Evet sevgili Trabzonsporlular var bir hayalleri dedik tarihe şahitlik etmeye devam ediyoruz.
Bir kulüp düşünün; 1967'de kuruluyor, kısa bir süre sonra birinci lige çıkıyor ve İstanbul hegemonyasına son veriyor, ilk defa şampiyonlukları Anadolu'ya taşıyor.
Yüzler, binler, onbinler derken milyonların kalbinde taht kuruyor şanlı Trabzonspor.
Türk futbol tarihinde olağan üstü haller gerçekleşiyor, devrimin ateşi yakılıyor, ülke futbolunu esir alan yüz yıllık saltanat tarih oluyor.
Trabzonspor art arda şampiyonluklara ambargo koyuyor Avrupa'da destanlar yazıyor, İstanbul'un kökleşmiş kulüpleri büyük şok yaşıyordu.
Anadolu ayağa kalkmıştı, bir avuç genç Anadolu kulüplerinin ufkunu açıyordu. Bir devrimin başlangıcıydı, İstanbul saltanatına baş kaldırıydı, bu bir Anadolu ihtilaliydi.
Ahmet Suat Özyazıcılar, Dozer Cemiller, Necatiler, Kadir Özcanlar, İskenderler, Özkan Sümerler, ismini saymadıklarım bu meşaleyi yakmışlardı, Türk futbol tarihini yeniden yazıyorlardı, bu bir tesadüftür diyenlere, tesadüf olmadığını onlara sahaları dar ederek gösteriyordu.
Bilekleri bükülmüyordu çünkü onlar ayakları yalınayak taş sahalarda antremanlarını yapıyordu, onlar paranın değil mekanın sahibiydiler, diğerleri gibi değildiler, başkaydı bu uşaklar.
Şöhret peşinde değildiler armaya, formaya, töreye, bordo mavi renklere sevdalıydılar. Faroz'u, Sotka'yı, Yeni Mahalle'yi, tüm Trabzon'u önce Türkiye sonra dünyaya tanıtmanın peşindeydiler.
İşte bu ruh aldığı şampiyonluklarla Karadeniz fırtınası lakabını alıyor efsane olarak anılıyordu.
Artık Trabzonspor bir efsaneydi rakiplerin korkulu rüyasıydı Avni Aker rakipler için cehennem diye lanse ediliyordu.
Avni Aker'e gelen takımların bırakın galip gelmeyi korner dahi atamadan sahadan ayrılıyorlardı.
İşte bu baş kaldırış birilerini rahatsız etmişti masa oyunları başlamış, namı dalga dalga Anadolu'ya yayılan fırtınanın önünün kesilmesi için düğmeye basılmıştı.
Yıllarca süren bu masa oyunlarına 1996 yılında yeter diye haykırıyordu Trabzonsporlu ama bu haykırışlar yetersiz kalıyor şehrin önde gelenleri, işadamı bürokratları buna mani olamıyor ya da olmuyorlardı.
Fenerbahçe ile oynadığımız o final maçı sahaya çöken sis hayallerimize de çöküyordu.
Yıllar yılları kovalıyor, iddialı olduğumuz sezonlar oluyor, ama bir türlü sonu gelmiyordu adaletsizliğin.
Taki 95/96 sezonu bu sefer tamam diyordu Trabzonlu.
Şehir havaya girmiş, şampiyonluğu ilan edeceği Avni Aker'deki Fenerbahçe maçını bekliyordu.
Adaletsiz vicdanlar hayalleri olan Trabzonspor taraftarlarından intikam alırcasına kunpaslarla, siyasi oyunlarla, masa başı operasyonlarıyla bir şehrin hayalleriyle beraber inançlarını da çalıyorlardı.
Milyonlarca Trabzonsporlu artık yeter diyordu, isyan ateşinin fitilini yakmışlardı haykırıyorlardı sistemin piyonlarına.
İlk eylem Trabzonsporlu futbolcu Salih Dursun'dan geliyordu, hakemin elinden kırmızı kartı alarak hakeme kırmızı kartı gösteren ilk futbolcu olarak tarihe geçiyordu.
Artık isyan diyordu Trabzonsporlular; adaletsizliğe karşı baş kaldırış tüm dünyaya yayılıyor, UEFA önünde aylarca yapılan protestolarla yüz binlere varan protesto yürüyüşleriyle, mitinglerle dünyaya adalet çağrısı yapıp adeta dik duruş nasıl olur, haksızlığa nasıl baş kaldırılır dersi veriyordu.
Başta Prof. Dr. Haydar Baş bey ve yayın organları; Meltem ve Kadıga TV ile Yeni Mesaj Gazetemiz en büyük desteği veriyor 2010/2011 şampiyonu tertemiz Trabzonspor'dur diye tüm dünyaya haykırıyordu.
Kadırga TV'nin UEFA'nın önünden yaptığı canlı yayınlara ve taraftarın haklı isyanına kayıtsız kalmayan UEFA harekete geçiyor komisyon kurup operasyonu başlatıyor, ekibini Türkiye'ye gönderiyordu.
Günlerce süren araştırmalar sonucunda 2010/2011 sezonunda şike yapıldığını ilan edip, kendi üzerine düşen görevi yapıp başta Fenerbahçe'yi şikeye bulaştığı için Şampiyonlar Ligi'nden men edip haksızlığa uğrayan Trabzonspor'u şampiyon ilan edip Şampiyonlar Ligi'ne davet ediyordu.
Türkiye Futbol Federasyonu'na da gerekeni 'yap' diyordu.
Sonraki süreç malum yazmaya bile değmeyecek tiyatrolarla Türk milletini gözü önünde tiyatro oynanıyordu.
Bu süreçte Trabzonlu vekil, iş adamları kış uykusuna yatarken Prof. Dr. Haydar Baş bey öyle bir tavır sergiliyor ki, dik duruşuyla olaya müdahale edip bütün Türkiye'ye insanlık, delikanlılık, liderlik dersi veriyordu.
Trabzon'un hakkının tarihte eşi benzeri olmayan bir şekilde gasp edildiğini tüm dünyaya haykırıp, yetkilileri adalete davet etmiş, bütün medya organlarıyla koşulsuz şike olayının takipçisi, Trabzonspor'un en büyük destekçisi olmuştur.
Bu süreçte adaletsizliğe isyan edip hayatına son verenlerden mi başlayayım, yoksa travma yaşayıp akli dengesini kaybedenlerden mi, yoksa aylarca yüzü gülmeyen içine kapanan insanlardan mı, yok yok gözü yaşlı, bir kaç günlük sürecek mutluluğun hayaliyle yaşayan, dünyaları başlarına yıkılan, babalarına hüngür hüngür ağlayarak baba neden böyle oldu deyip cevabını alamayan çocuklardan mı, siz söyleyin hangisinden başlayayım.
Bitmiyor ki bir sezon kapanıyor diğer sezon kaldığı yerden başlıyor.
Daha iki sezon öncesi 'bu sefer olacak dedi' Trabzonsporlu feryat ederek umutla, özlemle baktı yarınlara, Ünal Karaman'ı getirdi kaptanlığa namı değer Karaboğa.
O da düzene isyan edenlerdendi 1996 sezonunda kaçan şampiyonluğun mağdurlarındandı, umut ışığı oldu Trabzonsporluya, Trabzonluya engelleyemeyeceksiniz, olacağız da dedi.
Sonu aydınlık olacak bir yolculuğa çıktı, her şey güzel gidiyordu, ne olduysa o gece oldu kimse bir anlam veremedi. Birileri düğmeye basmış Ünal Hoca görevden alınıyor yerine ise yardımcısı Hüseyin Cimşir getiriliyordu.
Art arda alınan kötü sonuçlarla Trabzonspor'un şampiyon olacağı sezon siyasetin kirli elleri acımasızca bir şehrin tekrar hayallerini yıkıyor şampiyonluk umutlarını yok ediyordu.
Elbet o günlerin hesabı sorulacaktı, elbet adaletsiz bu düzen bir gün yıkılacaktı.
Sezon devam ederken Hüseyin Cimşir'in görevine de son veren yönetim, Başakşehir'de ve Beşiktaş'ta umduğunu bulamayan kirli düzene isyan edenlerden bir hoca daha olan Abdullah Avcı'yla anlaşılıyor, ilk basın toplantısında yaptığı açıklamada 'benim ve Trabzonspor'un Türk futbolundan alacağı var' diyerek adeta kirli ellere meydan okuyordu.
Uzun sürecek bir namağlup serisiyle 2021/2022 sezonunda esecek olan fırtınayı haber veriyor sanki şampiyonluğun ayak seslerini işaret ediyordu.
2021/2022 sezonu üç büyükler için ekonomik krizlerle başlıyor sanki ilahi bir güç tarafından cezalandırılıyor, işleri ters gidiyor transfer yapmakta zorlanıyorlardı.
Başkan Ahmet Ağaoğlu merdivenleri basamak basamak değil onar onar çıkıyor, büyük takımlar transfer yapamazken Ağaoğlu beşer, beşer transferleri yapıyordu.
Lige fırtına gibi başlayan Trabzonspor adeta rakiplerine göz dağı veriyor, öyle bir kadro kuruyor ki, hiç biri şampiyonluk görmemiş, başarıya aç oyunculardan kuruluyordu.
Abdulkadirler, Yusuflar, Uğurcanlar, Ahmet Canlar, Serkan Asanlar hayalleri çalınan gözü yaşlı isyan eden çocuklardan bazıları idi.
Büyümüşlerdi akan gözyaşlarının hesabını sormak için yemin etmişlerdi.
Çok çalışıp başardılar Trabzonspor'da formayı giymişlerdi.
Öyle bir kadro ki şiir gibi futbol oynuyor, en yakın takipçisine on beş puan fark atıyor ligin ilk yarısını tek mağlubiyetle bitiriyordu.
Artık o sene bu seneydi. Tüm Türkiye Trabzonspor'u şampiyon ilan ediyor ama Trabzonlu temkinli, Trabzonsporlu tedirgin, öyle adaletsizlikler yaşamışlar ki ağızları sütten yanmış yoğurdu üfleyerek içer misali şampiyonluktan bahsetmiyorlar, biraz daha zaman var daha çok erken diyorlardı.
Bakasetas, Hamsik, Edin Visca, Dorukhan, Nwkame, Djaniny gibi yıldızlarla Trabzonspor ligi harmanlıyordu.
İkinci yarıya inişli çıkışlı grafikle başlayan Fırtına kaybettiği haftalarda rakiplerinin de kaybetmesiyle adeta ilahi adalet tecelli ediyor, ilahi adalet Trabzon'un şampiyon olmasını istiyor dedirttiriyordu herkese.
Lig tarihinde eşi benzeri olmayan bir şampiyonluğa yürüyüşün hikayesi yazılıyordu
Ocak'ta, Şubat'ta, Mart'ta, Nisan'da ilan edecek derken Trabzon'a bir haller oluyor, üçer üçer topladığı puanları birer birer toplamaya başlıyordu.
Konya'nın da puan kayıplarıyla beraberlikle biten maçlarda dahi bir puanlarla aradaki fark açılıyordu.
Dedik ya ilahi adalet Trabzon'dan yanaydı.
O sene bu seneydi bir dönemin kapanıp yeni bir dönemin habercisiydi bu sonuçlar.
Yine İstanbul medyası puslu havayı severya alınan beraberliklerin ardından algı operasyonunu başlatmıştı.
Adeta 15 puan geriden gelen Fenerbahçeyi şanpiyonluğa ortak etmiş, zorla millete hesap kitap yaptırıyorlardı ama boşunaydı.
Bir avuç genç yürek yazmıştı bordo mavi destanını, bu cesur yürekler bastıracaktı geçmişin isyanını.
Dört galibiyet Trabzonspor'un şampiyonluğuna yetecekti ama öyle bir algı yapılıyordu ki futbolcular dahi acaba der gibiydiler.
Dört maç üçe düşmüyordu, o kadar çok puan farkı oluşmuştu ki puan kaybettiğimiz haftalar dahi birer birer gidiyordu şampiyonluğa Karadeniz Fırtınası.
Beraberlik serüveni beşe çıkmış bir bir alınan puanlar her geçen hafta rakiplerin umudunu kırsa da Fırtına'nın puan kayıpları lige heyecan getirmiş, beş bin taraftara oynayan Fenerbahçe kırk bin taraftara oynamaya başlamıştı.
Evet böyle geçti günler haftalar beklenen gün çatmıştı.
Bir puana ihtiyacı vardı Fırtına'nın, rakip ilk yarıda mağlup olduğu tek takım olan ligin flaş takımı Antalya'ydı.
Dünya Trabzon'a akmıştı bu tarihi ana şahitlik etmek için Trabzonspor taraftarları maça akın ediyordu.
Anasını babasını, evladını hasta yatağından bırakıyor, Almanya'da doğum yapacak olan eşine 'sen bana bebeğimi ver ben sana kupayı getireceğim diyerek' maça geliyordu fedakar taraftar.
Bilet bulamayıp sadece stadın etrafında o anı yaşamak şahit olmak için Trabzon'a gelip stadın etrafında çayını içip, pikniğini iftarını yapanlarla sanki festival alanına dönmüştü Akyazı Stadı.
Evet Trabzon tarihi ana şahitlik etmek için geri sayıma başlamıştı daha maçın üçüncü dakikası Trabzonspor golü atıyor stat adeta şampiyon diye inliyordu ama çok kolay olmayacaktı.
Trabzon karşısında maça bilenen ligin flaş takımı Antalya vardı. Fırtına golü yedi 1-1 oldu, ardında Trabzon 2-1 yaptı ve 2-2 oldu derken Antalyaspor penaltı kazanıyordu.
Tribünler şokta bu haftada bitmeyecek diye homurdanmalar kısa sürüyor, taraftar silkenip kendine geliyor ve Uğurcan tezahüratıyla bütün stadı inletiyordu.
İşte o tarihi an Uğurcan seyirciden aldığı motivasyonla penaltıyı kurtarıyor anlatılmaz yaşanır o an trübinler kendinden geçiyordu evet diyordu herkes bu iş olacak başka yolu yok.
Antalya bastırıyor son dakikalar bitmiyordu ve son saniyeler evet bitti, buraya kadar.
Efsane geri dönmüştü, statükoya son verilmişti. Şampiyon Trabzon diye inliyordu bütün stat .
Tüm Türkiye'de Trabzon taraftarları sokaklara dökülmüştü o kadar algıya rağmen alınan emeklerin, yıkılan hayallerin, canına kastedenlerin, ağlayan çocukların hesabı kesilmişti.
Gün şike sürecinde meydanda olmayıp şampiyonluktan pirim yapmak için meydanda boy gösteren siyasilere tepki verme günüydü.
Gün şike yapanları bir gecede aklamak için kabineyi toplayıp apar topar yasayı çıkartıp Trabzon'un şampiyonluğunu yok sayanları yok sayma günüydü.
Gün Trabzonlunun, Trabzonsporlu'nun günüydü.
Gün adaletsizliğe karşı akan göz yaşlarının, ilahi adaletin tecellisiyle sevinç göz yaşlarına dönüştüğü gündü.
Gün eğlenmek, coşmak, tüm dünyaya şampiyon Trabzonspor diye haykırma günüydü.
Gün o sene bu sene, seninle her sene diyenlerin günüydü.
Gün yüzlerce taraftarın Kadırga TV canlı yayınını basıp Kadırga TV'ye tezahürat, Prof. Dr. Haydar Baş beye teşekkür ve rahmet okuyan taraftarların minnet günüydü.
Gün yıllarca Trabzonsporlunun boynunu bükenleri cezalandırıp Prof. Dr. Haydar Baş beyin davasını devralan oğlu Av. Hüseyin Baş'a sahip çıkma günüdür.
Gün gerçek Trabzonlu, gerçek Trabzonsporlularla yarınlara umutlarla bakma günüdür.
Gün şike sürecinde adaletsiz düzene karşı isyan eden tek siyasi parti genel başkanı olan Prof. Dr. Haydar Baş beye şampiyonluğu hediye etme günüdür.
Teşekkürler Trabzon, teşekkürler Trabzonspor...