Türkiye'yi idare eden muhteşem beşli -Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz, Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan'dan müteşekkil Ankara Beşlisi- önceki gün "2002 Yılında Kamu Kesiminde Alınacak Tasarruf Önlemleri" adı altında harikulade(!) bir paket açıkladılar. IMF'nin talimatları doğrultusunda hazırlanan sözkonusu paketle sözde kamu kesimi küçültülüyor, birtakım tasarruf tedbirleri alınıyor. Muhteşem Beşli, paketten ümitli. Kendilerini alternatifsiz gören 'Zevat-ı Âli', açıklanan tedbirlerle ekonomiyi düzlüğe çıkaracaklarını öne sürüyorlar. Krize yol açan, yol açtıkları krizin üzerinden 9 tam ay geçmesine rağmen ekonomiyi daha da berbat eden Ankara Beşlisi'ne inanabilmek ne mümkün!
Sözkonusu pakette, dün Yeni Mesaj'ın manşetinde ifade edildiği gibi fatura millete, 65 milyona kesiliyor. Ancak faizcilere, rantiyeye dokunulmuyor. Onlarla ilgili en küçük bir düzenleme yok. Üstelik rantiyecilerin kazançları vergiden de muaf tutuluyor.
Paketin özü
"2002 Yılında Kamu Kesiminde Alınacak Tasarruf Önlemleri" adlı paket, tipik bir IMF programı ve de dayatması. Nitekim paketin IMF Heyeti'nin 10. gözden geçirme teftişinden sonra kamuoyuna açıklanması da, 'paketin' IMF etiketi taşıdığını açığa vuruyor. Kısaca ekonomi yönetimini Washington'a devredenler, verilen talimatları yerine getiriyorlar. Bu pakete bu sebeple bir 'Emirname', bir 'Talimatname' diyebilmek mümkün. Malumunuz üzere IMF, Aralık 1999'dan bu yana Türkiye'ye yüklü miktarda kredi veriyor. Tam rakamı bilemiyoruz ama, önümüzdeki yıl sonuna kadar gelecek para miktarı 36 milyar doları bulacak. Şu anda Türkiye, IMF'ye en fazla borcu olan ülke konumunda. Hal böyle olunca, adamlar verdikleri paraların tahsilini de garantiye bağlamak istiyorlar. IMF normalde banka, daha geniş anlamıyla, finans çevrelerinin muhafızı olduğundan, 'anlaşma' yaptığı ülkelerde bu kesimlere dokunulmasını istemiyor. Bankacıların IMF ile imzalanan 'stand-by' anlaşmalarını alkışlamaları boşuna değil. Nitekim, Türkiye ekonomisini yönetenler de, bankacılık sektörünün bir dediğini iki etmiyorlar. Bankacılar 'ucuz kurdan' takas istiyorlar, Ankara 'okey' diyor, vesaire... Ne de olsa kapitalizm denilen ekonomi sistemi ve onun günümüzdeki alt kümesinin bir elemanı olan küreselleşme akımı tümüyle finans sektörü üzerine kurulmuş.
"2002 Yılında Kamu Kesiminde Alınacak Tasarruf Önlemleri" adlı paketi biraz dikkatli okuduysanız, "faiz dışı bütçe" diye bir kavramın sık sık geçtiğine tanık olursunuz? Mesela, şöyle bir ifade var Başbakanlık açıklamasında: "2002 yılında kamu kesimindeki faiz dışı fazlanın gayri safi milli hasılaya oranı, yüzde 6.5 düzeyinde gerçekleşecek." Türkiye'nin geçen yıl 200 milyar dolar olan gayri safi milli hasılası bu yıl 140 milyar dolara geriledi. Bunun yüzde 6.5'u yaklaşık 9.1 milyar dolar ediyor. Hükümet bu kadar bir parayı, kamu harcamalarını ve memurun, vatandaşın, işçinin ümüğünü sıkarak tasarruf edecek. Peki nereye gidecek bu para? IMF'den alınan kredilerin geri ödenmesine tabii.
2002 yılı bütçesi 79 katrilyon olarak bağlandı. Bunun 42 katrilyonu faize gidecek. Ankara Beşlisi, bu giderle oynayamıyor. Daha doğrusu IMF, izin vermiyor. KDV indirimi için bile IMF'den izin alanların, böyle bir şeyi müsaadesiz yapabilmeleri ne mümkün? Şu anda devletimizin iç borç yükü 75 katrilyon lira. Bu demektir ki, rantiyeci önümüzdeki yıl ortalama yüzde 65 kazanacak. Peki memur ne kadar kazanacak? Yüzde 15.5. Çünkü memur maaşlarının dönem başı artışları 2002 Ocak ayında yüzde 10, Temmuz ayında ise yüzde 5 oranları ile sınırlı tutulacak. İnsafınız nerede ey yöneticiler?
Rantiyeciye dokunulamaz mı?
Eğer IMF ile 'stand-by' anlaşması imzalamış iseniz, rantiyeciye dokunamazsınız. Hareket alanınız sadece ve sadece faiz dışı bütçe ile sınırlı kalacaktır. Ne demek bu faiz dışı bütçe? Memur ve işçi maaşları, yatırımlar, askeri ve sivil kamu harcamaları... 2002 Bütçesi'nin öngörülerine göre, devletimizin gelirleri yaklaşık 59 katrilyon lira olacak. Giderler ise 79 katrilyon. Bunun 42'sinin faize gittiğini yukarıda vermiştik. Demek ki faiz dışında 37 katrilyon liralık bir harcama var. Oysa gelir 17 katrilyon. 20 katrilyon lira bir yerlerden kapatılmalı. Ama nasıl? IMF ile anlaşmışsanız, iki yolunuz var... Vergileri arttırmak; harcamaları kısmak. IMF de Ankara Beşlisi'ne bunu yaptırıyor. Başka çareleri yok!
Nitekim sözkonusu pakette sadece DSİ ve Köy Hizmetleri gibi konsolideye bütçeye tabi kuruluşların bölge müdürlüklerinin kapatılması gibi kamu kesimine özgü düzenlemeler yar almadı. Vergiler de arttırılıyor. Mesela bu kış günü doğalgazdan vergi alınacak (her ne kadar vatandaşa yansıtılmayacak deniyorsa da, buna inanmak mümkün değil), emlak vergileri yükseltilecek.
Çare nerede?
Ankara Beşlisi'nin uyguladığı ekonomik sistem sadece ve sadece 200 büyük rantiyeciyi koruyor. Bankaların bu kriz ortamında süper kar açıklamalarının bir başka izahı var mı? Bedel de 65 milyona ödettiriliyor. Hadi küçük faiz gelirleriyle hayatını idame ettiren 800 bin kişiyi de bundan çıkarın, 64 milyon 200 bin kişiye çıkartılıyor fatura. Oysa, hükümet önümüzdeki yıl ortalama ödeyeceği faiz oranını yüzde 65'lerden memura yapacağı zam oranına yani yüzde 15'lere çekebilir. Bu imkansız değil. Yasa hatta Anayasa değişikliği bile yapılabilir bunun için. Millet de bu girişimi alkışlar. Ama bunu yapabilmek yürek ister. Önce IMF ile imzalanan 'stand-by' anlaşması yırtılıp, çöpe atılmalı. Bir anda 30 katrilyon lira tasarruf edersiniz. İşçinin 15 katrilyona ulaşan nemalarını (Zorunlu Tasarruf Fonu'nda biriken emeklerini) ödememe erkekliğini gösteren hükümet mensupları, benzer bir tavrı neden rantiyeciye gösteremiyor. İşçilerin IMF gibi koruyucusu, küresel jandarması yok diye mi?
Dolayısıyla işçiler, memurlar artık seslerini daha gür çıkarmalı. Kendi çıkarlarının muhafızları bizzat kendileri olmalı. Bu işi 'bir eli yağda, bir eli balda' olan Bayram Meral'e havale ederlerse, yine elleri boş kalır!
Analiz: Recep BAHAR
Sözkonusu pakette, dün Yeni Mesaj'ın manşetinde ifade edildiği gibi fatura millete, 65 milyona kesiliyor. Ancak faizcilere, rantiyeye dokunulmuyor. Onlarla ilgili en küçük bir düzenleme yok. Üstelik rantiyecilerin kazançları vergiden de muaf tutuluyor.
Paketin özü
"2002 Yılında Kamu Kesiminde Alınacak Tasarruf Önlemleri" adlı paket, tipik bir IMF programı ve de dayatması. Nitekim paketin IMF Heyeti'nin 10. gözden geçirme teftişinden sonra kamuoyuna açıklanması da, 'paketin' IMF etiketi taşıdığını açığa vuruyor. Kısaca ekonomi yönetimini Washington'a devredenler, verilen talimatları yerine getiriyorlar. Bu pakete bu sebeple bir 'Emirname', bir 'Talimatname' diyebilmek mümkün. Malumunuz üzere IMF, Aralık 1999'dan bu yana Türkiye'ye yüklü miktarda kredi veriyor. Tam rakamı bilemiyoruz ama, önümüzdeki yıl sonuna kadar gelecek para miktarı 36 milyar doları bulacak. Şu anda Türkiye, IMF'ye en fazla borcu olan ülke konumunda. Hal böyle olunca, adamlar verdikleri paraların tahsilini de garantiye bağlamak istiyorlar. IMF normalde banka, daha geniş anlamıyla, finans çevrelerinin muhafızı olduğundan, 'anlaşma' yaptığı ülkelerde bu kesimlere dokunulmasını istemiyor. Bankacıların IMF ile imzalanan 'stand-by' anlaşmalarını alkışlamaları boşuna değil. Nitekim, Türkiye ekonomisini yönetenler de, bankacılık sektörünün bir dediğini iki etmiyorlar. Bankacılar 'ucuz kurdan' takas istiyorlar, Ankara 'okey' diyor, vesaire... Ne de olsa kapitalizm denilen ekonomi sistemi ve onun günümüzdeki alt kümesinin bir elemanı olan küreselleşme akımı tümüyle finans sektörü üzerine kurulmuş.
"2002 Yılında Kamu Kesiminde Alınacak Tasarruf Önlemleri" adlı paketi biraz dikkatli okuduysanız, "faiz dışı bütçe" diye bir kavramın sık sık geçtiğine tanık olursunuz? Mesela, şöyle bir ifade var Başbakanlık açıklamasında: "2002 yılında kamu kesimindeki faiz dışı fazlanın gayri safi milli hasılaya oranı, yüzde 6.5 düzeyinde gerçekleşecek." Türkiye'nin geçen yıl 200 milyar dolar olan gayri safi milli hasılası bu yıl 140 milyar dolara geriledi. Bunun yüzde 6.5'u yaklaşık 9.1 milyar dolar ediyor. Hükümet bu kadar bir parayı, kamu harcamalarını ve memurun, vatandaşın, işçinin ümüğünü sıkarak tasarruf edecek. Peki nereye gidecek bu para? IMF'den alınan kredilerin geri ödenmesine tabii.
2002 yılı bütçesi 79 katrilyon olarak bağlandı. Bunun 42 katrilyonu faize gidecek. Ankara Beşlisi, bu giderle oynayamıyor. Daha doğrusu IMF, izin vermiyor. KDV indirimi için bile IMF'den izin alanların, böyle bir şeyi müsaadesiz yapabilmeleri ne mümkün? Şu anda devletimizin iç borç yükü 75 katrilyon lira. Bu demektir ki, rantiyeci önümüzdeki yıl ortalama yüzde 65 kazanacak. Peki memur ne kadar kazanacak? Yüzde 15.5. Çünkü memur maaşlarının dönem başı artışları 2002 Ocak ayında yüzde 10, Temmuz ayında ise yüzde 5 oranları ile sınırlı tutulacak. İnsafınız nerede ey yöneticiler?
Rantiyeciye dokunulamaz mı?
Eğer IMF ile 'stand-by' anlaşması imzalamış iseniz, rantiyeciye dokunamazsınız. Hareket alanınız sadece ve sadece faiz dışı bütçe ile sınırlı kalacaktır. Ne demek bu faiz dışı bütçe? Memur ve işçi maaşları, yatırımlar, askeri ve sivil kamu harcamaları... 2002 Bütçesi'nin öngörülerine göre, devletimizin gelirleri yaklaşık 59 katrilyon lira olacak. Giderler ise 79 katrilyon. Bunun 42'sinin faize gittiğini yukarıda vermiştik. Demek ki faiz dışında 37 katrilyon liralık bir harcama var. Oysa gelir 17 katrilyon. 20 katrilyon lira bir yerlerden kapatılmalı. Ama nasıl? IMF ile anlaşmışsanız, iki yolunuz var... Vergileri arttırmak; harcamaları kısmak. IMF de Ankara Beşlisi'ne bunu yaptırıyor. Başka çareleri yok!
Nitekim sözkonusu pakette sadece DSİ ve Köy Hizmetleri gibi konsolideye bütçeye tabi kuruluşların bölge müdürlüklerinin kapatılması gibi kamu kesimine özgü düzenlemeler yar almadı. Vergiler de arttırılıyor. Mesela bu kış günü doğalgazdan vergi alınacak (her ne kadar vatandaşa yansıtılmayacak deniyorsa da, buna inanmak mümkün değil), emlak vergileri yükseltilecek.
Çare nerede?
Ankara Beşlisi'nin uyguladığı ekonomik sistem sadece ve sadece 200 büyük rantiyeciyi koruyor. Bankaların bu kriz ortamında süper kar açıklamalarının bir başka izahı var mı? Bedel de 65 milyona ödettiriliyor. Hadi küçük faiz gelirleriyle hayatını idame ettiren 800 bin kişiyi de bundan çıkarın, 64 milyon 200 bin kişiye çıkartılıyor fatura. Oysa, hükümet önümüzdeki yıl ortalama ödeyeceği faiz oranını yüzde 65'lerden memura yapacağı zam oranına yani yüzde 15'lere çekebilir. Bu imkansız değil. Yasa hatta Anayasa değişikliği bile yapılabilir bunun için. Millet de bu girişimi alkışlar. Ama bunu yapabilmek yürek ister. Önce IMF ile imzalanan 'stand-by' anlaşması yırtılıp, çöpe atılmalı. Bir anda 30 katrilyon lira tasarruf edersiniz. İşçinin 15 katrilyona ulaşan nemalarını (Zorunlu Tasarruf Fonu'nda biriken emeklerini) ödememe erkekliğini gösteren hükümet mensupları, benzer bir tavrı neden rantiyeciye gösteremiyor. İşçilerin IMF gibi koruyucusu, küresel jandarması yok diye mi?
Dolayısıyla işçiler, memurlar artık seslerini daha gür çıkarmalı. Kendi çıkarlarının muhafızları bizzat kendileri olmalı. Bu işi 'bir eli yağda, bir eli balda' olan Bayram Meral'e havale ederlerse, yine elleri boş kalır!
Analiz: Recep BAHAR