"Yatay kentleşme" özellikle iktidarın 31 Mart 2019 yerel seçim manifestosunda yer alırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu sık sık dile getirerek gökdelenlere karşı tavır koymuştur.
Şehirlerimizin, mekânsal planlama ve uygulamalarımızın yaşanabilir çevreyi katleden görüntüleri almış başını giderken, düşey yatay mimariden önce vicdanı konuşalım. Bu tablo nasıl oluştu? Hangi vicdansız eller gelecek kuşakları nefessiz bırakacak kadar insafsız olabildi?
Sadece vicdan mı, hukuksuzluğa ne demeli? İmar Kanunu, tüzükler ve imar planlarından oluşan imar mevzuatı ya da imar hukuku nerede?
Şehircilik ve tasarım lafları ağızlarda…
Oysa, kentsel tasarımın unutulan yüzü kimin umurunda!?
O yüz, insan ölçeğidir;
Planlama, mimarlık, peyzaj mimarlığının rolü ve ağırlığını yani bu ölçeği anlamasına anladık da, anlamadığımız şey kent mekânlarının şekillenmesinde toplumun sosyal, ekonomik ve politik etkenlerinin kent tasarımına tam yansıtılamadığıdır. Detay tasarımına da razıydık ancak, yaş, cinsiyet, ekonomik, sosyal ve fiziksel durumu ayırt edilmeksizin herkes tarafından erişilebilen ve kullanılabilen mekânların üretilmesi üzerinde yeteri kadar durulmamıştır.
Her şeyden önemlisi çıkar amaçlı olmayan ranta dönük değil toplum yararını gözeten, insan amaçlı şehir mekânlarının üretilmesidir.
Bugünkü manzara, kamu proje alanlarının TOKİ (Toplu Konut İdaresi) tarafından gelişi güzel yapılan insan siloları ve bunlarla yarışan gökdenkondulardır.
İktidar yatay şehirleşmeyi öne çıkarırken, "kente ihanet" eylemlerinin sonuçlarını imar affıyla değil, ekonomik, kültürel, psikolojik ve insan ölçekli tasarımlarla düzeltebilir.
AKP iktidarının kendileri de, genel başkanlarının seslendirerek ikrar ettiği gibi kültür yoksunlukları nedeniyle tasarladıkları şehirleşme projelerinde, kültür mirasının korunmasında kentsel tasarımları hep eksik kalacaktır.
Eksik olan bir şey daha var: Çevre!
Bu kavram her zaman için, içinde yaşadığımız ortamı ifade eder; soluduğumuz hava, içtiğimiz su, tükettiğimiz besinler, üstümüz başımız, ayak bastığımız toprak, denizler, göller, akarsular, dağlar, ormanlar, can dostlarımız hayvanlar, bitkiler… her şeyi içine alır. Tüm bu değerleri ortadan kaldırdığımızda, hoyratça yok ettiğimizde sorunlar başlar. Çevre sorunlarının insan üzerindeki en yıkıcı etkileri şehirlerde meydana gelmektedir.
Vitrinde gösterilenler inandırıcı olmuyor; zehir soluyoruz, kimyasal atıklar sularımızı kirletiyor, denetlenmediği için kirlenme artarak devam ediyor. Ormanlarımız ve bitki örtüsü içler acısı.
Hal böyle olunca gerçek çevreci ile göstermelik olanı birbirinden ayırmak gerek. Bunları göz önüne alarak 31 Mart'a gidelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023