ABD'nin 'kirli savaşı' konusunda Ankara'nın başı dönmüş vaziyette.
Bir yandan 'AKP ekabiri'nce W. Bush'a yapılan 'destur ziyareti'nde girilen angajmanların ortalıkta gezindiği, diğer yandan BM raporlarıyla 'meşruiyetten yoksunluğu tescil edilen operasyon karşısında Almanya, Rusya ve Fransa'nın yanısıra NATO devletlerinin bizi yakından ilgilendiren 'aykırı' duruş'larının 'karşıt manevralar'a dönüştüğü, bu arada her şeyden önemlisi 'bölgemizdeki savaşın komuta kontrol mekanizması' hususunda henüz net bir mutabakat oluşmadan Meclis'in 'Amerikan tezkeresi'ne onay verip W. Bush'un son baskısıyla 'ikinci Amerikan tezkeresi'ne de onay çıkartılması hususunun Meclis kulislerde pişirilmeye çalışıldığı,
tüm ipleri W. Bush'un elinde tuttuğu, savaşın maddi zararlarının karşılanması bir yana, 'savaş sonrası bölgesel vaziyet'in ne olacağı meselesinin hiç de iç açıcı olmadığı bir düzlemde Ankara, beyanatlarında 'yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal' ikilemini yaşıyor. Ancak, işin pratiğinde hep de 'sakala doğru tükürerek', sanki BM'nin ikici raporundan sonra gevşeyen ve yeni BM kararını mırıldanan İngiltere'nin boşalttığı yere kapak atmaya çalışıyor.
Savaşın ekonomik faturası bir tarafa... Asıl askeri ve stratejik faturası hesap edilmeli.
Bölge, askeri ve stratejik bakımdan hassas.
"Casus belli" ilan ettiğimiz meseleler, stratejik ortağımızın ateşiyle epey zamandan beri olgunlaştırılıyor. Stratejik partnerimiz, bölgede 'mikro partnerler' oluşturmuş. Hatta bu mikro partnerlerin tanınması için BM'ye bile başvurulmuş.
İşin ilginç tarafı, Türk askerinin 'kendi bölgemizde' komutanlık problemi dahil, ABD askerlerinin faaliyetlerinin bağlı olacağı kurallar, geçerli olacak hukuk ve operasyon sonrasındaki görev ve işbirliği ile Irak'ın nasıl yapılanacağı konuları netleşmeden 'birinci Amerikan tezkeresi'ne Meclis onayı çıktı. Hani derler ya hiçbir senet sepet, mutabakat imzalanmadan, 'ikinci tezkere'ye onay aranıyor.
Öte yandan, Çekiç Güç tecrübesine bakılırsa ABD'nin 'ilk tezkeresi'nde bile ciddi sakatlık var. Söz konusu tezkereye göre, Amerikalılar üs ve limanlarımızda onarım için üç ay kalacaklar. Tamam, ama kalma sürelerini, ya üç aydan sonra aynen Çekiç Güç'te olduğu gibi 'gelmez ayın Çarşambası'na ertelenmek durumunda kalırsak ne olacak?
Bu riskler yaşanırken 'ikinci tezkere'ye nasıl onay arayışına girilebiliyor?
Ankara, bütün bunları yapıyor; sonra da biz savaşa katılmıyoruz, diyorlar.
Komuta konusunda ise Türk Genelkumay'ın belirleyeceği General rütbesinde bir Türk subayının 'savaşın' ana karargahı olan Katar'da üst yönetimde bulunacağı, Kuzey Irak'taki operasyonun yönetileceği Diyarbakır'da kurulacak komuta merkezinde de eş komutanlık düzenine gidileceği konuşuluyor.
Amerikalı subaylarla eş komutanlık veya komutanlık hususunda belki de pek çok örnek var; ama sadece eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in bizzat anlattığı olay, ders olmalı. Bölgeye ilişkin önemli bir anektod çünkü.
Güreş Paşa diyor ki; "Körfez Savaşı'nın ardından Zaho'da ABD ile ortak bir Askeri Koordinasyon Merkezi kurulmuştu. Bizden bir albay, onlardan bir albay burayı yönetecekti. Ancak, ABD'li albay gizli gizli bir yerlere gidiyor, bir şeyler organize ediyordu. 'Bunlar burada Kürt Devleti kurma peşindeler' dedim. Sonra bir rapor geldi. Cudi Dağı'nın tepesine bir helikopter inmiş, büyük miktarda birşeyler indirip gitmiş. Hemen ateş emrini verdim. Helikopterin kime ait olduğunu teşhis edemedik; ama Amerikalılar'da vardı.''
Bu kadar güvenilir bir partnerle bölgemizdeki ateş yalımı üstünde dans etmekten gayrı yollar aranmalı değil mi, ne dersiniz?
Ankara'nın kimi politikacılarının gözü, ekonomiyi düzeltmek adına 'dolardan başka bir şey göremeyebilir'; ama devlet ve milletin güvenliği bu kadar ucuz olmamalı, değil mi?
Ankara, ABD'nin hesabını bozmak için kafa yormalı.
Bir yandan 'AKP ekabiri'nce W. Bush'a yapılan 'destur ziyareti'nde girilen angajmanların ortalıkta gezindiği, diğer yandan BM raporlarıyla 'meşruiyetten yoksunluğu tescil edilen operasyon karşısında Almanya, Rusya ve Fransa'nın yanısıra NATO devletlerinin bizi yakından ilgilendiren 'aykırı' duruş'larının 'karşıt manevralar'a dönüştüğü, bu arada her şeyden önemlisi 'bölgemizdeki savaşın komuta kontrol mekanizması' hususunda henüz net bir mutabakat oluşmadan Meclis'in 'Amerikan tezkeresi'ne onay verip W. Bush'un son baskısıyla 'ikinci Amerikan tezkeresi'ne de onay çıkartılması hususunun Meclis kulislerde pişirilmeye çalışıldığı,
tüm ipleri W. Bush'un elinde tuttuğu, savaşın maddi zararlarının karşılanması bir yana, 'savaş sonrası bölgesel vaziyet'in ne olacağı meselesinin hiç de iç açıcı olmadığı bir düzlemde Ankara, beyanatlarında 'yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal' ikilemini yaşıyor. Ancak, işin pratiğinde hep de 'sakala doğru tükürerek', sanki BM'nin ikici raporundan sonra gevşeyen ve yeni BM kararını mırıldanan İngiltere'nin boşalttığı yere kapak atmaya çalışıyor.
Savaşın ekonomik faturası bir tarafa... Asıl askeri ve stratejik faturası hesap edilmeli.
Bölge, askeri ve stratejik bakımdan hassas.
"Casus belli" ilan ettiğimiz meseleler, stratejik ortağımızın ateşiyle epey zamandan beri olgunlaştırılıyor. Stratejik partnerimiz, bölgede 'mikro partnerler' oluşturmuş. Hatta bu mikro partnerlerin tanınması için BM'ye bile başvurulmuş.
İşin ilginç tarafı, Türk askerinin 'kendi bölgemizde' komutanlık problemi dahil, ABD askerlerinin faaliyetlerinin bağlı olacağı kurallar, geçerli olacak hukuk ve operasyon sonrasındaki görev ve işbirliği ile Irak'ın nasıl yapılanacağı konuları netleşmeden 'birinci Amerikan tezkeresi'ne Meclis onayı çıktı. Hani derler ya hiçbir senet sepet, mutabakat imzalanmadan, 'ikinci tezkere'ye onay aranıyor.
Öte yandan, Çekiç Güç tecrübesine bakılırsa ABD'nin 'ilk tezkeresi'nde bile ciddi sakatlık var. Söz konusu tezkereye göre, Amerikalılar üs ve limanlarımızda onarım için üç ay kalacaklar. Tamam, ama kalma sürelerini, ya üç aydan sonra aynen Çekiç Güç'te olduğu gibi 'gelmez ayın Çarşambası'na ertelenmek durumunda kalırsak ne olacak?
Bu riskler yaşanırken 'ikinci tezkere'ye nasıl onay arayışına girilebiliyor?
Ankara, bütün bunları yapıyor; sonra da biz savaşa katılmıyoruz, diyorlar.
Komuta konusunda ise Türk Genelkumay'ın belirleyeceği General rütbesinde bir Türk subayının 'savaşın' ana karargahı olan Katar'da üst yönetimde bulunacağı, Kuzey Irak'taki operasyonun yönetileceği Diyarbakır'da kurulacak komuta merkezinde de eş komutanlık düzenine gidileceği konuşuluyor.
Amerikalı subaylarla eş komutanlık veya komutanlık hususunda belki de pek çok örnek var; ama sadece eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in bizzat anlattığı olay, ders olmalı. Bölgeye ilişkin önemli bir anektod çünkü.
Güreş Paşa diyor ki; "Körfez Savaşı'nın ardından Zaho'da ABD ile ortak bir Askeri Koordinasyon Merkezi kurulmuştu. Bizden bir albay, onlardan bir albay burayı yönetecekti. Ancak, ABD'li albay gizli gizli bir yerlere gidiyor, bir şeyler organize ediyordu. 'Bunlar burada Kürt Devleti kurma peşindeler' dedim. Sonra bir rapor geldi. Cudi Dağı'nın tepesine bir helikopter inmiş, büyük miktarda birşeyler indirip gitmiş. Hemen ateş emrini verdim. Helikopterin kime ait olduğunu teşhis edemedik; ama Amerikalılar'da vardı.''
Bu kadar güvenilir bir partnerle bölgemizdeki ateş yalımı üstünde dans etmekten gayrı yollar aranmalı değil mi, ne dersiniz?
Ankara'nın kimi politikacılarının gözü, ekonomiyi düzeltmek adına 'dolardan başka bir şey göremeyebilir'; ama devlet ve milletin güvenliği bu kadar ucuz olmamalı, değil mi?
Ankara, ABD'nin hesabını bozmak için kafa yormalı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019