Allah'ın yaratıcılığı hakkında
İmam Ali (a.s): "Hamd kulları yaratan, yeryüzünü döşeyip düzenleyen, alçak yerlerinden seller akıtıp, aralarını yükseklikleri bitkilerle bezeyen Allah'a mahsustur. İlk oluşuna bir başlangıç, ezeli oluşuna bir son yoktur. O her zaman olan ilk, sonu olmayan bakidir
09.06.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali (a.s): "Hamd kulları yaratan, yeryüzünü döşeyip düzenleyen, alçak yerlerinden seller akıtıp, aralarını yükseklikleri bitkilerle bezeyen Allah'a mahsustur. İlk oluşuna bir başlangıç, ezeli oluşuna bir son yoktur. O her zaman olan ilk, sonu olmayan bakidir.
Alınlar ona secdeye kapanır, dudaklar O'nun birliğini zikreder. Yarattığı zaman eşyayı sınırladı ki O'na benzemesinler. Sınırlar, hareketler, aletler ye uzuvlarla vehimler onu takdir edemez.
O'na, "ne zaman vardı?" veya "ne zamana kadar olacak?" gibi ifadeler kullanılamaz. Zahirdir; "nereden?" denemez. Batındır; "nerede?" diye sorulamaz. Cisim değil ki sonuna erişilsin, örtülü değildir ki bir şey ihata etsin.
Eşyaya yakınlığı birleşmekle değil, eşyadan uzaklığı da ayrılmakla değil. Kullarının kıpırtısız bakışları, dilleriyle kelimeleri tekrarlayışları, bir tepeye yaklaşmaları, karanlık ve mehtaplı gecelerde gecede adım atışları, ardından parlayan güneşin doğuşu ve batışı ile gece ve gündüzün gelişi neticesinde zaman çarkının dönüşü O'na asla gizli değildir.
(Bilgisi,) Her şeyin hedefini, müddetini, zamanını ve sayısını kuşatır. Allah, sınırlayanların miktar, boyut, bir mesken tutma ve bir mekânda bulunma nitelendirmelerinden münezzehtir. Sınır, yaratıklarına aittir, gayrisine mensuptur.
Eşyayı ezeli maddelerden ve önceden var olan şeylerden yaratmamıştır. Yaratacağını yaratmış, sınırını belirtmiş ve şekillenecekleri en güzel biçimde şekillendirmiştir.
Hiç bir şey ondan kaçınamaz; hiç bir şeyin itaati ona fayda vermez. Ölüp gidenleri bilmesi, yaşayıp kalanları bilmesi gibidir; yüce göklerde olanları bilmesi, aşağılık yerlerdekini bilmesi gibidir.
...Ey doğru düzgün yaratılmış mahlûk! Kat perdelerin arkasında, rahimlerin karanlığında inşa edilip korunan yaratık! İlk kez balçığın özünden yaratıldın, bilinen bir süre sağlam karar yerlerine konuldun, takdir edilen süre de orada kaldın.
Annenin karnında bir cenin idin; ne cevap verebilirdin ne de bir çağrıyı duyardın. Sonra konulduğun yerden hiç görmediğin, menfaatlerini elde etmenin yolunu bilmediğin âleme çıkarıldın. Annenin memesinden beslenmeyi kim öğretti?
İhtiyaçlarını arayacağın, isteyeceğin yerleri kim tarif etti? Heyhat! Surete, şekle bürünmüş mahlûkun sıfatlarını bilmekten aciz olanlar yaratıcısı nitelendirmekte daha acizdir ve yaratılmışların sıfatlarıyla nitelendirdikçe de O'nu tanımaktan uzak kalmıştır.
Hz. Ali de, Osman'a giderek şöyle dedi
H. 34 yılında halk Osman'ı şikâyette bulunmak ve Osman'la görüşmesini istemek için Hz. Ali'nin yanına geldi. Hz. Ali de, Osman'a giderek şöyle dedi:
"Halk peşimde, beni seninle kendileri arasında elçi olarak gönderdiler. Vallahi, sana ne diyeceğimi bilemiyorum; senin bilmediğin bir şeyi biliyor değilim. Benim sana göstereceğim, senin bilmediğin bir iş yok.
Bizim bildiğimizi sen de biliyorsun. Seni geçtiğimiz bir şey yok ki sana haber verelim ve gizlice bir şey yapmış değiliz ki sana iletelim. Bizim gördüğümüz gibi sen de gördün, bizim duyduğumuz gibi sen de duydun.
Bizim Resulullah ile arkadaşlık ettiğimiz gibi sen de ettin. Ne İbn-i Ebu Kuhafe ne de İbn-i Hattab, doğru amelde senden daha evla değillerdi. Sen akrabalık bakımından Resulullah'a o ikisinden daha yakınsın. Sen onun damadı olmaya nail oldun, onlarsa buna ulaşamadılar."
Allah için, Allah için kendine acı. Çünkü sen, Allah'a andolsun, körlükten basirete, cehaletten bilgiye geliniyorsun. Yollar açık, dinin alametleri ayaktadır. Bil ki Allah katında Allah'ın kullarının en efdalinin; hidayete ermiş, hidayete çağıran, malum olan sünneti ayakta tutan ve meçhul olan bidatleri öldüren adil imamdır.
Sünnetler aydınlatılmış, alametleri var; bidatler de açıkça gösterilmiş, onun da alametleri vardır. Allah katında insanların en şerlisi, sapmış ve halkın da ona uyarak sapıttığı zalim imamdır.
O yaşanan sünneti öldürür, terk edilen bidati diriltir. Resulullah'ın (s.a.a) şöyle dediğini duydum; "Zulmeden imam, kıyamet günü beraberinde hiç bir yardımcısı ve mazeret bildireni olmaksızın getirilir; cehennemin ateşine atılır, içinde değirmen taşı gibi döner; sonunda ta dibinde bağlanır."
Allah için, bu ümmetin öldürülecek imamı olma. Çünkü (Peygamber'den) şöyle söyleniyordu. "Bu ümmet içinde bir imam öldürülür, onun öldürülmesiyle kıyamete kadar öldürmeler sürer. Böylece ümmetin işi birbirine karışır, içlerinde fitne baş gösterir, hakkı batıldan ayırt edemez, fitneler dalga dalga yayılır, büyük bir kargaşalığa düşerler."
Yaşının kemaline, ömrünün sonuna geldikten sonra, Mervan'ın istediği yere sürdüğü binek olma."
Bunun üzerine Osman, "Halkla konuş, şikâyet ettikleri haksızlıkları gidermem için bana mühlet versinler." dedi.
Ali (a.s) da "Medine'de olanlar için mühlet vermeye gerek yok; diğer yerlerdeki haksızlıkları giderme mühleti ise, emrin onlara ulaşıncaya kadardır." dedi. Nehc'ul Belaga 163-164 Hutbe
Alınlar ona secdeye kapanır, dudaklar O'nun birliğini zikreder. Yarattığı zaman eşyayı sınırladı ki O'na benzemesinler. Sınırlar, hareketler, aletler ye uzuvlarla vehimler onu takdir edemez.
O'na, "ne zaman vardı?" veya "ne zamana kadar olacak?" gibi ifadeler kullanılamaz. Zahirdir; "nereden?" denemez. Batındır; "nerede?" diye sorulamaz. Cisim değil ki sonuna erişilsin, örtülü değildir ki bir şey ihata etsin.
Eşyaya yakınlığı birleşmekle değil, eşyadan uzaklığı da ayrılmakla değil. Kullarının kıpırtısız bakışları, dilleriyle kelimeleri tekrarlayışları, bir tepeye yaklaşmaları, karanlık ve mehtaplı gecelerde gecede adım atışları, ardından parlayan güneşin doğuşu ve batışı ile gece ve gündüzün gelişi neticesinde zaman çarkının dönüşü O'na asla gizli değildir.
(Bilgisi,) Her şeyin hedefini, müddetini, zamanını ve sayısını kuşatır. Allah, sınırlayanların miktar, boyut, bir mesken tutma ve bir mekânda bulunma nitelendirmelerinden münezzehtir. Sınır, yaratıklarına aittir, gayrisine mensuptur.
Eşyayı ezeli maddelerden ve önceden var olan şeylerden yaratmamıştır. Yaratacağını yaratmış, sınırını belirtmiş ve şekillenecekleri en güzel biçimde şekillendirmiştir.
Hiç bir şey ondan kaçınamaz; hiç bir şeyin itaati ona fayda vermez. Ölüp gidenleri bilmesi, yaşayıp kalanları bilmesi gibidir; yüce göklerde olanları bilmesi, aşağılık yerlerdekini bilmesi gibidir.
...Ey doğru düzgün yaratılmış mahlûk! Kat perdelerin arkasında, rahimlerin karanlığında inşa edilip korunan yaratık! İlk kez balçığın özünden yaratıldın, bilinen bir süre sağlam karar yerlerine konuldun, takdir edilen süre de orada kaldın.
Annenin karnında bir cenin idin; ne cevap verebilirdin ne de bir çağrıyı duyardın. Sonra konulduğun yerden hiç görmediğin, menfaatlerini elde etmenin yolunu bilmediğin âleme çıkarıldın. Annenin memesinden beslenmeyi kim öğretti?
İhtiyaçlarını arayacağın, isteyeceğin yerleri kim tarif etti? Heyhat! Surete, şekle bürünmüş mahlûkun sıfatlarını bilmekten aciz olanlar yaratıcısı nitelendirmekte daha acizdir ve yaratılmışların sıfatlarıyla nitelendirdikçe de O'nu tanımaktan uzak kalmıştır.
Hz. Ali de, Osman'a giderek şöyle dedi
H. 34 yılında halk Osman'ı şikâyette bulunmak ve Osman'la görüşmesini istemek için Hz. Ali'nin yanına geldi. Hz. Ali de, Osman'a giderek şöyle dedi:
"Halk peşimde, beni seninle kendileri arasında elçi olarak gönderdiler. Vallahi, sana ne diyeceğimi bilemiyorum; senin bilmediğin bir şeyi biliyor değilim. Benim sana göstereceğim, senin bilmediğin bir iş yok.
Bizim bildiğimizi sen de biliyorsun. Seni geçtiğimiz bir şey yok ki sana haber verelim ve gizlice bir şey yapmış değiliz ki sana iletelim. Bizim gördüğümüz gibi sen de gördün, bizim duyduğumuz gibi sen de duydun.
Bizim Resulullah ile arkadaşlık ettiğimiz gibi sen de ettin. Ne İbn-i Ebu Kuhafe ne de İbn-i Hattab, doğru amelde senden daha evla değillerdi. Sen akrabalık bakımından Resulullah'a o ikisinden daha yakınsın. Sen onun damadı olmaya nail oldun, onlarsa buna ulaşamadılar."
Allah için, Allah için kendine acı. Çünkü sen, Allah'a andolsun, körlükten basirete, cehaletten bilgiye geliniyorsun. Yollar açık, dinin alametleri ayaktadır. Bil ki Allah katında Allah'ın kullarının en efdalinin; hidayete ermiş, hidayete çağıran, malum olan sünneti ayakta tutan ve meçhul olan bidatleri öldüren adil imamdır.
Sünnetler aydınlatılmış, alametleri var; bidatler de açıkça gösterilmiş, onun da alametleri vardır. Allah katında insanların en şerlisi, sapmış ve halkın da ona uyarak sapıttığı zalim imamdır.
O yaşanan sünneti öldürür, terk edilen bidati diriltir. Resulullah'ın (s.a.a) şöyle dediğini duydum; "Zulmeden imam, kıyamet günü beraberinde hiç bir yardımcısı ve mazeret bildireni olmaksızın getirilir; cehennemin ateşine atılır, içinde değirmen taşı gibi döner; sonunda ta dibinde bağlanır."
Allah için, bu ümmetin öldürülecek imamı olma. Çünkü (Peygamber'den) şöyle söyleniyordu. "Bu ümmet içinde bir imam öldürülür, onun öldürülmesiyle kıyamete kadar öldürmeler sürer. Böylece ümmetin işi birbirine karışır, içlerinde fitne baş gösterir, hakkı batıldan ayırt edemez, fitneler dalga dalga yayılır, büyük bir kargaşalığa düşerler."
Yaşının kemaline, ömrünün sonuna geldikten sonra, Mervan'ın istediği yere sürdüğü binek olma."
Bunun üzerine Osman, "Halkla konuş, şikâyet ettikleri haksızlıkları gidermem için bana mühlet versinler." dedi.
Ali (a.s) da "Medine'de olanlar için mühlet vermeye gerek yok; diğer yerlerdeki haksızlıkları giderme mühleti ise, emrin onlara ulaşıncaya kadardır." dedi. Nehc'ul Belaga 163-164 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.