Erken yaştaki eğitim ve inançların öğretilmesi Bütün çocukların ilk eğitimleri evde olmaktadır. İlk eğitimlerde anneler en önemli rol oynamaktadır. Onun yanında kalabalık ailelerdeki eğitimi evdeki yaşlı üyeler, anneanneler, babaanneler, teyzeler, halalar dedeler v.s. evdeki yaşlı üyeler yapmaktadırlar. Kalabalık ailelerde çocuklar hemen hemen hiç yalnız kalmamakta ve devamlı olarak etraftaki dünyayı yaşlı yakınlarından sorarak öğrenmektedir. Bu gelişme devrelerinde çocuklara en basit bilgi verilmekte ve böylece onların bilgi hazineleri gittikçe gelişmektedir. Beyinlerdeki hücreler böylece sağlıklı kalmakta ve gelişmektedir. Çünkü bu yaşlardaki kullanılmayan beyin hücreleri yok olmakta ve vücuttan atılmaktadır. Erken uyarışlarla ise beyin kapasiteleri korunmuş olmaktadır. Çekirdek ailelerde ise çocuklar, evde yaşlı insanların olmaması sebebiyle genellikle kapıcı karısına, onun kızına veya başka ilgisiz ve bilgisiz kimselere bırakılmaktadır. Böylece çocukların dış dünyayı öğrenmesi, ona karşı sevgi gösteren aile efradının şefkatli sözlerinden mahrum kalmakta ve yeterli cevap alınamadığı için de beyinlerindeki gerilemeler husule gelmektedir. Bütün bu durumlar daha sonraları okuldaki kapasitelere yansımakta ve derecelerde farklılık göstermektedir. Batı dünyası bunun çaresini bebeklerin odalarının süslenmesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. Lakin bu yöntemle ilk planda bebeklere belki biraz değişiklik olmaktadır. Çünkü ne de olsan bazı renkler ve sesler bebeklere ulaşmaktadır. Onlar da insan sesi gibi uyarı yapabilmektedir. Ama bu uyarıların manası ve insan sıcaklığı ve şefkati olmadığından dolayı bebekteki beyin hücrelerinin, ancak sınırlı gelişimi sağlanmaktadır. Kısacası bebekler canlı insan ve özellikle aile efradının şefkat ve sevgisine ihtiyaç duymaktadır. Halkımızın bazı düşünceleri Türkiye ve Türkler uzun zamandan beri İslam'ın bekçiliğini yapmıştır. Şu anda ülkemiz demokratik-laik bir devlettir. Ancak Laiklik, dinsizlik veya dinin ikinci plana bırakılması durumu değildir. Şu anda ülkemizde gerek kadro bakımından, gerekse cami sayısı bakımından, yetmezlikler dikkat çekmektedir. Gerçi camileri halkımız yapıyor, ancak içindeki kadroları da Devlet vermektedir. Aslında Laiklik de, ne devlet işlerine din, ne de din işlerine devletin karışmaması değil midir? Ancak bizdeki idari sistemde devlet, din işlerini yönetmektedir. Onun için bu dengeyi sağlamak da devletin elinde olması gerekir! Aksi takdirde bu kadro yetmezlikleri ve eksik uygulamalar ancak dinsizlere ve İslam dışı inançlara faydalı Müslümanlarla ise zararlı olmaktadır. Bunun dışında kadroların iyi yetiştirilmesi ve dini bilgilere vakıf olması da gerekir. Devlet idaresi altında olan İHL'lerin bu hususta yeterli kadro yetiştirmeleri ve ihtiyaca göre sayılarının arttırılması ve ihtiyaç olan yerlere bir an önce tayinleri gerekmez mi? Eskiden beri bilinen bir gerçek vardır. O da eğitmenliğin ve öğretmenliğin pedagojik bir eğitimden geçirilmesi gerekliğidir. Onun için çok iyi yetiştirilmiş, insan ve özellikle çocuk psikolojisini bilen elemanlara ihtiyaç vardır. Tüm bunların yanında camilere siyasetin sokulmaması ve cemaatler arasına nifak aşılanmaması da gerekmektedir. Onun için de cami yönetimlerinin çok iyi eğitimli olması gerekmektedir. Öte taraftan gerek dini mevzuların gerekse onların tatbikatı ile ilgili bazı ateist-vari ve dinsizlik kokan isteklerinden uzak durulması gerçeği de ortadadır. Ne camiler ne de siyasetçiler onların ve değişik ideolojilerin etkisi altına girmemeleri gerekmektedir. İslam'ın temeli olan Kur'an-ı Kerim, "oku" kelimesi ile başlamaktadır. Onun yanında ilim nerede olursa olsun alınması gerekliliği defalarca tekrar edilmektedir. İslam ve ilim arasında Hıristiyanlıkta olduğu gibi bir husumet ve anlaşmazlık yoktur. Ancak bazı hatalı bilimler ve öğretiler çelişkili duruma düşebilmektedir. Kaldı ki ilim devamlı gelişmekte ve hakikatlere doğru ilerlemektedir. Ancak ilmin bazı çıkarlara uygun olarak ortaya konulması ve ideolojilere ve bazı izm'lere kurban edilmesi de kolayca mümkün olmaktadır. Onun için buna dikkat edilmesi gerekmektedir. Din ise birleştirici ve bir araya toplayıcı bir unsurdur. Hakiki Dini bilgiler değişmezdir. Onlar Allah tarafında vahiy olarak peygamberimize bildirilmiştir. Onun için dinde Reform olmaz ve olamaz. Dince reform yapılırsa, o reform olur ama din olamaz, ancak insan yapısı olur! İnsan yapısı ise dinin yerine geçemez!
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006