Bugün yeni Adlî Yıl başlıyor. Yargıtay'da yapılacak törene yargının önde gelen temsilcileri, yüksek yargı yerlerinin başkanları katılacak. Protokolde Devlet erkânının da yeri var Cumhurbaşkanından bakanlara kadar. Evin sahibi olarak Yargıtay Başkanı konuşacak ki, bu konuşma her adlî yılın açılışında yargıdaki sorunları, çare arayışlarını ulusal ve evrensel düzeyde masaya yatırır. Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve de Adalet Bakanının hazır bulunduğu bir ortamda ülke hukukundaki hayatî sorunların üzerinde durulması önem arzeder; derde derman olacakların, çözüm üreteceklerin başını da, bu saydığımız zevat çeker. Yargıtay Başkanı dışında yargının kurucu unsurlarından hatta yargının olmazsa olmazı SAVUNMA adına da, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı bir konuşma yapar. Avukatların meslek kuruluşu Baroları temsilen yapılacak konuşma 1930'lu yıllardan günümüze kadar gelen bir teâmül (anane/gelenek-görenek). Gerçi TBB 1969'da 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile yasada yerini bulmuşsa da, ilk kez 1934'de Avukatlar Birliği olarak teşekkül ederek o yıllardan itibaren Adlî Yıl açılışlarında Yargıtay'da yapılan törenlerde temsil edilmiştir, Birlik adına başkanı konuşma yapmıştır.Eski köyün âdeti bu ise de, 80 yıl sonra bir Tayyib Erdoğan çıkmış, eski köye yeni âdet getirmeye kalkışarak, "o varsa ben yokum" demiştir. Yani TBB Başkanı Yargıtay'daki törende konuşacaksa, yeni Adlî Yıl açılışına katılmayacağını açıklamıştır. Ardından aynı takımın oyuncularından Adalet Bakanı Bozdağ Bekir de, zamanın cumhurbaşbakanı bugünün cumhurun başının olmadığı yerde bizim de işimiz yoktur, diye kestirip atmıştır. Eee? ön tekerlek nereye, arka tekerlek oraya da, arabayı devirmişler kimin umurunda? Davutoğlu mu, aynı yolun yolcusu. Yola devam?Yargı sahnesindeki piyesin ilk perdesini hatırlayalım; Danıştay'ın 146. kuruluş yıldönümüydü, dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakanının da hazır bulunduğu törende TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, hukuk adına eleştirel yorum içeren konuşma yapınca eski başbakan Tayyib Erdoğan çılgına döndü ve Feyzioğlu'na "edepsiz" diyerek, tavrı tarzına mütenasip hareketle salonu terk etti. Duygusal tepki kollektifti, o kadar ki Cumhurbaşkanı Gül de peşinden seyirtti.Bu kin bu hınç niye? Hiçbir iktidar kontrol edilmesini istemez, denetleyen yargı da olsa! Hukuk devletinde iktidarın keyfiliğini önleme görevi yargınındır ve kaynağını, güç ve yetkisini anayasadaki "kuvvetler ayrılığı" ilkesinden alır. Devlet hukukla bağlıdır, anayasal çerçeve içindedir; bu, devletin anayasallaşması demektir. AKP iktidarının sıkıntısı, sancısı da bundandır. Yargıyla çatışma durumundadır, onu ele geçirme gayretkeşliği içindedir.Tayyib Erdoğan iktidardaki ilk hukuk dersini
Anayasa Mahkemesi Reisi'nden almıştı. Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümünde insan hakları kürsüsüne dönen törende konuşan Mahkeme Başkanı Kılıç, iktidarın hukuk tanımazlığını eleştirirken, sessiz kalan Erdoğan'ın yutkunarak dinlediği bu zoraki dersten hiçbir şey öğrenmediği ortada. Burada öfkesini bastıran Başbakan benzer bir dersle Danıştay'ın kuruluş yıldönümünde de karşılaşınca Feyzioğlu'nda patladı. Başına gelecekleri bildiği için peşinen Yargıtay'daki törene katılmayacağını söyleyiverdi, "o varsa ben yokum!"Zaten katılsa da katılmasa da değişen ne olacaktı, hukuk adına söylenenlerden ders mi alacaktı? Cumhurun başı olarak hukuktaki sorunlardan önce kendi duygularını önemsiyordu.Oysa çok önemli hukuk sorunları çözüm bekliyordu:Yargı bağımsızlığı, âdil yargılanma, hukuk eğitimi, düşünce ve ifade özgürlüğü, mahkemelerin iş yükü, ceza infaz sistemi ve cezaevlerinin durumu, kadına yönelik şiddete ilişkin düzenlemeler, çocuk suçluların durumu ve daha niceleri?Ama iktidar, hukuk sorunlarıyla yüzleşmemek için kaçağı oynuyor; önce Danıştay'daki töreni terk etti, şimdi de yeni Adlî Yıl açılış töreninden kaçıyor. Söyledik, kaçmasalar da yapılan tüm haklı eleştiriler, çarpıp geri dönen sulardı onlar için. Afişlerde gördüğümüz, yargı sahnesindeki piyesin adı "kaçak" ise de, kaçış nereye kadar?