sömürücü güçlerin sömürü aracı, milletlerin de büyük sorunudur. Suni devletlerin en tipik özelliği, milletlerinin dini ve milli değerleri üzerine kurulmamasıdır. Hâlbuki devletler, topraklardan önce, milletlerin dini ve milli değerleri üzerine kurulurlar.
Tabii devletlerde ise devlet-millet ikiz kardeş gibidir. Onun için tabii devletin kurucuları, devleti kurmadan önce milleti tanır ve tanımlar. Ondan sonra o milletin dini ve milli değerleri üzerine devleti yapılandırırlar. Türkiye Cumhuriyeti, işte böyle kurumuş bir devletti. “Devletti” diyoruz, çünkü Batı’yı taklit etmeyi amaç edinin idareciler, bu anlayıştan uzaklaştılar. Uzaklaştıkları için de devletimizi ve milletimizi sıkıntıdan sıkıntıya soktular. Öyle ki, bu devşirilmiş idareciler, milletin dini ve milli değerlerine düşmanlığı, ilerlemek, kalkınmak ve yükselmek için olmazsa olmaz kabul ettiler.
Aslında sosyal sorunların çoğu, devlet ve millet ilişkilerinin yanlış düzenlenmesinden doğar. Düzenlemenin doğurduğu sorunlar da katmerleşir, içinden çıkılmaz bir hal alır. Meselâ, Türkiye’deki etnik ayırımcılık sorunu böyle doğmuş, uygulanan yanlış politikalar ve dış güçlerin de desteği ile yayılmıştır. Bu sorunun asıl sebebini, devletin kuruluş felsefesinden uzaklaşmakta aramak gerekir. Siyasi bir kavram olan, İslâm ile eşanlamda kullanılan ‘Türk’ kavramını, devşirilmiş idareciler, Batılıların telkinlerine kapılarak ırkçılığa varacak şekilde yorumladılar, bu yorumlarını da kısmen uygulamalarına yansıttılar. Buna ve bunca teröre rağmen, çok şükür, bu ülkede bir etnik çatışma çıkarılamamıştır. Bu, milletimizin dini ve milli değerlerinin doğruluğunu, sağlamlığını, büyüklüğünü ve önemini gösterir. Devletin uygulamalarından daha önemlisi, milletin birbirine bakışıdır. Etnik çatışmanın olabilmesi için, bir grubun kendini etnik olarak kabul etmesi, diğer grupların da onu öyle görmesi gerekir. Toplumumuzda böyle bir şey söz konusu olmadığından, etnik çatışma çıkarılamamış, inşallah da çıkarılamayacaktır.
1919’da Amasya Tamimi’nde “milletin istikbalini, yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır” ifadesi kullanılmıştı. Burada sözü edilen milletin, İslâm milleti olduğunu Anadolu’da yaşayan ve yaşamayan değişik ırklara mensup Müslümanların hepsi bildiği için Milli Mücadele’ye destek vermişlerdir. Bunu en iyi bilenlerin başında da Kürtler geliyordu. Çünkü Kürtler, Batılıların ırkçılık akımına, teşvik ve telkinlerine, hile ve desiselerine zerre kadar prim vermediler. Medeniyetimize ait İslâm milleti kavramı yerine Batı’da olduğu gibi ırk ikame edilmeye çalışılınca, sorunlar çıkmaya başladı. Batılılar, bir taraftan, kendilerinin çıkarıp milletlerin başına belâ ettikleri ırkçılığın ve ırkçı devletlerin sonunun geldiğini söylüyor, öte taraftan Kürtleri, Araplar gibi ırkçılık tuzağına çekmeye uğraşıyorlar. Amaç, Kürtlerin bir ırk devleti kurup, huzur ve refah içerisinde yaşamalarını sağlamak mıdır? Hayır, amaç, Müslümanları bölmek, parçalamak ve Yahudileri Arz-ı Mev’ud idealine kavuşturmaktır. Kürt devleti vaadi, Yahudi tuzağının üzerine konulan bir yemdir. Bu tuzağı görmeden, yeme koşanlara yazıklar olsun. Hangi akıl sahibi, Arz-ı Mev’ud üzerinde bir Kürt devletine izin verileceğine inanır? Böyle bir şey mümkün olsa, ABD ve İsrail, Kürt devletinin kurulması için çalışır mı? Esasen yapmamız gereken iş, varlığı sorun olan devletleri çoğaltmak yerine, varlığı güven, huzur ve mutluluk veren devletleri hayata geçirmektir. Bu konuda da örnek olacak ülke Türkiye’dir. Türkiye Cumhuriyeti, hangi millet üzerine kurulmuş ve yapılanmışsa, yine ona dönmelidir. Türkiye, diğer İslâm ülkelerine örnek olacaksa, ancak böyle örnek olabilir.
Tabii devletlerde ise devlet-millet ikiz kardeş gibidir. Onun için tabii devletin kurucuları, devleti kurmadan önce milleti tanır ve tanımlar. Ondan sonra o milletin dini ve milli değerleri üzerine devleti yapılandırırlar. Türkiye Cumhuriyeti, işte böyle kurumuş bir devletti. “Devletti” diyoruz, çünkü Batı’yı taklit etmeyi amaç edinin idareciler, bu anlayıştan uzaklaştılar. Uzaklaştıkları için de devletimizi ve milletimizi sıkıntıdan sıkıntıya soktular. Öyle ki, bu devşirilmiş idareciler, milletin dini ve milli değerlerine düşmanlığı, ilerlemek, kalkınmak ve yükselmek için olmazsa olmaz kabul ettiler.
Aslında sosyal sorunların çoğu, devlet ve millet ilişkilerinin yanlış düzenlenmesinden doğar. Düzenlemenin doğurduğu sorunlar da katmerleşir, içinden çıkılmaz bir hal alır. Meselâ, Türkiye’deki etnik ayırımcılık sorunu böyle doğmuş, uygulanan yanlış politikalar ve dış güçlerin de desteği ile yayılmıştır. Bu sorunun asıl sebebini, devletin kuruluş felsefesinden uzaklaşmakta aramak gerekir. Siyasi bir kavram olan, İslâm ile eşanlamda kullanılan ‘Türk’ kavramını, devşirilmiş idareciler, Batılıların telkinlerine kapılarak ırkçılığa varacak şekilde yorumladılar, bu yorumlarını da kısmen uygulamalarına yansıttılar. Buna ve bunca teröre rağmen, çok şükür, bu ülkede bir etnik çatışma çıkarılamamıştır. Bu, milletimizin dini ve milli değerlerinin doğruluğunu, sağlamlığını, büyüklüğünü ve önemini gösterir. Devletin uygulamalarından daha önemlisi, milletin birbirine bakışıdır. Etnik çatışmanın olabilmesi için, bir grubun kendini etnik olarak kabul etmesi, diğer grupların da onu öyle görmesi gerekir. Toplumumuzda böyle bir şey söz konusu olmadığından, etnik çatışma çıkarılamamış, inşallah da çıkarılamayacaktır.
1919’da Amasya Tamimi’nde “milletin istikbalini, yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır” ifadesi kullanılmıştı. Burada sözü edilen milletin, İslâm milleti olduğunu Anadolu’da yaşayan ve yaşamayan değişik ırklara mensup Müslümanların hepsi bildiği için Milli Mücadele’ye destek vermişlerdir. Bunu en iyi bilenlerin başında da Kürtler geliyordu. Çünkü Kürtler, Batılıların ırkçılık akımına, teşvik ve telkinlerine, hile ve desiselerine zerre kadar prim vermediler. Medeniyetimize ait İslâm milleti kavramı yerine Batı’da olduğu gibi ırk ikame edilmeye çalışılınca, sorunlar çıkmaya başladı. Batılılar, bir taraftan, kendilerinin çıkarıp milletlerin başına belâ ettikleri ırkçılığın ve ırkçı devletlerin sonunun geldiğini söylüyor, öte taraftan Kürtleri, Araplar gibi ırkçılık tuzağına çekmeye uğraşıyorlar. Amaç, Kürtlerin bir ırk devleti kurup, huzur ve refah içerisinde yaşamalarını sağlamak mıdır? Hayır, amaç, Müslümanları bölmek, parçalamak ve Yahudileri Arz-ı Mev’ud idealine kavuşturmaktır. Kürt devleti vaadi, Yahudi tuzağının üzerine konulan bir yemdir. Bu tuzağı görmeden, yeme koşanlara yazıklar olsun. Hangi akıl sahibi, Arz-ı Mev’ud üzerinde bir Kürt devletine izin verileceğine inanır? Böyle bir şey mümkün olsa, ABD ve İsrail, Kürt devletinin kurulması için çalışır mı? Esasen yapmamız gereken iş, varlığı sorun olan devletleri çoğaltmak yerine, varlığı güven, huzur ve mutluluk veren devletleri hayata geçirmektir. Bu konuda da örnek olacak ülke Türkiye’dir. Türkiye Cumhuriyeti, hangi millet üzerine kurulmuş ve yapılanmışsa, yine ona dönmelidir. Türkiye, diğer İslâm ülkelerine örnek olacaksa, ancak böyle örnek olabilir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018