Yeni Ekonomik Model umut vermiyor
Döviz kurları sert dalgalanmalarla birlikte yukarı yönlü bir seyir izleyip rekor üstüne rekor kırarken, siyasilerin “Yeni Ekonomik Model” olarak ilan ettikleri ihracat modelinin detayları ortaya çıkmaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Tek derdimiz: İhracat, ihracat, ihracat...” diye tarif ettiği, Bakan Nebati’nin ise“Eğer başarılı olmazsa üzülürüm” dediği modelin detayları açıklandıkça fiyasko ile sonuçlanacağı net olarak görülüyor
15.12.2021 16:27:00
MURAT ÇABAS / ANALİZ HABER
Siyasilerin "Yeni Ekonomik Model" olarak ifade ettikleri, başlangıçta "Çin Modeli" dedikleri ama sonrasında "Hayır, bu Türk modelidir" diye değiştirdikleri ihracat odaklı modelin detayları ortaya çıkmaya başladı. Ekonomi yetkilileri üst üste açıklama yapıyorlar ama yaptıkları açıklamalarda büyük bir kafa karışıklığı olduğu ortada. Cari açığı kapatma amaçlı yatırım, üretim ve ihracatın önünü açmak için faiz indirileceğini söylüyorlar ama indirildiği söylenen faiz oranı bile dünyanın en yüksek faizlerinden birisi. Ülkemizin ekonomide dışa bağımlılığından kaynaklanan kırılganlık sebebiyle mevcut sistemde "faiz indirim" söylemi bile döviz kurlarının dalgalanmasına, TL karşısında yeni rekorlar kırmasına neden oluyor. Dolar/TL paritesi sadece Kasım ayında yüzde 40'a yakın artarken, yılbaşından bugüne yüzde 95'lik bir artış kaydetti. Bu durum ekonomide büyük maliyet artışlarına neden olurken bu artışın dalgalı bir şekilde gerçekleşmesi de fiyatlandırmada ciddi istikrarsızlığa neden oluyor.
Modelin ayrıntılarını danışman açıkladı
Temel hedefleri az çok belli olan ama ayrıntıları merak edilen Yeni Ekonomik Model, Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Danışmanı Cemil Ertem tarafından "Yeni Ekonomik Model Gerekçeleri-Getirileri" başlıklı sunumla anlatıldı. Sunumda, modelin temel amacı, "Yeni ekonomik modelde düşük faiz ortamı ile yatırımların desteklenmesi, büyümenin ve istihdamın sürdürülebilir hale getirilmesi, rekabetçi kur avantajı ve yatırımların artmasıyla ihracatın artırılması ithalatın düşürülmesi ve nihayetinde cari açığın cari fazlaya evrilerek dış borca bağımlılığın ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır" olarak tanımlandı. Öncelikle yüzde 15 faiz düşük bir faiz değil ve bu politika faizi üreticiye ve tüketiciye reel olarak yansımıyor. Diğer taraftan faizlerin az miktarda düşürülmesi bile döviz kurlarının artmasına, ülkemiz dövize ve ithalata bağımlı olduğu için de doğal olarak maliyetlerin ve enflasyonun artmasına neden oluyor. Yatırım ve üretimin cazip olabilmesi için sadece faizlerin düşük olması değil, hammadde, enerji gibi temel maliyet unsurlarının da düşük olması gerekiyor. Nasıl yüksek faiz düşük kur yatırım için uygun değilse, yüksek kur düşük faiz de yatırım için uygun değil. Bu model ile kısa bir süreliğine cari fazla verilebilir ama hammadde ve enerjideki dışa bağımlılık sebebiyle dolar kurundaki artış maliyetleri artırdığından bu yeniden cari açığın rekorlar kırması anlamına gelecektir.
Kendi dönemlerini de eleştiriyorlar
Sunumda, AKP hükümetleri döneminde de uygulanan temel politika bileşeninin sonuç vermediği vurgulanarak, "Yüksek faiz, düşük kura dayalı ekonomik model bir yandan yüksek faiz maliyetleri nedeniyle yatırım ortamını zayıflatırken, diğer yandan ihracatta rekabet gücümüzü azaltmaktadır" denildi. Açıklamada şunlar belirtildi: "Bu politika bileşeni düşük büyüme, düşük istihdama yol açıyor, düşük kur nedeniyle ithalat ihracattan daha hızlı artıyor ve oluşan cari açığın sıcak para ile finanse edilmesiyle de dış ataklara zemin oluşuyor. İhracatı artırıp, ithalatı azaltarak, temel döviz arz talebini dengelerken, diğer yandan doğrudan yabancı sermaye girişlerini özendirip portföy, yani sıcak para girişlerini azaltarak kurda ve dış finansmanda istikrar sağlayacağız. Böylece dış finansal şoklara karşı korunaklı, kırılgan olmayan bir ülke haline geleceğiz." Oysa yüksek kur ve yüksek enflasyonla yapılan üretim ve gerçekleşen büyüme de sağlıklı bir üretim ve büyüme değil. Serbest piyasa ekonomisi anlayışıyla hammadde ve enerji kaynaklarımız, karlı kamu kuruluşlarımız özelleştirilmiş durumda. Finansal konularda ve üretim girdilerindeki dışa bağımlılık oldukça ithalatın önü kesilemez, ülkenin dünyanın en kırılgan beşli içindeki konumu da değiştirilemez. Kredi derecelendirme kuruluşlarının mevcut politikalar sebebiyle ülke görünümünü "durağan"dan, "negatif"e düşürdüğü bir atmosferde ülkemize yatırımcı gelme ihtimali de zor görünüyor. Gelen yatırımcılar da Katar ve BAE örneğinde olduğu gibi büyük tavizler verilirse geliyor, bunun da ülkemize ve milletimize hiçbir faydası olmuyor.
İhracat modeli yeni bir model değil!
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, siyasilerin "Çin modeli" dedikleri ihracat modelinin yeni bir yöntem olmadığını ifade etti. "Bu küresel güçlerin dünyadaki emeği sömürme modelidir" diyen Baş bu konuda şu tespitleri yaptı: "Çin modeli dedikleri şey dünyanın en eski dolandırma yöntemidir. Bu küresel güçlerin dünyadaki emeği sömürme yöntemidir. İhracat yapacakmışız ve buradan büyük zenginlik elde edecekmişiz! Malı ben üreteceğim, bununla uğraşacağım, didineceğim ondan sonra kalkacağım benim buradaki bütün elemanım, işçim dünyaya göre bedavaya çalışacak. 'Bütün dünyaya biz mal satacağız' diyorlar. Niye senden alacak? Çünkü ben ucuz olacağım! Nasıl ucuz olacaksın? Demirin parası belli, altının parası belli, her şeyin parası belli, petrolün fiyatı belli, doğalgazın fiyatı belli... Hiçbir değişkenlik yok! Nerede değişkenlik var? İşçilikte var. O zaman ben ucuz olacaksam nasıl ucuz olacağım? İşçimle ucuz olacağım. Yani adam sana 'seni 3 kuruşa çalıştıracağım' diyor. Bazıları da ekonomik kurtuluş savaşı adı altında buna yeni bir model diyor. Buna model demek tam bir cehalettir."
Siyasilerin "Yeni Ekonomik Model" olarak ifade ettikleri, başlangıçta "Çin Modeli" dedikleri ama sonrasında "Hayır, bu Türk modelidir" diye değiştirdikleri ihracat odaklı modelin detayları ortaya çıkmaya başladı. Ekonomi yetkilileri üst üste açıklama yapıyorlar ama yaptıkları açıklamalarda büyük bir kafa karışıklığı olduğu ortada. Cari açığı kapatma amaçlı yatırım, üretim ve ihracatın önünü açmak için faiz indirileceğini söylüyorlar ama indirildiği söylenen faiz oranı bile dünyanın en yüksek faizlerinden birisi. Ülkemizin ekonomide dışa bağımlılığından kaynaklanan kırılganlık sebebiyle mevcut sistemde "faiz indirim" söylemi bile döviz kurlarının dalgalanmasına, TL karşısında yeni rekorlar kırmasına neden oluyor. Dolar/TL paritesi sadece Kasım ayında yüzde 40'a yakın artarken, yılbaşından bugüne yüzde 95'lik bir artış kaydetti. Bu durum ekonomide büyük maliyet artışlarına neden olurken bu artışın dalgalı bir şekilde gerçekleşmesi de fiyatlandırmada ciddi istikrarsızlığa neden oluyor.
Modelin ayrıntılarını danışman açıkladı
Temel hedefleri az çok belli olan ama ayrıntıları merak edilen Yeni Ekonomik Model, Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Danışmanı Cemil Ertem tarafından "Yeni Ekonomik Model Gerekçeleri-Getirileri" başlıklı sunumla anlatıldı. Sunumda, modelin temel amacı, "Yeni ekonomik modelde düşük faiz ortamı ile yatırımların desteklenmesi, büyümenin ve istihdamın sürdürülebilir hale getirilmesi, rekabetçi kur avantajı ve yatırımların artmasıyla ihracatın artırılması ithalatın düşürülmesi ve nihayetinde cari açığın cari fazlaya evrilerek dış borca bağımlılığın ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır" olarak tanımlandı. Öncelikle yüzde 15 faiz düşük bir faiz değil ve bu politika faizi üreticiye ve tüketiciye reel olarak yansımıyor. Diğer taraftan faizlerin az miktarda düşürülmesi bile döviz kurlarının artmasına, ülkemiz dövize ve ithalata bağımlı olduğu için de doğal olarak maliyetlerin ve enflasyonun artmasına neden oluyor. Yatırım ve üretimin cazip olabilmesi için sadece faizlerin düşük olması değil, hammadde, enerji gibi temel maliyet unsurlarının da düşük olması gerekiyor. Nasıl yüksek faiz düşük kur yatırım için uygun değilse, yüksek kur düşük faiz de yatırım için uygun değil. Bu model ile kısa bir süreliğine cari fazla verilebilir ama hammadde ve enerjideki dışa bağımlılık sebebiyle dolar kurundaki artış maliyetleri artırdığından bu yeniden cari açığın rekorlar kırması anlamına gelecektir.
Kendi dönemlerini de eleştiriyorlar
Sunumda, AKP hükümetleri döneminde de uygulanan temel politika bileşeninin sonuç vermediği vurgulanarak, "Yüksek faiz, düşük kura dayalı ekonomik model bir yandan yüksek faiz maliyetleri nedeniyle yatırım ortamını zayıflatırken, diğer yandan ihracatta rekabet gücümüzü azaltmaktadır" denildi. Açıklamada şunlar belirtildi: "Bu politika bileşeni düşük büyüme, düşük istihdama yol açıyor, düşük kur nedeniyle ithalat ihracattan daha hızlı artıyor ve oluşan cari açığın sıcak para ile finanse edilmesiyle de dış ataklara zemin oluşuyor. İhracatı artırıp, ithalatı azaltarak, temel döviz arz talebini dengelerken, diğer yandan doğrudan yabancı sermaye girişlerini özendirip portföy, yani sıcak para girişlerini azaltarak kurda ve dış finansmanda istikrar sağlayacağız. Böylece dış finansal şoklara karşı korunaklı, kırılgan olmayan bir ülke haline geleceğiz." Oysa yüksek kur ve yüksek enflasyonla yapılan üretim ve gerçekleşen büyüme de sağlıklı bir üretim ve büyüme değil. Serbest piyasa ekonomisi anlayışıyla hammadde ve enerji kaynaklarımız, karlı kamu kuruluşlarımız özelleştirilmiş durumda. Finansal konularda ve üretim girdilerindeki dışa bağımlılık oldukça ithalatın önü kesilemez, ülkenin dünyanın en kırılgan beşli içindeki konumu da değiştirilemez. Kredi derecelendirme kuruluşlarının mevcut politikalar sebebiyle ülke görünümünü "durağan"dan, "negatif"e düşürdüğü bir atmosferde ülkemize yatırımcı gelme ihtimali de zor görünüyor. Gelen yatırımcılar da Katar ve BAE örneğinde olduğu gibi büyük tavizler verilirse geliyor, bunun da ülkemize ve milletimize hiçbir faydası olmuyor.
İhracat modeli yeni bir model değil!
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, siyasilerin "Çin modeli" dedikleri ihracat modelinin yeni bir yöntem olmadığını ifade etti. "Bu küresel güçlerin dünyadaki emeği sömürme modelidir" diyen Baş bu konuda şu tespitleri yaptı: "Çin modeli dedikleri şey dünyanın en eski dolandırma yöntemidir. Bu küresel güçlerin dünyadaki emeği sömürme yöntemidir. İhracat yapacakmışız ve buradan büyük zenginlik elde edecekmişiz! Malı ben üreteceğim, bununla uğraşacağım, didineceğim ondan sonra kalkacağım benim buradaki bütün elemanım, işçim dünyaya göre bedavaya çalışacak. 'Bütün dünyaya biz mal satacağız' diyorlar. Niye senden alacak? Çünkü ben ucuz olacağım! Nasıl ucuz olacaksın? Demirin parası belli, altının parası belli, her şeyin parası belli, petrolün fiyatı belli, doğalgazın fiyatı belli... Hiçbir değişkenlik yok! Nerede değişkenlik var? İşçilikte var. O zaman ben ucuz olacaksam nasıl ucuz olacağım? İşçimle ucuz olacağım. Yani adam sana 'seni 3 kuruşa çalıştıracağım' diyor. Bazıları da ekonomik kurtuluş savaşı adı altında buna yeni bir model diyor. Buna model demek tam bir cehalettir."