1995 yılında AB'ye verilen
bazı tavizler:
1 - Bu tavizlerin ilki, Gümrük kapılarının açılmasına sebep oldu. Bu vaadden sonra Türkiye AB'den gümrüksüz ithalat yapmaya başladı. Başka ülkeler bu gümrüksüz ithalatı en sonra tatbik etmekteyken, biz en başa hatta 10-15 yıldan önce hiçbir takviye almadan bunu yaptık ve çok büyük kayıplara uğradık. Şimdi kaybettiğimiz hususlara hep beraber bir göz atalım:
a - Türkiye AB'ye, 75 milyonluk geniş pazarını ardına kadar açtı. Hem de bedavadan açtı. "AB ülkeleri için 75 milyonluk Türkiye pazarına nasılsa girdik, artık onları aramıza almakta ne kazancımız olacak ki; biz zaten alacağımız almış bulunuyoruz" dediler. Bu büyük Pazar konusunu biz onlara kendi ellerimizle adeta hediye ettik . AB zaten en önemli kazancı temin etmiş oldu. Hem de hiçbir bedel ödemeden bunu sağladı. O zamanki Başbakanımız neredeyse sevinçten uçacak şekilde, millete bunu haber verdi. Halbuki ise ondan sonra Türkiye'nin mali durumu fena halde bozuldu. Ülkemiz iki defa krize girdi. İthalatı alabildiğine genişledi. İhracatı aniden düştü. Dış ve iç borçları korkunç derecede arttı. Sonunda bu rakamlar 300 milyar doları da aştı.
b - O müzakerelerde Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB'ye tek başına girmesi de kabul edilmiş oldu. Böylece Güney Kıbrıs'ın kabulü için 1960 yılında yapılan anlaşma da geri bırakılmış oldu. Daha sonraları Kıbrıs'la ilgili başımıza gelen tüm durumlar bu anlaşmayla ilgili olarak karşımıza çıktı. Böylece Güney Kıbrıs AB üyesi oldu. KKTC'nin izolasyonu ise aynen devam etmektedir. Üstelik birleşme oylamasında KKTC, Annan planına "Evet" dedi. Güney Kıbrıs ise "Hayır" dedi. "Evet" diyen cezalandırıldı,"Hayır "diyen de mükafatlandırıldı! Bunu sancılarını KKTC hala çekmektedir. AB'nin adaletli tutumu işte bu kadar. Zihniyet tamamen eski uygulamalar ile yeniden tekrar etmektedir.
c - Türkiye'ye daha sonraları paket paket yeni isteklerle dolu talepler geldi. Bunlar arasında son Türk Ceza Yasası da yenilendi. Hem de onların neredeyse tam kontrolünde yenilendi. Tam istedikleri gibi çıktı. Bazı itirazlarımız da kabul edilmedi.
d - En önemlisi de direncimiz kırıldı, AB'nin kozları ise çoğalmış oldu. Kendilerinin Türkiye üzerinde tam hakimiyet kurduklarına kanaatleri güçlendi. Olmadık şeyleri isteyeceklerine hazırlandıkları intibaları ise belirlenmeye başladı.
Schröder "Türkiye'den
korkmayın" dedi
AB camiasında bir çok bölgede Türkiye'nin AB'ye kabulü istenmemektedir. Bunların başında ise Fransa ve Hollanda gelmektedir. Avusturya da bunların yanında. Ancak, bunlar alenen bilinenler ve itirazda bulunanlardır. Onun dışında halkların da çoğu onlar gibi düşünmektedir. Onlar Türkleri hala barbar, yağmacı, saldırgan, medeniyetten uzak, gelişmemiş, kültürsüz ve insanlık dışı kimseler olarak görmektedirler. Zaten kitaplarında da çocuklar bu zihniyette yetişmektedirler. Kendilerini ise üstün Irk, üstün insan ve kültürün zirvesine varmış yaratıklar olarak görmektedir. Tam bir faşist tarifine uyan özelliklere özentileri vardır. Faşist idareler yıkıldı ama bu zihniyet halklarının bir çoğunda kaldı.
Liderlerinin ağızlarında ise demokrasi ve insan hakları eksik olmamaktadır. Ama nedense bu istedikleri yalnızca kendilerine dönük olmaktadır. Başkalarına ise sadece onların idaresinde olmak düşmektedir.
bazı tavizler:
1 - Bu tavizlerin ilki, Gümrük kapılarının açılmasına sebep oldu. Bu vaadden sonra Türkiye AB'den gümrüksüz ithalat yapmaya başladı. Başka ülkeler bu gümrüksüz ithalatı en sonra tatbik etmekteyken, biz en başa hatta 10-15 yıldan önce hiçbir takviye almadan bunu yaptık ve çok büyük kayıplara uğradık. Şimdi kaybettiğimiz hususlara hep beraber bir göz atalım:
a - Türkiye AB'ye, 75 milyonluk geniş pazarını ardına kadar açtı. Hem de bedavadan açtı. "AB ülkeleri için 75 milyonluk Türkiye pazarına nasılsa girdik, artık onları aramıza almakta ne kazancımız olacak ki; biz zaten alacağımız almış bulunuyoruz" dediler. Bu büyük Pazar konusunu biz onlara kendi ellerimizle adeta hediye ettik . AB zaten en önemli kazancı temin etmiş oldu. Hem de hiçbir bedel ödemeden bunu sağladı. O zamanki Başbakanımız neredeyse sevinçten uçacak şekilde, millete bunu haber verdi. Halbuki ise ondan sonra Türkiye'nin mali durumu fena halde bozuldu. Ülkemiz iki defa krize girdi. İthalatı alabildiğine genişledi. İhracatı aniden düştü. Dış ve iç borçları korkunç derecede arttı. Sonunda bu rakamlar 300 milyar doları da aştı.
b - O müzakerelerde Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB'ye tek başına girmesi de kabul edilmiş oldu. Böylece Güney Kıbrıs'ın kabulü için 1960 yılında yapılan anlaşma da geri bırakılmış oldu. Daha sonraları Kıbrıs'la ilgili başımıza gelen tüm durumlar bu anlaşmayla ilgili olarak karşımıza çıktı. Böylece Güney Kıbrıs AB üyesi oldu. KKTC'nin izolasyonu ise aynen devam etmektedir. Üstelik birleşme oylamasında KKTC, Annan planına "Evet" dedi. Güney Kıbrıs ise "Hayır" dedi. "Evet" diyen cezalandırıldı,"Hayır "diyen de mükafatlandırıldı! Bunu sancılarını KKTC hala çekmektedir. AB'nin adaletli tutumu işte bu kadar. Zihniyet tamamen eski uygulamalar ile yeniden tekrar etmektedir.
c - Türkiye'ye daha sonraları paket paket yeni isteklerle dolu talepler geldi. Bunlar arasında son Türk Ceza Yasası da yenilendi. Hem de onların neredeyse tam kontrolünde yenilendi. Tam istedikleri gibi çıktı. Bazı itirazlarımız da kabul edilmedi.
d - En önemlisi de direncimiz kırıldı, AB'nin kozları ise çoğalmış oldu. Kendilerinin Türkiye üzerinde tam hakimiyet kurduklarına kanaatleri güçlendi. Olmadık şeyleri isteyeceklerine hazırlandıkları intibaları ise belirlenmeye başladı.
Schröder "Türkiye'den
korkmayın" dedi
AB camiasında bir çok bölgede Türkiye'nin AB'ye kabulü istenmemektedir. Bunların başında ise Fransa ve Hollanda gelmektedir. Avusturya da bunların yanında. Ancak, bunlar alenen bilinenler ve itirazda bulunanlardır. Onun dışında halkların da çoğu onlar gibi düşünmektedir. Onlar Türkleri hala barbar, yağmacı, saldırgan, medeniyetten uzak, gelişmemiş, kültürsüz ve insanlık dışı kimseler olarak görmektedirler. Zaten kitaplarında da çocuklar bu zihniyette yetişmektedirler. Kendilerini ise üstün Irk, üstün insan ve kültürün zirvesine varmış yaratıklar olarak görmektedir. Tam bir faşist tarifine uyan özelliklere özentileri vardır. Faşist idareler yıkıldı ama bu zihniyet halklarının bir çoğunda kaldı.
Liderlerinin ağızlarında ise demokrasi ve insan hakları eksik olmamaktadır. Ama nedense bu istedikleri yalnızca kendilerine dönük olmaktadır. Başkalarına ise sadece onların idaresinde olmak düşmektedir.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006