Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal, Ankara’da bombayı patlattı.
Benim için çok da sürpriz olmadı... ‘Niye’sini iki cümle ile anlatacağım.
Meşal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Görüşmelerde bazı bakanlar ve bürokratlar da vardı.
Meşal, yaptığı görüşmelerinin ardından Obama gibi konuştu:
“Arap Baharı’nın ümmet tarihinde bir dönüm noktası olduğunu düşünüyoruz. Bu, ümmetin yeniden ayağa kalkmasıdır.”
Meşal’in BOP bombası buydu, Ankara’da patlattı.
Bu arada, “arif olan”a da kendisini deşifre etmiş oldu.
Meşal’in “ümmet” dediği kesimler, ABD’nin talimatı ve ayartmalarıyla ayağa kalkacak, birbirlerini boğazlayacak, petrol ve sair kaynaklarını işgalci Haçlı güçlerine devredecekler... Meşal da, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını yürüten Ankara’daki ağabeylerinin yan koltuğuna dört köşe kurularak; “Ortadoğu’daki yeni Haçlı işgali, Müslüman kıyımı ve kesintisiz kardeş katliamı” üstüne “Arap baharı ve demokrasi” nutukları atacak!
Meşal’in bu Obamavâri çıkışını duyunca, mazlum Filistin halkının geleceği adına yüreğimdeki yaranın kanadığını bir kez daha hissettim.
Meşal’in bu çıkışının benim için sürpriz olmayışının ‘niye’sine gelince...
Bu ülkede yıllardan beri, İslam gelecek vahşet bitecek, Avrupa Birliği Hıristiyan kulübüdür, naralarıyla kahvehaneleri ve meydanları inletenler, işbaşına geldiklerinde 33. dereceden Avrupa Birlikçi olarak Haçlı kapılarında pinekliyor iseler; dün İslam ümmetinin birliği slogan ve naralarıyla milletimizi avlayanlar, bugün ABD’nin BOP işgalinde eş başkanlığa soyunmuş, Amerika’nın aklı ve talimatıyla namluyu Müslümanlara doğrultmuş iseler; bunların koluna giren Meşal’den de ancak Obamavâri çıkış sadır olur.
Kör ile yatan şaşı kalkar, der atalarımız.
Bir zamanların namlı Afgan kartalları Burhanettin Rabbani ve Gulbetin Hikmetyar da, Amerika’nın Afganistan’ı işgaline direnen ve kendi talebeleri olan Taliban’a karşı, BOP’un start aldığı 2002’den itibaren Amerika’nın yanında yer almadılar mı? Rus işgaline karşı Amerikan desteği ile kaplan kesilenler, kendilerine verilen iki kaşane ile Amerikan işgalinde süt dökmüş kediye dönmediler mi? Lakin aynı Rabbanî, “yeşil alan” ve “diplomatik bölge” olarak işgalci ABD ve Afgan güçleri tarafından çok iyi korunan ve güya kuş uçurtulmayan Vezir Ekber Han semtindeki konutunda, sarığına bomba düzeneği yerleştirilmiş “özel bir eleman” tarafından öldürülmedi mi?
Amerika, son kullanma tarihi bitince, Saddam’a da benzer akıbeti yaşatmadı mı?
Bu gerçeklerden ve ibretlik akıbetlerden, ancak aklı tutulmuş veya kalbi perdelenmiş olanlar ders almaz.
Ankara’nın Hamas ile görüşmesini İsrail mi istedi, şeklindeki başlığa gelince...
2006 Şubat’ının ikinci haftasını hatırlayın, derim.
Meşal ve ekibi, Ankara’ya gelmişti. Başbakan Erdoğan ile görüşecekti.
ABD ve İsrail öteden seslendiler.
İsrail Başbakanlık Sözcüsü Gissin “Ziyaret büyük bir hata. Biz Abdullah Öcalan ile bir araya gelsek siz ne hissedersiniz” açıklaması yapmış; ABD, Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’ın ağzıyla Türkiye’nin böylesine hassas bir konuda kendileriyle diyalog kurulmadan adım atmasını üzüntüyle karşıladığını bildirmişti.
Netice hasıl oldu, denilene uyuldu; Başbakan Erdoğan, programda olmasına rağmen Meşal ile görüşmedi.
Hamas heyeti AKP Genel Merkezi’nde Siyasi ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile bir araya gelmişti.
İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ise “Gül, Türkiye’nin uluslararası toplumun Hamas’ın önüne koyduğu üç koşulu (İsrail’i tanıma, silahsızlanma ve şiddetten vazgeçme) desteklediğini ve bunların Hamas’a iletileceğini söyledi” bilgisi verdi.
AKP’nin Hamas ise münasebet serencamı bu iken, bugün Gül, Erdoğan ve Davutoğlu, Meşal ile görüşüyorsa; benim de her akl-ı selim gibi, Ankara’nın Hamas ile görüşmesini İsrail mi istedi, diye sormam kadar doğal bir şey olmasa gerek.
Bu arada Meşal’ın “Arap Baharı’nın ümmet tarihinde bir dönüm noktası olduğunu düşünüyoruz. Bu, ümmetin yeniden ayağa kalkmasıdır” diyecek kadar dönüşmesinin, Erdoğan’ın hapis sonrası değişimi gibi, hapisteki yıllarıyla bir alakası var mı bilmem, ama dikkat çekici ipuçlarına rastlıyoruz.
Halid Meşal’in adı Şeyh Ahmed Yasin’in 2004’te öldürülmesinin ardından öne çıkıyor.
Meşal, 1967’deki işgalle Kuveyt’e göç ediyor. 15 yaşında Müslüman Kardeşler’e katılıyor.
Bugün, Mısır’da ABD’nin desteğiyle işbaşına gelen Müslüman Kardeşler, Amerika’nın Arap Baharı rüzgarıyla Müslüman kardeşlerini kıymaya devam ediyor. Mısır’da “demokratik kardeş katliamı” sürüyor.
Gazze’de İsmail Haniye ve Mahmud Zehar gibi ağır toplar İsrail ablukasında kalırken, Şam’da sürgün yaşayan Siyasi Büro Şefi Meşal, dünya ile ilişkilere yön veriyor. 1987’de kurulan Hamas’ın Kuveyt ayağında yer alırken, Körfez Savaşı’yla 1990’da Ürdün’e geçiyor. 1997’de İsrail ajanları kulağına zehir enjekte ediyor. Hamas’ı himaye eden Kral Hüseyin, suikastçı ajanları panzehir verilmedikçe bırakmıyor. İsrail’in verdiği panzehirle Meşal kurtuluyor. Yeni Kral Abdullah ise 1999’da Hamas’ın bürosunu kapatıp Meşal’i önce hapse attırıyor, ardından Katar’a sürüyor.
Meşal, 2001’de soluğu Şam’da alıyor.
Bu Meşal, Ankara’dakilerle yaptığı görüşmelerin ardından “Arap Baharı’nın ümmet tarihinde bir dönüm noktası olduğunu düşünüyoruz. Bu, ümmetin yeniden ayağa kalkmasıdır” çıkışı yapıyor.
Şimdi, “Ankara’nın Meşal ile görüşmesini İsrail mi istedi?” sorusuna, siz cevap verin.
Kısacası ahir zamandayız; Allah sonumuzu hayretsin...
Benim için çok da sürpriz olmadı... ‘Niye’sini iki cümle ile anlatacağım.
Meşal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Görüşmelerde bazı bakanlar ve bürokratlar da vardı.
Meşal, yaptığı görüşmelerinin ardından Obama gibi konuştu:
“Arap Baharı’nın ümmet tarihinde bir dönüm noktası olduğunu düşünüyoruz. Bu, ümmetin yeniden ayağa kalkmasıdır.”
Meşal’in BOP bombası buydu, Ankara’da patlattı.
Bu arada, “arif olan”a da kendisini deşifre etmiş oldu.
Meşal’in “ümmet” dediği kesimler, ABD’nin talimatı ve ayartmalarıyla ayağa kalkacak, birbirlerini boğazlayacak, petrol ve sair kaynaklarını işgalci Haçlı güçlerine devredecekler... Meşal da, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını yürüten Ankara’daki ağabeylerinin yan koltuğuna dört köşe kurularak; “Ortadoğu’daki yeni Haçlı işgali, Müslüman kıyımı ve kesintisiz kardeş katliamı” üstüne “Arap baharı ve demokrasi” nutukları atacak!
Meşal’in bu Obamavâri çıkışını duyunca, mazlum Filistin halkının geleceği adına yüreğimdeki yaranın kanadığını bir kez daha hissettim.
Meşal’in bu çıkışının benim için sürpriz olmayışının ‘niye’sine gelince...
Bu ülkede yıllardan beri, İslam gelecek vahşet bitecek, Avrupa Birliği Hıristiyan kulübüdür, naralarıyla kahvehaneleri ve meydanları inletenler, işbaşına geldiklerinde 33. dereceden Avrupa Birlikçi olarak Haçlı kapılarında pinekliyor iseler; dün İslam ümmetinin birliği slogan ve naralarıyla milletimizi avlayanlar, bugün ABD’nin BOP işgalinde eş başkanlığa soyunmuş, Amerika’nın aklı ve talimatıyla namluyu Müslümanlara doğrultmuş iseler; bunların koluna giren Meşal’den de ancak Obamavâri çıkış sadır olur.
Kör ile yatan şaşı kalkar, der atalarımız.
Bir zamanların namlı Afgan kartalları Burhanettin Rabbani ve Gulbetin Hikmetyar da, Amerika’nın Afganistan’ı işgaline direnen ve kendi talebeleri olan Taliban’a karşı, BOP’un start aldığı 2002’den itibaren Amerika’nın yanında yer almadılar mı? Rus işgaline karşı Amerikan desteği ile kaplan kesilenler, kendilerine verilen iki kaşane ile Amerikan işgalinde süt dökmüş kediye dönmediler mi? Lakin aynı Rabbanî, “yeşil alan” ve “diplomatik bölge” olarak işgalci ABD ve Afgan güçleri tarafından çok iyi korunan ve güya kuş uçurtulmayan Vezir Ekber Han semtindeki konutunda, sarığına bomba düzeneği yerleştirilmiş “özel bir eleman” tarafından öldürülmedi mi?
Amerika, son kullanma tarihi bitince, Saddam’a da benzer akıbeti yaşatmadı mı?
Bu gerçeklerden ve ibretlik akıbetlerden, ancak aklı tutulmuş veya kalbi perdelenmiş olanlar ders almaz.
Ankara’nın Hamas ile görüşmesini İsrail mi istedi, şeklindeki başlığa gelince...
2006 Şubat’ının ikinci haftasını hatırlayın, derim.
Meşal ve ekibi, Ankara’ya gelmişti. Başbakan Erdoğan ile görüşecekti.
ABD ve İsrail öteden seslendiler.
İsrail Başbakanlık Sözcüsü Gissin “Ziyaret büyük bir hata. Biz Abdullah Öcalan ile bir araya gelsek siz ne hissedersiniz” açıklaması yapmış; ABD, Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’ın ağzıyla Türkiye’nin böylesine hassas bir konuda kendileriyle diyalog kurulmadan adım atmasını üzüntüyle karşıladığını bildirmişti.
Netice hasıl oldu, denilene uyuldu; Başbakan Erdoğan, programda olmasına rağmen Meşal ile görüşmedi.
Hamas heyeti AKP Genel Merkezi’nde Siyasi ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile bir araya gelmişti.
İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ise “Gül, Türkiye’nin uluslararası toplumun Hamas’ın önüne koyduğu üç koşulu (İsrail’i tanıma, silahsızlanma ve şiddetten vazgeçme) desteklediğini ve bunların Hamas’a iletileceğini söyledi” bilgisi verdi.
AKP’nin Hamas ise münasebet serencamı bu iken, bugün Gül, Erdoğan ve Davutoğlu, Meşal ile görüşüyorsa; benim de her akl-ı selim gibi, Ankara’nın Hamas ile görüşmesini İsrail mi istedi, diye sormam kadar doğal bir şey olmasa gerek.
Bu arada Meşal’ın “Arap Baharı’nın ümmet tarihinde bir dönüm noktası olduğunu düşünüyoruz. Bu, ümmetin yeniden ayağa kalkmasıdır” diyecek kadar dönüşmesinin, Erdoğan’ın hapis sonrası değişimi gibi, hapisteki yıllarıyla bir alakası var mı bilmem, ama dikkat çekici ipuçlarına rastlıyoruz.
Halid Meşal’in adı Şeyh Ahmed Yasin’in 2004’te öldürülmesinin ardından öne çıkıyor.
Meşal, 1967’deki işgalle Kuveyt’e göç ediyor. 15 yaşında Müslüman Kardeşler’e katılıyor.
Bugün, Mısır’da ABD’nin desteğiyle işbaşına gelen Müslüman Kardeşler, Amerika’nın Arap Baharı rüzgarıyla Müslüman kardeşlerini kıymaya devam ediyor. Mısır’da “demokratik kardeş katliamı” sürüyor.
Gazze’de İsmail Haniye ve Mahmud Zehar gibi ağır toplar İsrail ablukasında kalırken, Şam’da sürgün yaşayan Siyasi Büro Şefi Meşal, dünya ile ilişkilere yön veriyor. 1987’de kurulan Hamas’ın Kuveyt ayağında yer alırken, Körfez Savaşı’yla 1990’da Ürdün’e geçiyor. 1997’de İsrail ajanları kulağına zehir enjekte ediyor. Hamas’ı himaye eden Kral Hüseyin, suikastçı ajanları panzehir verilmedikçe bırakmıyor. İsrail’in verdiği panzehirle Meşal kurtuluyor. Yeni Kral Abdullah ise 1999’da Hamas’ın bürosunu kapatıp Meşal’i önce hapse attırıyor, ardından Katar’a sürüyor.
Meşal, 2001’de soluğu Şam’da alıyor.
Bu Meşal, Ankara’dakilerle yaptığı görüşmelerin ardından “Arap Baharı’nın ümmet tarihinde bir dönüm noktası olduğunu düşünüyoruz. Bu, ümmetin yeniden ayağa kalkmasıdır” çıkışı yapıyor.
Şimdi, “Ankara’nın Meşal ile görüşmesini İsrail mi istedi?” sorusuna, siz cevap verin.
Kısacası ahir zamandayız; Allah sonumuzu hayretsin...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019