Cuma akşamı Meltem TV’de yayınlanan Diyalog Programına Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş konuktu.
Sayın Baş, 28 Şubat sürecini bu zamana kadar işlenenden çok farklı bir bakış açısı ile değerlendirmiştir.
Prof. Dr. Haydar Baş dendiğinde akla gelen pek çok tez vardır ama “devlet millet, sivil asker kaynaşması tezi” bu millet için hayati önemdedir.
28 Şubat sürecinde yaşadıkları ve bunlara rağmen yukarıdaki tezinden zerre taviz vermeyen ifadeleri, bu tezinde ne kadar samimi olduğunu ve her zorluğa rağmen dik duruşundan vazgeçmediğini göstermiştir.
Programda önce Sayın Baş’ın 28 Şubat sürecinde yaşadığı mağduriyet belgeleri ile anlatıldı.
Dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan tarafından talep edilen ve dönemin Başbakanı Ecevit’in onayı ile yürürlüğe konan bir belge kameralara gösterildi.
Belgenin içeriğinde, “Haydar Baş ve gurubu ile bağlantılı olan herkesin mal ve para hareketlerinin soruşturulması” şeklinde son derece geniş bir tahkikatı içeren ve gizli onayı ile verilmiş bir emir yer alıyordu.
Bu tahkikat emrinden sonra Sayın Baş ile alakalı olduğu düşünülen herkese ve her kuruma haksız müdahale dönemi başlamıştır.
Profesörlüğünün sahte olduğu iddiaları, Akçaabat’taki fabrika, İstanbul’daki 3 kolej, televizyonlar, hastane, hayır kurumları, vakıf kurumları, öğrenci yurtları vs. sadece bir sahada değil, birbirinden ayrı pek çok sahayı kapsayan büyük ve haksız bir soruşturma dönemi…
Programın sunucusu Sayın Bayraktar, tahkikatları yapan müfettişlerin verdiği raporlardan bazılarını bizlerle de paylaştı.
İki metre eksik elektrik kablosu, okulda bulunan Yeni Mesaj gazetesi, öğrencilerin toplanıp Allah demesi veya kolej binasının basamaklarının normal ölçülerden 10santimetre dar olması müfettiş raporlarında suç gerekçesi olarak gösterilmiş.
Bu komik iddialar o dönemde büyük maddi tazminatlara ve hatta kurumların kapatılmasına varan cezalara sebep olmuştur.
Yıllar süren tahkikatları ve peşi sıra gelen soruşturmaları anlatırken Sayın Baş, o günlerde yaşadığı mağduriyet sırasında çektiklerini hatırlamasına rağmen komik ve yersiz gerekçelere gülümseyebiliyordu.
Daha da önemlisi elindeki devlet imkanını kullanarak üzerine gelen kişilere, devlete veya orduya yönelik tek bir eleştirisi olmamıştır.
O süreçte üzerine gidilmesinin sebebi de aslında bu tavrıdır.
Bunca mağduriyete rağmen, o tarihlerdeki her konuşmasında devlet, millet, ordu, birlik ve beraberlik vurgusu yapmıştır.
Sayın Baş’ın 28 Şubat’ı “birliğin” bozulması yönünde bir oyun olarak değerlendirmesi de bu noktada önemlidir.
Ona göre, devleti var eden kurumların birbiri ile çatışması çok tehlikelidir.
Diyanet, milli eğitim, maliye, ordu vs. bunların birbirine düşürülerek millette olması gereken birliğin bozulmasıdır 28 Şubat …
Ve o, Maliye müfettişlerince, kolejler, fabrika, hastane, TV’ler, vakıflar vs. neredeyse selam verdiği herkesle beraber, devletin her kurumu ile ve hata ordu ile denenmiş ama “devlet-ordu-millet bir olmak zorundadır” görüşünü hep muhafaza etmiştir.
“ Biz bu oyuna gelmedik. Kötü olmak çok kolay. Önemli olan mozaiği bozmamak, kötüyü iyi yapmaya çalışmak, bir ve beraber yaşayabilmektir. Kurumlar arası çatışma veya kurumlarla milleti karşıya getirme bize fayda vermez “diyordu Cuma akşamı…
Gerçekten de o tarihlerde de yakından takip ettiğimiz Sayın Baş, her ortamda birlik vurgusundan, ordunun öneminden bahsetmiş aykırılıkları değil, birliği temin edecek ortak yönleri öne çıkarmıştır.
Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun içinde bulunduğu tehlikeli senaryoya da değinen Bağımsız Türkiye Partisi lideri, Şii - Sünni mezhep çatışmaları ile körüklenen İslam alemindeki muhtemel savaşın da ABD ve İsrail dışında kimseye hele hele Türkiye’ye fayda vermeyeceğinin altını çizmiştir.
Türkiye’nin oyuna gelmesi halinde İsrail in Arz- ı Mev’ud hayaline veya Kürdistan’a zemin hazırlanacaktır vurgusu yapmıştır.
28 Şubat’ı devletin kurumları ile milletin arasını açmaya çalışan büyük bir senaryo olarak değerlendiren Sayın Baş’ın, “gök kubbe çadırımız güneş bayrağımız” diyen Oğuz Kaan misali, her şartta devletin bekası ve milletin devamını şahsi menfaatlerinden üstün tutan yaklaşımı, bize gerçek bir lider tablosu çizmiştir.
Prof. Dr. Haydar Baş sergilediği bu ferasetli yaklaşımı ile bizce bugün ihtiyacımız olan liderdir.
Sayın Baş, 28 Şubat sürecini bu zamana kadar işlenenden çok farklı bir bakış açısı ile değerlendirmiştir.
Prof. Dr. Haydar Baş dendiğinde akla gelen pek çok tez vardır ama “devlet millet, sivil asker kaynaşması tezi” bu millet için hayati önemdedir.
28 Şubat sürecinde yaşadıkları ve bunlara rağmen yukarıdaki tezinden zerre taviz vermeyen ifadeleri, bu tezinde ne kadar samimi olduğunu ve her zorluğa rağmen dik duruşundan vazgeçmediğini göstermiştir.
Programda önce Sayın Baş’ın 28 Şubat sürecinde yaşadığı mağduriyet belgeleri ile anlatıldı.
Dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan tarafından talep edilen ve dönemin Başbakanı Ecevit’in onayı ile yürürlüğe konan bir belge kameralara gösterildi.
Belgenin içeriğinde, “Haydar Baş ve gurubu ile bağlantılı olan herkesin mal ve para hareketlerinin soruşturulması” şeklinde son derece geniş bir tahkikatı içeren ve gizli onayı ile verilmiş bir emir yer alıyordu.
Bu tahkikat emrinden sonra Sayın Baş ile alakalı olduğu düşünülen herkese ve her kuruma haksız müdahale dönemi başlamıştır.
Profesörlüğünün sahte olduğu iddiaları, Akçaabat’taki fabrika, İstanbul’daki 3 kolej, televizyonlar, hastane, hayır kurumları, vakıf kurumları, öğrenci yurtları vs. sadece bir sahada değil, birbirinden ayrı pek çok sahayı kapsayan büyük ve haksız bir soruşturma dönemi…
Programın sunucusu Sayın Bayraktar, tahkikatları yapan müfettişlerin verdiği raporlardan bazılarını bizlerle de paylaştı.
İki metre eksik elektrik kablosu, okulda bulunan Yeni Mesaj gazetesi, öğrencilerin toplanıp Allah demesi veya kolej binasının basamaklarının normal ölçülerden 10santimetre dar olması müfettiş raporlarında suç gerekçesi olarak gösterilmiş.
Bu komik iddialar o dönemde büyük maddi tazminatlara ve hatta kurumların kapatılmasına varan cezalara sebep olmuştur.
Yıllar süren tahkikatları ve peşi sıra gelen soruşturmaları anlatırken Sayın Baş, o günlerde yaşadığı mağduriyet sırasında çektiklerini hatırlamasına rağmen komik ve yersiz gerekçelere gülümseyebiliyordu.
Daha da önemlisi elindeki devlet imkanını kullanarak üzerine gelen kişilere, devlete veya orduya yönelik tek bir eleştirisi olmamıştır.
O süreçte üzerine gidilmesinin sebebi de aslında bu tavrıdır.
Bunca mağduriyete rağmen, o tarihlerdeki her konuşmasında devlet, millet, ordu, birlik ve beraberlik vurgusu yapmıştır.
Sayın Baş’ın 28 Şubat’ı “birliğin” bozulması yönünde bir oyun olarak değerlendirmesi de bu noktada önemlidir.
Ona göre, devleti var eden kurumların birbiri ile çatışması çok tehlikelidir.
Diyanet, milli eğitim, maliye, ordu vs. bunların birbirine düşürülerek millette olması gereken birliğin bozulmasıdır 28 Şubat …
Ve o, Maliye müfettişlerince, kolejler, fabrika, hastane, TV’ler, vakıflar vs. neredeyse selam verdiği herkesle beraber, devletin her kurumu ile ve hata ordu ile denenmiş ama “devlet-ordu-millet bir olmak zorundadır” görüşünü hep muhafaza etmiştir.
“ Biz bu oyuna gelmedik. Kötü olmak çok kolay. Önemli olan mozaiği bozmamak, kötüyü iyi yapmaya çalışmak, bir ve beraber yaşayabilmektir. Kurumlar arası çatışma veya kurumlarla milleti karşıya getirme bize fayda vermez “diyordu Cuma akşamı…
Gerçekten de o tarihlerde de yakından takip ettiğimiz Sayın Baş, her ortamda birlik vurgusundan, ordunun öneminden bahsetmiş aykırılıkları değil, birliği temin edecek ortak yönleri öne çıkarmıştır.
Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun içinde bulunduğu tehlikeli senaryoya da değinen Bağımsız Türkiye Partisi lideri, Şii - Sünni mezhep çatışmaları ile körüklenen İslam alemindeki muhtemel savaşın da ABD ve İsrail dışında kimseye hele hele Türkiye’ye fayda vermeyeceğinin altını çizmiştir.
Türkiye’nin oyuna gelmesi halinde İsrail in Arz- ı Mev’ud hayaline veya Kürdistan’a zemin hazırlanacaktır vurgusu yapmıştır.
28 Şubat’ı devletin kurumları ile milletin arasını açmaya çalışan büyük bir senaryo olarak değerlendiren Sayın Baş’ın, “gök kubbe çadırımız güneş bayrağımız” diyen Oğuz Kaan misali, her şartta devletin bekası ve milletin devamını şahsi menfaatlerinden üstün tutan yaklaşımı, bize gerçek bir lider tablosu çizmiştir.
Prof. Dr. Haydar Baş sergilediği bu ferasetli yaklaşımı ile bizce bugün ihtiyacımız olan liderdir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018