Kahramanmaraş'ta yaşanan birinci depremin 60 saniye, ikinci depremin ise 45 saniye sürdüğü ifade ediliyor. Dikkatinizi çekerim, 11 ili yerle bir eden on binlerce vatandaşımızın ölümüne neden olan bu afet 1 dakika sürüyor ve etkisi yıllarca devam edecek. Bu kadar kısa bir sürede, bu kadar büyük bir etki…
Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu gösteren başka bir örneğe ihtiyaç var mı?
Yapılacak ya da yapılması gereken tüm hazırlıklar işte bu 1 dakika sonrası ayakta kalabilmek için…
Sizler bu hazırlık aşamasında, zamanı da çok iyi kullanarak, yapılması gerekeni dört dörtlük yaptığınız zaman işte o 1 dakikalık afeti atlatmış oluyorsunuz.
Bu sebeple, yapılması gerekenleri zamana yaymayalım, geciktirmeyelim, gevşek davranmayalım, sorumluluklarımızı sağa sola atmayalım, planlı ve programlı bir şekilde hazırlık yaparak, bu ve benzeri afetleri afet olmaktan çıkartalım. Hazır olursak deprem afet değildir, hazır olmazsak yüzyılın felaketine dönüşüverir.
Esasen insanın hayatı da aynen böyledir. Her şey son nefes içindir. Hazır olursan son nefes, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifade ettiği gibi, "Bedensiz hayata geçiştir." Hazır olmazsan kişinin en büyük afetidir. Anlayabilene…
Bu duygu ve düşüncelerle güncel gelişmeleri değerlendirelim.
AFAD'ın son açıkladığı verilere göre, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 36 bin 187'ye yükseldi. Hepsine Allah rahmet eylesin. Enkazların altında hala on binlerce canımız bulunuyor. Umutlar gittikçe azalıyor ama hala mucize kurtuluşlar az da olsa devam ediyor.
Aileler, yıkılan binaların enkazları kaldırılırken yakından izliyorlar, yakınlarının canlı ya da cansız bedenini görebilmek için… Çok hüzünlü bir tablo…
Bir taraftan da bölge beşik gibi sallanmaya devam ediyor. 6 Şubat'tan sonra 4 bin 520 artçı depremin olduğu belirtiliyor. Bölge insanında korku, acı, endişe, hüzün ve umut aynı anda yaşanıyor.
Dün 248'inci saatte, Kahramanmaraş Dulkadiroğlu ilçesinde 17 yaşında Aleyna Ölmez adında genç bir kızımız sağ olarak kurtarıldı. Aleyna, dünyada enkaz altında en uzun süre kalan kişilerden biri oldu.
Bu tür felaketlerde, kötü karakterli olan insanların kendi elleriyle kendilerine, ailelerine ve başkalarına nasıl zarar verebilecekleri de aşikar oluyor. Zannediyorlar ki, yanlışları gizli yaptığımda ortaya çıkmayacak ama öyle olmuyor. Kimsenin görmediği, bilmediği yanlışlar, neticede öyle büyük felaketlere yol açabiliyor ki, işte bugün buna şahit oluyoruz.
Uygun olmayan zemin, kalitesiz inşaat malzemesi, yapılmayan denetim, gözler kapalı atılan imzalar, bugün mezar olan binalarına dün yapılan imar afları ve daha nice suçlar, belki kapalı kapılar ardında yapıldı, belki değişik gerekçeler sunuldu ama sonuç ortada… Yapılan zincirleme hatalar büyük felaketi doğurdu.
Felaket göstere göstere geldi.
AFAD'ın son verilerine göre, yıkılan bina sayısı 6 bin 444'te kaldı. AFAD daha önce "yıkıldı" ihbarı yapılan bina sayısını 11 bin 302 olarak açıklamıştı.
Şimdi "jet hızıyla" yapılan hasar tespit çalışmalarında 481 bin 865 binanın incelendiği ve bunların 61 bin 722'sinin ağır hasarlı ve yıkık durumda olduğu için acilen yıkılması gerektiği vurgulandı. Uzmanların yaptığı açıklamalarda bunların çok azı fay hattı üzerinde olduğu için yıkıldı, çoğunluğunun yıkılma sebebi ise uygunsuz zemin, kalitesiz ve eksik malzemeden kaynaklı…
Yerle bir olmuş binaların hemen yanında dimdik ayakta duran binalar zaten gerçeği ortaya koymuyor mu? Yıkılan binaların duvarlarından kozalak bile çıktı!
"Felaket göstere göstere geldi" dedik, deprem bakın AFAD'ın 2021 tarihli Hatay İl Afet Risk Azaltma Planı'na ilişkin raporunda hangi uyarılar yapılıyor:
* "Hatay ilini risk altında bulunduran en büyük doğal afet depremdir."
* "İlin merkez ilçeleri Antakya ve Defne başta olmak üzere, Hassa, Kırıkhan, Reyhanlı, Dörtyol, Erzin ilçeleri diri fay hatları veya zonları üzerinde yer almaktadır." Dikkat ederseniz Erzin ilçesi de sayılıyor ama binalar depreme uygun yapıldığı için bu ilçede hiçbir yıkılma yaşanmadı. Demek ki riskli yerler bile hazırlık yapıldığında afet tehlikesini bertaraf edebiliyor.
* "Yüksek nüfusa sahip Antakya ilçesinin yerleşimi fay hatları/zonları üzerinde oturmakta, ayrıca alüvyon zeminde yer alması büyük bir depremde sıvılaşma olaylarının yaşanabileceğini göstermektedir."
* "Tarihsel dönemde, Antakya ve çevresinde yıkıcı etki yapan bir çok deprem meydana gelmiştir. Ancak son 135 yıldan beri bölgede gerilimi boşaltacak bir depremin olmayışı, gelecekte deprem olma riskini her geçen gün artırmaktadır. Çok uzun süren durgunluk döneminden dolayı, halk olası bir deprem tehlikesinden habersizdir. Bu durum tehlikenin boyutunu daha da artırmaktadır."
* "Olası bir depremde, zemin büyütmesi, sıvılaşma, kopma, oturma ve heyelanlara bağlı şiddetin en çok hissedileceği zeminlerdir. Ne yazık ki bugün şehrin büyük bir bölümü bu zeminler üzerinde yer alır."
* "Antakya'da mevcut yerleşme ile zemin özellikleri arasındaki ilişki, olası bir depremde ortaya çıkacak can ve mal kayıpları konusundaki endişeyi artırmaktadır."
Umarım, bundan sonra sadece rapor hazırlanmakla kalınmaz, bilim insanlarının da katılımıyla başta İstanbul olmak üzere bilinen tehditlere ve risklere karşı her türlü gerekli önlemler devlet ve devleti yöneten hükümet eliyle alınır.
- Soruşturmalar siyasi değilse, ispatlayın! / 03.09.2025
- 19 Mayıs’taki bağımsızlık yürüyüşü 30 Ağustos’ta sele dönüştü / 02.09.2025
- Komisyon, ‘cambaza bak’ oyunu mu? / 30.08.2025
- 81 ilde sığınak dün değil niye bugün? / 28.08.2025
- Komisyon kesmedi, çıtayı yükseltme peşindeler / 27.08.2025
- Ağustos ayı Türk milletinin zaferleriyle dolu / 26.08.2025
- Etkin pişmanlıkla adalet sağlanır mı? / 23.08.2025
- Komisyonda ‘ısınma turları’ mı? / 22.08.2025
- Memurlar, talep ettikleri zamma ulaşabilecek mi? / 21.08.2025