Birkaç gün önceydi. Meslektaşlarımızla memleket meselelerini konuşurken, söz Meclis'teki tek düzeliğe geldi.
AKP'den kopmalar, ANAP'ı, DYP'yi Meclis'te diriltme çabaları vardı ama TBMM yine de tek sesli koroyu andırıyordu.
Çünkü ayrılmalar, ayrışmalar, birleşmeler, iktidar, muhalefet hep aynı bayat şarkıyı çığırıyor. Varsa yoksa AB.
İktidarın AB gündemini yavaşlatmasının sebebinin de "AB'nin biraz yavaşlayın" talimatı olduğu anlaşılınca daha neyi konuşuyorduk.
Derken bir dostumuz, "yahu şu Meclis Başkanı eskiden Milli Görüş adına ne nutuklar atardı. Şimdilerde sesi soluğu çıkmıyor" deyince bir başka arkadaşımız söze atıldı: "Aman ha keşke konuşmasın, hatta hiç bir şey yapmasın daha iyi. AKP iktidarı ona yaranamadı. Konuştukça çam deviriyor.
Bir gün ya sahiplenemeyeceği kadar iddialı laf edip ertesi gün özürler diliyor. Bir değeri savunuyormuş gibi yaparken, bir başka değeri yıpratıyor."
Mesela deyince dostumuz Arınç'ın bu ölçüsüz ve dengesiz çıkışlarından o kadar rahatsız ki tut tutabilirsen.
Seçimlerden önce güya başörtüsünü savunuyormuş gibi yaparken, "bayrak da bez parçası" diyerek Türk milletinin öfkesini çekmemiş miydi?
"Başörtüsü namusumuzdur" diye seçim meydanlarında gürleyen Meclis Başkanı Arınç, Meclis Başkanlığı gibi Cumhurbaşkanlığından sonra en etkin Anayasal kurumun başına geçince; başörtüsü konusunda "ben öyle bir söz vermedim" diyen Başbakan Erdoğan'ın dümensuyuna girdi.
Meclis Başkanlığını ikinci kez garantilemek için milletvekili lojmanları ve özlük hakları dışında bir mevzu ile ilgilenmedi.
Tabii ki, Milli Görüş'ün en etkin hatibinin AKP iktidarında, "AB'ye aşkla bağlı" olduğunu ilan edecek kadar 180 derece dönmesi ile dudak uçuklattı.
"Düğmeye kim bastı" çanak sorusuna İslam'ı, Müslümanları, Türk ordusunu ve yargısını karalayan bir paçavra dizi filminin baş artistini gösterecek kadar sanal alemde yaşayan ciddiyetten uzak bir kişi profilini çizdi.
Arınç, düğmeye askerin bastığını ima eden bu kaypak vuruşu ile asıl düğmeye basıp AKP ampulünü yakan, işine gelince de söndürecek olan Yahudi lobilerini, ABD derin devletini ne hikmetse gözlerden saklıyor.
Arınç, "Türkiye Avrupa'nın hasta adamıdır" diyen ABD neocanlarının sözcüsü Pollock'u ne hikmetse işaret edemiyor. Çünkü onlarla bir küs bir karışık işi götürüyorlar.
ABD ve AB aşkına dış odaklarla iyi geçinmenin yolunu bulan AKP ne hikmetse kendi insanı, dindarı, devleti, ordusu ve bayrağı ile iyi geçinemiyor.
Öyle olunca da bölücü eylemcilere, bayrak yakanlara, Papa'ya, misyonerlere, oraya buraya gülücükler dağıtırken gerçek vatan ve devlet aşkına sahip olanları, Meclis'i, AKP iktidarını yıpratmakla suçluyor.
Gerçekten de Arınç konuştukça batıyor. AKP onlar konuştukça bitiyor. Bence düğme sahiplerini aynanın karşısına geçip bulabilirler. Düğmeye acemilikleri, teslimiyetçilikleri, samimiyetsizlikleri, mağruriyetleri ve gafletleri ile kendilerini bastılar.
İşte size son bir örnek. Arınç son olarak Yunan muhiplerini sevindirmeye kendini adamış. Yunanistan'ın Türk karasularında gözü olduğu için Türkiye'nin 1995 TBMM kararı ile bu durumu savaş sebebi saymasına içerlemiş.
Arınç, "casus belli (savaş sebebi) kararını kaldıralım" çıkışı ile Kıbrıs'tan sonra Ege'de de Yunan'ın önünü açmaya yelteniyor.
AKP'liler ABD'ye, AB'ye yaklaştıkça Yunanlıları baştacı ediyor ama millet gözünde tepetaklak oluveriyorlar.
Teslimiyetçiliğin sonunu unutmamak için MHP-DSP-ANAP koalisyonunun akibetini unutmasınlar.
AKP'den kopmalar, ANAP'ı, DYP'yi Meclis'te diriltme çabaları vardı ama TBMM yine de tek sesli koroyu andırıyordu.
Çünkü ayrılmalar, ayrışmalar, birleşmeler, iktidar, muhalefet hep aynı bayat şarkıyı çığırıyor. Varsa yoksa AB.
İktidarın AB gündemini yavaşlatmasının sebebinin de "AB'nin biraz yavaşlayın" talimatı olduğu anlaşılınca daha neyi konuşuyorduk.
Derken bir dostumuz, "yahu şu Meclis Başkanı eskiden Milli Görüş adına ne nutuklar atardı. Şimdilerde sesi soluğu çıkmıyor" deyince bir başka arkadaşımız söze atıldı: "Aman ha keşke konuşmasın, hatta hiç bir şey yapmasın daha iyi. AKP iktidarı ona yaranamadı. Konuştukça çam deviriyor.
Bir gün ya sahiplenemeyeceği kadar iddialı laf edip ertesi gün özürler diliyor. Bir değeri savunuyormuş gibi yaparken, bir başka değeri yıpratıyor."
Mesela deyince dostumuz Arınç'ın bu ölçüsüz ve dengesiz çıkışlarından o kadar rahatsız ki tut tutabilirsen.
Seçimlerden önce güya başörtüsünü savunuyormuş gibi yaparken, "bayrak da bez parçası" diyerek Türk milletinin öfkesini çekmemiş miydi?
"Başörtüsü namusumuzdur" diye seçim meydanlarında gürleyen Meclis Başkanı Arınç, Meclis Başkanlığı gibi Cumhurbaşkanlığından sonra en etkin Anayasal kurumun başına geçince; başörtüsü konusunda "ben öyle bir söz vermedim" diyen Başbakan Erdoğan'ın dümensuyuna girdi.
Meclis Başkanlığını ikinci kez garantilemek için milletvekili lojmanları ve özlük hakları dışında bir mevzu ile ilgilenmedi.
Tabii ki, Milli Görüş'ün en etkin hatibinin AKP iktidarında, "AB'ye aşkla bağlı" olduğunu ilan edecek kadar 180 derece dönmesi ile dudak uçuklattı.
"Düğmeye kim bastı" çanak sorusuna İslam'ı, Müslümanları, Türk ordusunu ve yargısını karalayan bir paçavra dizi filminin baş artistini gösterecek kadar sanal alemde yaşayan ciddiyetten uzak bir kişi profilini çizdi.
Arınç, düğmeye askerin bastığını ima eden bu kaypak vuruşu ile asıl düğmeye basıp AKP ampulünü yakan, işine gelince de söndürecek olan Yahudi lobilerini, ABD derin devletini ne hikmetse gözlerden saklıyor.
Arınç, "Türkiye Avrupa'nın hasta adamıdır" diyen ABD neocanlarının sözcüsü Pollock'u ne hikmetse işaret edemiyor. Çünkü onlarla bir küs bir karışık işi götürüyorlar.
ABD ve AB aşkına dış odaklarla iyi geçinmenin yolunu bulan AKP ne hikmetse kendi insanı, dindarı, devleti, ordusu ve bayrağı ile iyi geçinemiyor.
Öyle olunca da bölücü eylemcilere, bayrak yakanlara, Papa'ya, misyonerlere, oraya buraya gülücükler dağıtırken gerçek vatan ve devlet aşkına sahip olanları, Meclis'i, AKP iktidarını yıpratmakla suçluyor.
Gerçekten de Arınç konuştukça batıyor. AKP onlar konuştukça bitiyor. Bence düğme sahiplerini aynanın karşısına geçip bulabilirler. Düğmeye acemilikleri, teslimiyetçilikleri, samimiyetsizlikleri, mağruriyetleri ve gafletleri ile kendilerini bastılar.
İşte size son bir örnek. Arınç son olarak Yunan muhiplerini sevindirmeye kendini adamış. Yunanistan'ın Türk karasularında gözü olduğu için Türkiye'nin 1995 TBMM kararı ile bu durumu savaş sebebi saymasına içerlemiş.
Arınç, "casus belli (savaş sebebi) kararını kaldıralım" çıkışı ile Kıbrıs'tan sonra Ege'de de Yunan'ın önünü açmaya yelteniyor.
AKP'liler ABD'ye, AB'ye yaklaştıkça Yunanlıları baştacı ediyor ama millet gözünde tepetaklak oluveriyorlar.
Teslimiyetçiliğin sonunu unutmamak için MHP-DSP-ANAP koalisyonunun akibetini unutmasınlar.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012