3000'li yılların başladığı 2001 yılını geride bıraktığımızda gördüğümüz tek birşey var büyük utançla! Yüzyılımız, insanın bütün kuvvetiyle tahripkâr savaşlarda topyekûn insanlığı yok etmeye kalkışıldığına şahit oldu. Bütün insanlığı yok etmek ve yeniden insanı oluşturmak hevesiyle, "insan yaratma" işini Yaratıcı'dan almak istedi çağımızın şaşkın insanoğlu. Çünkü bilimsel uğraşı, teknolojik yapılaşma insan aklının Tanrı yerine konulduğunun birer ispatı gibiydiler.
Çağımızda, malum ağızdan insanlığın ortak medeniyeti ilan edilen Batı uygarlığı; "insan"ı, "medeniyet"i ile birlikte imha ediyor işte. Modern ve ileri olarak takdim edilen bozulmuş dinin bu uygarlığı, insanlık için anormali ve sapık bir dünya kurgu ediyor... Bu uygarlıktan insanlığın tüm beklentilerin aksine, 20. yüzyıl insanoğlunun gördüğü en kanlı, en nefret dolu bir asır oldu. Katliam sistemleşti ve Batı iğrenç yüzünü sakladığı politikasını daha fazla beklemeden 3000'li yılların başladığı 2001 yılında bütün dünya sahnesinde açıkça tekrar tekrar sergiledi.
Batının bütün dünyaya empoze etmekte ısrar ettiği modern anlayışı, topyekün hakikatlerin tam inkârı olduğundan, asıl yüzünü görebilmek için ondan tamamen kurtulmak gerektiği bir daha ortaya çıkıyordu yeni yüzyılda. Bir yazarın ifade ettiği gibi, bu zihniyetin en karakteristik vasfı herşeyi "niceliğe" indirgemesidir. Çünkü çağımız tam anlamıyla, "niceliğin" tasallutu altındadır. Bu her alanda, her seviyede nitelikten, kaliteden devamlı bir "düşüş"ün yaşanmasıdır.
Modern çağın bunalımı, 1920'lerde fizik biliminde de nükseden bunalım gibi, çökmüş bir dünya görüşünün kavramları ile hakikati izah etmeye çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Neticede; kuantumlar dünyasında maddeyi atomlarına, onu da en küçük parçacık olan kuarklara kadar götüren yeni fizik artık; Heisenberg'in matematiksel denklemlerinden başka bir şeyin elinde kalmadığını görür.
Modernizmin bulanıklığında, "hiçbir şeye bağlanmadan, herşey serbest" diye haykırabilen kayıtsız davranışın modern zihniyet alametlerinin belirlediği; bu Jean François Lyotard gibi sosyal eleştirmenler tarafından "Postmodernizm" diye adlandırılan, oysa can çekişen Batı dünyasının tükendiğinin ilanıdır 2001 yılının başlattığı 3000'li yıllar...
Geçmişteki batıya güç veren sanayi dönüşümünde, dünya, insan, tabiat ne kadar çok akılcı yaklaşımla ele alınıp denetlenirse, o kadar çok geleceği kendi amaçları doğrultusunda şekil verme imkânlarının olacağını düşünüyorlardı. Bunun için Galileo, Descartes ve Bacon gibi bilim adamları aşırı bir akılcılıkla, "kapalı" toplumu genişletme, değiştirme, geliştirme ve sonuçta ilerleme düşüncesine tapıyorlardı. Sürekli yenilik, devamlı icat peşinde koşan böyle bir "çağdaş" topluma dönüşmesinde çok önemli rol oynadılar.
Ter kokan insanlarıyla, insan kokan şehirleriyle varolan modernliğin batıcılık özentisinin bedelini ödedi dünya. Yol göstericinin bilimin, tekniğin sayıldığı suni bir çevre içinde kendi kişiliğinin temellerini yıktı batılı insanoğlu bu yılda.
Paraya, hıza, teknolojiye tapan insanlardan üretilen modernizmin ve bu modernizm sonrası dönemin getirdiği mevcut hoşnutsuzluklar ard arda eklenince görülüyor ki; felaketler, katliamlar, terörizm dünyanın başına yağarak şiddetli şoklar yaşatıyor ve yaşatacaktır insanoğluna.
Yeni yıla girdiğimizde artık kesinkes görülüyor ki; "çağdaş toplum"un temel özellikleri taşıyan Batı dünyasının topyekün ekonomisinden politikasına, sanayiinden teknolojisine kadar giderek artan bir güvensizlikten başka birşey veremiyor bütün insanlığa. Teknolojinin, sanayiinin, kapitalizmin ortaya çıkmasına yardımcı olan birçok fayda, bunların kullanılmasıyla ortaya çıkan kompleks sorunlarla dünya başına bela oluverdi.
Bugün batının miladına göre yeni girdiğimiz yüzyılda, ortalama insanın kendisine sorması gereken şu olmalıdır: İlerlemeyle sağladığı refah ve konfora karşılık manevi gelişmede, insanlar arasındaki ahlâki bağlarda bir çözülme, bir gerileme, bir dumura uğrama sözkonusu oldu?
Ve hiçbir şey, şu anda ruhlardaki fırtınaları, akıldaki çaresizliğin bulanıklığı, özellikle ölüm gibi bilinmeyen karşısındaki endişeyi ve korkuyu anlatamaz! Modern insanın refah seviyesi ne kadar yüksekse, "11 Eylül"de somutlaşan tüyler ürpertici olarak gördüğü ölüm korkusu, ruhunu o derece derinden kaplayıveriyor...
Çağımızda, malum ağızdan insanlığın ortak medeniyeti ilan edilen Batı uygarlığı; "insan"ı, "medeniyet"i ile birlikte imha ediyor işte. Modern ve ileri olarak takdim edilen bozulmuş dinin bu uygarlığı, insanlık için anormali ve sapık bir dünya kurgu ediyor... Bu uygarlıktan insanlığın tüm beklentilerin aksine, 20. yüzyıl insanoğlunun gördüğü en kanlı, en nefret dolu bir asır oldu. Katliam sistemleşti ve Batı iğrenç yüzünü sakladığı politikasını daha fazla beklemeden 3000'li yılların başladığı 2001 yılında bütün dünya sahnesinde açıkça tekrar tekrar sergiledi.
Batının bütün dünyaya empoze etmekte ısrar ettiği modern anlayışı, topyekün hakikatlerin tam inkârı olduğundan, asıl yüzünü görebilmek için ondan tamamen kurtulmak gerektiği bir daha ortaya çıkıyordu yeni yüzyılda. Bir yazarın ifade ettiği gibi, bu zihniyetin en karakteristik vasfı herşeyi "niceliğe" indirgemesidir. Çünkü çağımız tam anlamıyla, "niceliğin" tasallutu altındadır. Bu her alanda, her seviyede nitelikten, kaliteden devamlı bir "düşüş"ün yaşanmasıdır.
Modern çağın bunalımı, 1920'lerde fizik biliminde de nükseden bunalım gibi, çökmüş bir dünya görüşünün kavramları ile hakikati izah etmeye çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Neticede; kuantumlar dünyasında maddeyi atomlarına, onu da en küçük parçacık olan kuarklara kadar götüren yeni fizik artık; Heisenberg'in matematiksel denklemlerinden başka bir şeyin elinde kalmadığını görür.
Modernizmin bulanıklığında, "hiçbir şeye bağlanmadan, herşey serbest" diye haykırabilen kayıtsız davranışın modern zihniyet alametlerinin belirlediği; bu Jean François Lyotard gibi sosyal eleştirmenler tarafından "Postmodernizm" diye adlandırılan, oysa can çekişen Batı dünyasının tükendiğinin ilanıdır 2001 yılının başlattığı 3000'li yıllar...
Geçmişteki batıya güç veren sanayi dönüşümünde, dünya, insan, tabiat ne kadar çok akılcı yaklaşımla ele alınıp denetlenirse, o kadar çok geleceği kendi amaçları doğrultusunda şekil verme imkânlarının olacağını düşünüyorlardı. Bunun için Galileo, Descartes ve Bacon gibi bilim adamları aşırı bir akılcılıkla, "kapalı" toplumu genişletme, değiştirme, geliştirme ve sonuçta ilerleme düşüncesine tapıyorlardı. Sürekli yenilik, devamlı icat peşinde koşan böyle bir "çağdaş" topluma dönüşmesinde çok önemli rol oynadılar.
Ter kokan insanlarıyla, insan kokan şehirleriyle varolan modernliğin batıcılık özentisinin bedelini ödedi dünya. Yol göstericinin bilimin, tekniğin sayıldığı suni bir çevre içinde kendi kişiliğinin temellerini yıktı batılı insanoğlu bu yılda.
Paraya, hıza, teknolojiye tapan insanlardan üretilen modernizmin ve bu modernizm sonrası dönemin getirdiği mevcut hoşnutsuzluklar ard arda eklenince görülüyor ki; felaketler, katliamlar, terörizm dünyanın başına yağarak şiddetli şoklar yaşatıyor ve yaşatacaktır insanoğluna.
Yeni yıla girdiğimizde artık kesinkes görülüyor ki; "çağdaş toplum"un temel özellikleri taşıyan Batı dünyasının topyekün ekonomisinden politikasına, sanayiinden teknolojisine kadar giderek artan bir güvensizlikten başka birşey veremiyor bütün insanlığa. Teknolojinin, sanayiinin, kapitalizmin ortaya çıkmasına yardımcı olan birçok fayda, bunların kullanılmasıyla ortaya çıkan kompleks sorunlarla dünya başına bela oluverdi.
Bugün batının miladına göre yeni girdiğimiz yüzyılda, ortalama insanın kendisine sorması gereken şu olmalıdır: İlerlemeyle sağladığı refah ve konfora karşılık manevi gelişmede, insanlar arasındaki ahlâki bağlarda bir çözülme, bir gerileme, bir dumura uğrama sözkonusu oldu?
Ve hiçbir şey, şu anda ruhlardaki fırtınaları, akıldaki çaresizliğin bulanıklığı, özellikle ölüm gibi bilinmeyen karşısındaki endişeyi ve korkuyu anlatamaz! Modern insanın refah seviyesi ne kadar yüksekse, "11 Eylül"de somutlaşan tüyler ürpertici olarak gördüğü ölüm korkusu, ruhunu o derece derinden kaplayıveriyor...
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002