MANNHEIM / ALMANYA- Eskiler, haram lokma ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını, devlet-millet malını hortumlamayı “yılan kılçığı” diye ifade eder, Allah’a sığınırlardı.
Devlet ve millet malı, arpalık değildir.
Kamu kurumları, vakıf ve hizmet kuruluşları… vs. kimsenin babasının çiftliği değildir.
Yıllarca İslam’ı istismar ederek neticede koltuk kapanlar, maalesef şımardılar. İslam ve insanlık değerlerinden, Allah ve Rasûlü’nün vazettiği “en temel ölçüler”den koptular. Dahası Türk milletini kilisenin kapısına demirlediler.
Bal tutan ‘mücahit’likten ‘müteahhit’liğe geçiş yaptı, parmağını yaladı. Devlet ve milletin âli menfaatleri, müteahhitliğe geçiş yapanların cebine giren “komisyon” oluverdi. Halka hizmetin, ihale ve projelerin kıymeti, bu “komisyon”ların oranına göre değişir oldu.
Eskilerin “yılan kılçığı” dediği haram lokma ve yetim hakkı ile öyle sürüklenip savruldular ki, soluğu işgalci Amerika’nın ve Haçlının safında aldılar, Müslümana karşı yer tuttular.
İllet öyle öyle yayıldı, öyle bulaştı ki... Hacılar, hocalar hatta evliya geçinen sakallılar bile, bu haramzade-hortumcu idareci dostlarını bırakın ikaz etmek, üç kuruşluk ulufe ve beş paralık dünya menfaati karşılığında emme basma tulumba gibi onlara kafa sallayan “dilsiz şeytan” vaziyetini aldılar… Suriye’de, Libya’da, Mısır’da, Tunus’ta, Yemen’de Müslümanı Müslümana kırdırtan Haçlı baharlarına ve Amerika’nın BOP furyasına dinsel fetvalar ürettiler, cinsel dosyalar kapattılar.
Yine eskilerin tabiriyle alamettir bu, alamet… Dünyanın sonunun geldiğinin alameti!
Devlet-millet malını hortumlamak, vakıf, ganimet ve Hazine metaını çalmak ve izinsiz olarak alıkoymak, yaygın bir hastalık halini almıştır. İslam literatüründe bu illete “gulûl” deniliyor. İslam Âlimleri, gulûlü izah ederken, devlet-millet malına yönelik her çeşit su-i istimalleri, zimmetleri, hırsızlıkları buna dahil ediyor. Gulûl, hırsızlığın bir türüdür.
Söz konusu gulûl illeti bağlamında Resulullah (sav) çok açık ikazlarda bulunmuştur. Bir iğneye, hatta bir ayakkabı bağına varıncaya kadar, değeri ne kadar düşük olursa olsun, izinsiz alınan devlete-millete ait herhangi bir nesnenin mutlaka iade edilmesini emretmiştir (Ebu Dâvûd, Cihâd 144-2712).
İlleti vahametini idrak etmek bakımından şu ölçü manidardır: Üzerinde gulûl bulunan bir Müslüman, savaş meydanında ölse ona “şehitlik” rütbesini dahi kaybeder.
Nitekim, Rasûlüllah ile savaşa katılan ve savaş meydanında “şehit düşen” bir kişinin heybesinde millete-devlete ait olan ganimet malından iki dirhemlik bir kolye bulunduğu için, namazını kılmamış, “o cehennemliktir” ifadesiyle sahabesini ve insanlığı ayıktırmıştır. Çeşitli savaşlarda Hz. Peygamberin ordusunda çarpışan zevattan Kerkere ve Mid’am’ın vaziyetleri bu “vahim akıbet”in en canlı örnekleridir (Buhârî, Sahih, Cihâd 190; İbnu Mâce, Sünen, Cihâd 34, 2849; Ebu Dâvûd, Cihâd 144-2712; İmam Malik, Muvatta, Cihâd 23; Ebu Dâvud, Sünen, Cihâd 143; Nesâî, Sünen, Cenâiz 66)..
Dahası var… Efendimiz (sav) “Bir toplumda, gulûl (devlet-millet malından çalma) zuhûr ederse, Allah o toplumun kalbine korku atar (düşmanlarına karşı direnme gücünü alır)” buyurur (Tirmizî, Fiten 39, (2211).
Büyük âlim İbn Abdilberr, bu hadis-i şerifi şerh babında şunları zikreder: Bu korku sadece hırsızlığı yapanlara mahsus değildir. Durumu düzeltmeye güçleri olduğu halde müdahale etmezler, kalpleri bu işi reddetmezse; korku, toplumdaki herkese şâmil olur. Nitekim Yüce Allah, “Keşke sizden önceki nesillerden, yeryüzünde fesadı önlemeye çalışan ilim ve fazilet sahipleri bulunsaydı. Ancak onlardan kurtardığımız pek azı bunu yaptılar. O nesillerden zulmedenler ise zevklerinin peşine düştüler ve mücrimler olup çıktılar” (Hud 116). “Onlar kendilerine verilen öğüdü unuttuklarında, biz de kötülükten sakındıranları kurtarıp, zulmedenleri ise Allah’a itaatten çıkmakta ısrar etmeleri yüzünden şiddetli bir azapla yakaladık” (A’raf 165).
Devletin menfaatlerini ve milletin haklarını, kendi emeli, koltuğu ve ikbali için kullanan idareciler kadar, onların bu hallerine rıza gösteren ve engel olmayanlar da, yapılan hortumlamaların ortakçısı olurlar; kendisine inanan ve iman edenler için Rasulüllah(SAV) böyle buyuruyor (Ebu Dâvud, Cihâd 146, (2716) buyurur…
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş beyin, vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı, maden ve yeraltı-yerüstü kaynaklarının devlet millet ortaklığıyla işletilmesi… gibi Milli Ekonomi Modeli projeleri, fert ve toplumu böylesi vahim ahval ve akıbetten koruyacak olan çözümlerdir. Gerisi yılan kılçığı ve pişmanlıktır.
Devlet ve millet malı, arpalık değildir.
Kamu kurumları, vakıf ve hizmet kuruluşları… vs. kimsenin babasının çiftliği değildir.
Yıllarca İslam’ı istismar ederek neticede koltuk kapanlar, maalesef şımardılar. İslam ve insanlık değerlerinden, Allah ve Rasûlü’nün vazettiği “en temel ölçüler”den koptular. Dahası Türk milletini kilisenin kapısına demirlediler.
Bal tutan ‘mücahit’likten ‘müteahhit’liğe geçiş yaptı, parmağını yaladı. Devlet ve milletin âli menfaatleri, müteahhitliğe geçiş yapanların cebine giren “komisyon” oluverdi. Halka hizmetin, ihale ve projelerin kıymeti, bu “komisyon”ların oranına göre değişir oldu.
Eskilerin “yılan kılçığı” dediği haram lokma ve yetim hakkı ile öyle sürüklenip savruldular ki, soluğu işgalci Amerika’nın ve Haçlının safında aldılar, Müslümana karşı yer tuttular.
İllet öyle öyle yayıldı, öyle bulaştı ki... Hacılar, hocalar hatta evliya geçinen sakallılar bile, bu haramzade-hortumcu idareci dostlarını bırakın ikaz etmek, üç kuruşluk ulufe ve beş paralık dünya menfaati karşılığında emme basma tulumba gibi onlara kafa sallayan “dilsiz şeytan” vaziyetini aldılar… Suriye’de, Libya’da, Mısır’da, Tunus’ta, Yemen’de Müslümanı Müslümana kırdırtan Haçlı baharlarına ve Amerika’nın BOP furyasına dinsel fetvalar ürettiler, cinsel dosyalar kapattılar.
Yine eskilerin tabiriyle alamettir bu, alamet… Dünyanın sonunun geldiğinin alameti!
Devlet-millet malını hortumlamak, vakıf, ganimet ve Hazine metaını çalmak ve izinsiz olarak alıkoymak, yaygın bir hastalık halini almıştır. İslam literatüründe bu illete “gulûl” deniliyor. İslam Âlimleri, gulûlü izah ederken, devlet-millet malına yönelik her çeşit su-i istimalleri, zimmetleri, hırsızlıkları buna dahil ediyor. Gulûl, hırsızlığın bir türüdür.
Söz konusu gulûl illeti bağlamında Resulullah (sav) çok açık ikazlarda bulunmuştur. Bir iğneye, hatta bir ayakkabı bağına varıncaya kadar, değeri ne kadar düşük olursa olsun, izinsiz alınan devlete-millete ait herhangi bir nesnenin mutlaka iade edilmesini emretmiştir (Ebu Dâvûd, Cihâd 144-2712).
İlleti vahametini idrak etmek bakımından şu ölçü manidardır: Üzerinde gulûl bulunan bir Müslüman, savaş meydanında ölse ona “şehitlik” rütbesini dahi kaybeder.
Nitekim, Rasûlüllah ile savaşa katılan ve savaş meydanında “şehit düşen” bir kişinin heybesinde millete-devlete ait olan ganimet malından iki dirhemlik bir kolye bulunduğu için, namazını kılmamış, “o cehennemliktir” ifadesiyle sahabesini ve insanlığı ayıktırmıştır. Çeşitli savaşlarda Hz. Peygamberin ordusunda çarpışan zevattan Kerkere ve Mid’am’ın vaziyetleri bu “vahim akıbet”in en canlı örnekleridir (Buhârî, Sahih, Cihâd 190; İbnu Mâce, Sünen, Cihâd 34, 2849; Ebu Dâvûd, Cihâd 144-2712; İmam Malik, Muvatta, Cihâd 23; Ebu Dâvud, Sünen, Cihâd 143; Nesâî, Sünen, Cenâiz 66)..
Dahası var… Efendimiz (sav) “Bir toplumda, gulûl (devlet-millet malından çalma) zuhûr ederse, Allah o toplumun kalbine korku atar (düşmanlarına karşı direnme gücünü alır)” buyurur (Tirmizî, Fiten 39, (2211).
Büyük âlim İbn Abdilberr, bu hadis-i şerifi şerh babında şunları zikreder: Bu korku sadece hırsızlığı yapanlara mahsus değildir. Durumu düzeltmeye güçleri olduğu halde müdahale etmezler, kalpleri bu işi reddetmezse; korku, toplumdaki herkese şâmil olur. Nitekim Yüce Allah, “Keşke sizden önceki nesillerden, yeryüzünde fesadı önlemeye çalışan ilim ve fazilet sahipleri bulunsaydı. Ancak onlardan kurtardığımız pek azı bunu yaptılar. O nesillerden zulmedenler ise zevklerinin peşine düştüler ve mücrimler olup çıktılar” (Hud 116). “Onlar kendilerine verilen öğüdü unuttuklarında, biz de kötülükten sakındıranları kurtarıp, zulmedenleri ise Allah’a itaatten çıkmakta ısrar etmeleri yüzünden şiddetli bir azapla yakaladık” (A’raf 165).
Devletin menfaatlerini ve milletin haklarını, kendi emeli, koltuğu ve ikbali için kullanan idareciler kadar, onların bu hallerine rıza gösteren ve engel olmayanlar da, yapılan hortumlamaların ortakçısı olurlar; kendisine inanan ve iman edenler için Rasulüllah(SAV) böyle buyuruyor (Ebu Dâvud, Cihâd 146, (2716) buyurur…
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş beyin, vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı, maden ve yeraltı-yerüstü kaynaklarının devlet millet ortaklığıyla işletilmesi… gibi Milli Ekonomi Modeli projeleri, fert ve toplumu böylesi vahim ahval ve akıbetten koruyacak olan çözümlerdir. Gerisi yılan kılçığı ve pişmanlıktır.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019