Hükümet, "eşit işe eşit ücret" adıyla bir kararname çıkardı. Kararnamenin adına bakanlar, bu kararname ile bir adaletsizliğin giderildiğini zannederler. Halbuki tam tersi yapıldı. Sözkonusu kararname ile var olan adaletsizlik, daha da derinleştirildi. Bundan dolayı bazı memur sendikaları, haklı olarak kararnamenin iptali ve yürütmenin durdurulması için Danıştay'a dava açtılar. İddia şu: Bu kararname, Anayasa'ya ve Sendikalar Yasası'na aykırıdır. Hukukî süreç başladı. Danıştay'ın vereceği kararı hep birlikte göreceğiz.
Bunu bir kenara bırakarak, bu kararnamenin milletin ve özellikle de memurların vicdanında açtığı yaraya dönmek istiyorum. "Milletvekillerimiz ancak naaşlarda ve maaşlarda bir araya gelir" sözü, tekrar tecelli etti. Güya amacı, kamu personeli arasındaki ücret dengesizliğini gidermek olan kararnameden en çok milletvekilleri yararlandı. Üst düzey kamu personeli bu kararname ile en çok 455 milyon zam alırken, milletvekilleri aylık 900 milyon zam aldılar. Asgari ücretin 180 milyon olduğu bir ülkede, bu kadar zam, bağrı yanık milletin yarasına tuz basmaktır.
Milleti yoksulluğa, IMF köleliğine mahkum eden milletvekilleri, bu maaşı hak ediyor mu? Türkiye'yi, dünyanın en borçlu ülkeleri sınıfına sokan, dış borcun milli gelire oranını yüzde 75.6'ya yükselten ve her Türk vatandaşını 2.3 milyar lira borçlu hale getiren milletvekillerine, "bu maaş helal olsun" diyen bir Allah'ın kulu çıkar mı? Her gün tam 125.4 trilyon lira faiz ödemek zorunda olan ülkenin milletvekilleri, böyle mi hareket etmeliydi?
Bütçeyi konan 200 trilyonluk ödenek, düşük maaş alan memurlara verilmemiş, makam tazminatı alan ve maaşı yüksek olan üst düzey memurlara ve milletvekillerine dağıtılmış. Alt düzeydeki memurlara büyük haksızlık yapılmıştır. Ücretler arasındaki eşitsizlik daha çok arttırılmıştır. Bu kararnameyi imzalayan Bakanlar Kurulu üyelerinden hiçbirisi, bu yanlışlığı görmedi mi? Kararnamenin adı: "eşit ise eşit ücret". Öyleyse soralım: Üniversitelerde profesör, doçent, yardımcı deçent ve öğretim görevlileri ne iş yaparlar. Hepsinin görevi ders vermek değil mi? Yani hepsi eşit iş yapmıyor mu? Peki, madem ki, eşit yapıyorlar, neden profesör ve deçentin yararlandığı zamdan, diğer öğretim elemanları yararlanmıyor?
Bir meslek grubu içinde yapılan bu ayrımcılık hoşnutsuzluğa sebeb olmaz mı? Hoşnutsuzluk sadece zammı almayanlarda değil, alanlarda da oluyor. Öyle ya, aynı iş yerinde, aynı işi beraberce yapacaksın, biri zam alacak, diğeri alamayacak. Bu durumdan kim hoşnut olabilir? Üniversitelerde işin yükünü çeken ve ve üniversitenin geleceğini şekillendirecek olan genç akademisyenlere çok büyük haksızlık yapıldı. Üniversite dışında birçok imkânları reddederek kendini araştırmaya ve bilime adayan bu genç akademisyenlere bu haksızlık yapılmamalıydı. "Eh yapıldı bir kere, ne yapalım, onlar da bunu sineye çeksinler" denilmesin. Bu haksızlığın telafisi mümkündür ve mutlaka telafi edilmelidir.
Bir başka örnek, 1. sınıf hakim ve savcıların yararlandığı kararnameden, ilçelerde görev yapan hakim ve savcıların yarlanmamasıdır. Burada da aynı soruyu sorabiliriz: Hakim ve savcılar eşit iş yapmıyorlar mı? Eşit iş yapmıyorlarsa, neden eşit ücret almıyorlar? Görüldüğü gibi, bu kararnamenin adı "eşit ise eşit ücret" ama, kararnamenin içeriği "eşit işe farklı ücret"ten başka bir şey değildir. Bizim anlayışımızda "devlet babadır". Bir babanın çocukları arasında böyle bir ayırımcılık yapması, bırakınız adaleti, babalığa da yakışmıyor. Dileriz, bu haksızlık bir an önce ortadan kaldırılır. Çünkü memurlar içerisinde, hele aynı görevleri yapanlar arasında bu şekilde bir ayırımcılık, birçok sosyal problemi de beraberinde getirir. Herhalde bu istenmiyor. İstenmiyorsa, gereken yapılmalı. Bizden söylemesi.
Bunu bir kenara bırakarak, bu kararnamenin milletin ve özellikle de memurların vicdanında açtığı yaraya dönmek istiyorum. "Milletvekillerimiz ancak naaşlarda ve maaşlarda bir araya gelir" sözü, tekrar tecelli etti. Güya amacı, kamu personeli arasındaki ücret dengesizliğini gidermek olan kararnameden en çok milletvekilleri yararlandı. Üst düzey kamu personeli bu kararname ile en çok 455 milyon zam alırken, milletvekilleri aylık 900 milyon zam aldılar. Asgari ücretin 180 milyon olduğu bir ülkede, bu kadar zam, bağrı yanık milletin yarasına tuz basmaktır.
Milleti yoksulluğa, IMF köleliğine mahkum eden milletvekilleri, bu maaşı hak ediyor mu? Türkiye'yi, dünyanın en borçlu ülkeleri sınıfına sokan, dış borcun milli gelire oranını yüzde 75.6'ya yükselten ve her Türk vatandaşını 2.3 milyar lira borçlu hale getiren milletvekillerine, "bu maaş helal olsun" diyen bir Allah'ın kulu çıkar mı? Her gün tam 125.4 trilyon lira faiz ödemek zorunda olan ülkenin milletvekilleri, böyle mi hareket etmeliydi?
Bütçeyi konan 200 trilyonluk ödenek, düşük maaş alan memurlara verilmemiş, makam tazminatı alan ve maaşı yüksek olan üst düzey memurlara ve milletvekillerine dağıtılmış. Alt düzeydeki memurlara büyük haksızlık yapılmıştır. Ücretler arasındaki eşitsizlik daha çok arttırılmıştır. Bu kararnameyi imzalayan Bakanlar Kurulu üyelerinden hiçbirisi, bu yanlışlığı görmedi mi? Kararnamenin adı: "eşit ise eşit ücret". Öyleyse soralım: Üniversitelerde profesör, doçent, yardımcı deçent ve öğretim görevlileri ne iş yaparlar. Hepsinin görevi ders vermek değil mi? Yani hepsi eşit iş yapmıyor mu? Peki, madem ki, eşit yapıyorlar, neden profesör ve deçentin yararlandığı zamdan, diğer öğretim elemanları yararlanmıyor?
Bir meslek grubu içinde yapılan bu ayrımcılık hoşnutsuzluğa sebeb olmaz mı? Hoşnutsuzluk sadece zammı almayanlarda değil, alanlarda da oluyor. Öyle ya, aynı iş yerinde, aynı işi beraberce yapacaksın, biri zam alacak, diğeri alamayacak. Bu durumdan kim hoşnut olabilir? Üniversitelerde işin yükünü çeken ve ve üniversitenin geleceğini şekillendirecek olan genç akademisyenlere çok büyük haksızlık yapıldı. Üniversite dışında birçok imkânları reddederek kendini araştırmaya ve bilime adayan bu genç akademisyenlere bu haksızlık yapılmamalıydı. "Eh yapıldı bir kere, ne yapalım, onlar da bunu sineye çeksinler" denilmesin. Bu haksızlığın telafisi mümkündür ve mutlaka telafi edilmelidir.
Bir başka örnek, 1. sınıf hakim ve savcıların yararlandığı kararnameden, ilçelerde görev yapan hakim ve savcıların yarlanmamasıdır. Burada da aynı soruyu sorabiliriz: Hakim ve savcılar eşit iş yapmıyorlar mı? Eşit iş yapmıyorlarsa, neden eşit ücret almıyorlar? Görüldüğü gibi, bu kararnamenin adı "eşit ise eşit ücret" ama, kararnamenin içeriği "eşit işe farklı ücret"ten başka bir şey değildir. Bizim anlayışımızda "devlet babadır". Bir babanın çocukları arasında böyle bir ayırımcılık yapması, bırakınız adaleti, babalığa da yakışmıyor. Dileriz, bu haksızlık bir an önce ortadan kaldırılır. Çünkü memurlar içerisinde, hele aynı görevleri yapanlar arasında bu şekilde bir ayırımcılık, birçok sosyal problemi de beraberinde getirir. Herhalde bu istenmiyor. İstenmiyorsa, gereken yapılmalı. Bizden söylemesi.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018