2020'ye girdik gireli maalesef felaketler peşimizi bırakmıyor. Depremler, çığ düşmeleri, uçak kazası... Allah (c.c.) yine de beterinden saklasın. Sadece bunlarla da kalmadı. Corona virüsü tehlikesi bir taraftan, iflaslar, intiharlar bir taraftan haber oluyor. Ve biz ne yapıyoruz? 2020'yi uğursuz yıl ilan ederek tüm bu olanların sorumluluğunu bir yıla mâl ederek kendimizi tereyağından kıl çeker gibi temize çıkarmış olduğumuzu sanıyoruz. Sözleri Fuat Edip Baksı'ya, bestesi Selahattin Erköse'ye ait Bûselik makamında güzel bir şarkı vardır: 'Yılların günahı ne?' TRT sanatçısı Melihat Gülses de çok güzel seslendirir. Dinlemenizi naçizane tavsiye ederim.
2020'nin günahı ne? Onun diğer yıllardan farkı ne? 2020 sadece takvimde bir sayıdan ibaret. Suçu, sorumluluğu bu yıla atmak kusura bakmayın da aptallıktır. Yılların birikiminin bir yerde patlak vermesi normaldi. O da 2020'de oldu.
Ülkemizin deprem kuşağında yer aldığını bilmiyor muyuz? Bunu değiştirme şansımız var mı? Yok. Depremin acısını defalarca yaşamadık mı? Yaşadık. 1939 Erzincan depreminden tutun da yakın zamanda yaşadığımız 1999 Yalova depremine kadar defalarca bunu tecrübe ettik. Ama ne yaptık? Kentsel dönüşüm diye aynı yerlere çürük binalar yapıp müteahhitleri zengin ettik. Deprem yasası çıkardık ama uygulamadık. Deprem vergisi topladık, depreme önlem almak için kullanmadık. Bilim adamları yapılması gerekenleri bas bas bağırırken kulaklarımızı tıkadık. Bu süre zarfında depremler yaşayıp yakınlarımızı, evlerimizi kaybetmeye devam ettik. Seçim zamanı geldi. Bize bunları yaşatanlara oy vermeye devam ettik. E o zaman yılların günahı ne?
İstanbul'da örneğin 7.5 şiddetinde bir deprem bekleniyor. Yıllardır söylüyor bunu işin uzmanları. Hadi öncesini saymayalım. 1999 depreminden beri 20 yıl geçti. Ne önlem aldık? Bugün bir deprem olsa ne hazırlığımız var ceset torbalarımızdan başka? Üstelik İstanbul'un yıkıma uğraması demek Türkiye'nin yıkıma uğraması demek. Üniversiteler, tarihi turistik mekanlar ve en önemlisi ekonominin kalbi İstanbul'da atıyor. Bu kadar rahat davranıp, önemsemeyip, geçen yılları değerlendirmediysek yılların günahı ne?
Van... Her yıl yoğun kar yağışı alan, çığ düşen bir bölge. Karı durdurabilir miyiz? Hayır. Yağmasını engelleyebilir miyiz? Hayır. Ama yaptığımız yolların güzergâhını ona göre seçebiliriz. Tüneller yapabiliriz. Hiç değilse çığ düşen bölgede arama kurtarma ekiplerimizi eğitip daha dikkatli olmalarını sağlayabiliriz. Felaket sonrası sivil vatandaşları bölgeden uzaklaştırabiliriz. Yani insanımıza değer verebiliriz. Bunları yapmayanlara oy vermeyebiliriz. Vatandaş olarak tepkimizi koyabiliriz. Ama yapmıyoruz, suçu yıllara atmak daha kolay tabi.
Uçak kazası yaşandı. Bir daha olmamasını umuyoruz. Ancak teknik olarak araştırılmalı. Önlemler alınmalı. Havayolu şirketlerine denetimler daha ciddi yapılmalı. Çok daha acı kayıplar olabilirdi. Rüzgârın hızından dolayı olduğu iddia ediliyor. Aynı sorun çok daha fazlasıyla İstanbul Havalimanında da var. Olaylara bilimsel yaklaşmanın önemi her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor. Bilim insanları diyor ki oraya havalimanı olmaz. Rüzgâr hızı çok fazladır. Yok yapacaz. Kar buz çok olur. Yok yapacaz. Kuşların göç yolu, ekolojik dengeyi bozar. Hayır yapacaz. Bilimle verdiğiniz savaşı kazanamazsınız! Üstüne üstlük dün Sabiha Gökçen Havalimanına incelemeye giden polis özel harekat otosu açık bırakılan, hiçbir uyarı levhası konulmayan kanala düşüyor ve kaza yapıyor. Bu kadarına da artık pes denir. Trajik mi diyeyim, trajikomik mi bilemedim. Peki, suçlu kim? 2020. Karayolları mı? Olur mu hiç? Zinhar bir sorumlulukları yok!
Corona virüsü dünyayı sarmış. Çok şükür ki Türkiye'de ciddi bir durum yok şu ana kadar. Ama Dünya Sağlık Örgütü global alarm verdi. Önlem alınması gerektiğini, yayılmaya devam ederse tüm dünyayı tehdit edeceğini söyledi. Biz ne dedik? Dut pekmezi yiyin, ev yapımı yoğurt ve turşu tüketin.
Ekonomi deseniz ayrı bir hikaye. Üretmiyoruz. Varımızı yoğumuzu özelleştirdik, sattık. Sözün bittiği yerdeyiz. Evet yıllar gelip geçiyor. Biz bakış açımızı değiştirmezsek, olaylara bilimsel bakmayı öğrenmezsek 2020 değil 3030 da gelse biz hala yılları suçlamaya devam ederiz.
Ama bütün günah biz vatandaşların. Artık bunu kabul edelim. Kabul edelim ki kendimize çeki düzen verelim. Yanlışımızı görelim ki düzeltebilelim. Uzay çağında yaşadığımız şu günlerde teknolojinin, bilimsel gelişmelerin inanılmaz bir hızda olduğu bu devirde bunun gerisinde kalmak, hala bu kaderdir, sabretmek lazım mantığıyla yaklaşıp sorumluluktan kaçmak bizi sadece geri kalmış, ne istenirse yapmak zorunda olan bir ülke konumuna sokar, başka da bir işe yaramaz. Allah'tan gelen kaderdir ama iş bilmeyen, insana değer vermeyen, akıldan uzak kullardan gelen kader olamaz. Artık bu zihniyetten önce kendimiz çıkmalı, ondan sonra da bizi yönetmesi için seçeceğimiz insanların bilime, teknolojiye önem veren iş başına getirdiği kadroda liyakati birinci kriter olarak gören ve insana değer veren, proje üreten kişiler olmalarını sağlayalım. Aksi takdirde kayıplar yaşamaya devam ederiz. Üstelik böyle bir lider ve kadro yanı başımızdayken biz onları seçmiyorsak ve yıllar gelip geçiyorsa gerçekten düşünmemiz lazım. Yılların günahı ne?
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020